Burgazada Marmara Denizi’nde yer alan dokuz Prens Adası’ndan Büyükada ve Heybeliada’nın ardından üçüncü büyüklükte olan ada. Daha küçük ancak hem sakin, hem huzurlu, hem sevimli ve keyifli bir ada. Kasım ayı İstanbul gezimde özellikle adaları doyasıya gezmek istedim. Sonbaharın sessizliği, sakinliği, kızıl sarı renkleri ile adalar gezilerinin daha keyifli olacağını düşünmüştüm. Yazın adalar İstanbul’un kalabalığı, karmaşası ve sıcağından kaçış noktası olarak hafta sonu fazlası ile kalabalık olmakta. Sonbaharda pazar günü gezmemize rağmen huzur içinde dolaştık.

Ulaşım

Burgazada’ya da ulaşım diğer adalar gibi kolay. Anadolu yakası Bostancı İskelesi’nden sık seferler ile yarım saatte ulaşılıyor. Bazı seferler Büyükada ve Heybeliada’ya uğrayarak Burgazada’ya ulaşıyor. Beşiktaş, Kadıköy, Kartal ve Yeniköy İskeleleri’nden de seferler bulunmaktadır. Şehir Hatları, Mavi Marmara, IDO, Turyol ve özel firmaların seferleri bulunmaktadır. İki işletmenin vapur saatleri aşağıdaki linkte yer almaktadır.

Şehir Hatları Adalar Vapur Seferleri

Mavi Marmara Adalar Vapur Seferleri

Öğle saatlerine yakın Bostanlı’dan bindiğimiz vapurla Büyükada ve Heybeliada’ya uğrayarak sakin, ılık bir havada martıların eşlik ettiği keyifli bir yolculuk ile adaya ulaştık.

Mavi Marmara’nın küçük iskelesine yanaştık. Şehir Hatları Vapurları daha büyük bir iskeleye indiriyor yolcularını.

İskeleden inince sol tarafta bir yol ve çekim merkezi görmediğimizden sağ tarafa yöneliyoruz. Kıyıda yer alan balıkçı lokantaları pek davetkar görünüyorlar. Öğle saatinde hemen kıyıda oturmak yerine önce ada turumuzu tamamlayıp güneş batarken kıyıda oturmayı planlayarak lokantaların önünden geçerek meydana ulaştık.

Burgazada Meydanı’nda Sait Faik Abasıyanık’ın heykeli adaya hoş geldiniz diyor sanki. Heykelin arkasında Meydanın bir köşesinde ise adanın meşhur Ergun Pastanesi. Bu pastanenin meşhur milföylü ponçik pastası ile güne başlayabilirdik, ancak Sait Faik Heykeli hemen müzeyi ziyaret etme isteği uyandırdığından pasta tatmayı da daha sonraya bıraktık. Ancak akşam üzeri aynı yere dönüp pastayı tatmak istediğimizde geç kalmıştık ve pasta bitmişti.

Ergun Pastanesi’nin biraz ilerisinde dar bir sokaktan Sait Faik Abasıyanık Müzesi‘ne doğru yöneldik. Begonviller, sarmaşıklar, yıllanmış ağaçlarla süslü sokak aralarından geçerek yemyeşil bir bahçe içinde bembeyaz bir köşke ulaştık. Ünlü edebiyatçımız Sait Faik Abasıyanık ömrünün son günlerini bu adada geçirmiş, bazı eserlerini bu evde kaleme almış. Ancak Burgazada gezimizi planlarken ilk görülecek yerler arasında Sait Faik Abasıyanık Müzesi olmasına rağmen, pazar günü müzenin kapalı olacağını düşünememiş ve kontrol etmemiştik. Adanın ziyaretçilerinin pazar günleri çok olduğunu ve çoğunluk müzelerin pazartesi günleri kapalı olmasına şartlanmışız kendimizi. Müze çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi günleri saat 10.30-17.00 arası açıkmış. Bu demektir ki sadece bu müze için bile olsa tekrar ziyaret edilecek ada.

Şairin dış kapının önündeki taşta yazılı ünlü şiirini mırıldanarak köşkten uzaklaştık.

Aya Yani Rum Ortodoks Kilisesi, Sait Faik Evinin hemen yakınında yer alıyor. Kilise kıyıdan da görünen son derece gösterişili bir yapı. Vaftizci Yahya’ya adanmış olan kilisenin ilk yapım tarihi Bizans dönemine gitmektedir.1894 yılında depremden hasar gören kilise son halini 1899 yılında almış. Pazar günü olması nedeni ile açık bulacağımızı düşündüğümüz kilise pazar ayini sonrası kapanmış. Dışı bu kadar gösterişli kilisenin içini görme şansımız olmadı.

Tekrar deniz kenarına inip ada turumuza devam edelim. Deniz kıyısında balık lokantaları ve kafelerin karşısında yol kenarında binaların arasında Burgazada Cami görüntüsü de ayrı bir renk katıyor manzaraya.

Adayı tam tur yapmayı planladığımız için haritadan bakarak kıyıdan ayrılıp caminin önünden Gönüllü Caddesi’ne çıktık. Adanın kıyıdan yüksek manzaralı caddesinde begonvillerle bahçeleri bezenmiş güzel köşkler arasında yürümeye devam ettik.

Gönüllü Caddesi üzerinde özellikle uğramak istediğimiz yer Burgazada Öğretmenevi idi. Kıyıda mola vermeden, oyalanmadan hemen yola çıkmıştık, artık çay molası verme zamanı gelmişti. Tarihi köşkün bahçesinde bir şeyler atıştırmak çay kahve içmek ayrı bir keyif oldu bizim için.

Öğretmenevinden yürümeye devam ederken yol üzerinde deniz tarafında Aya Yorgi Garibi Manastırı güzel binası ile dikkati çekiyor. İçeriye girmek mümkün olamadı bahçe kapısı da kapalıydı. Yol kenarından çekebildiğim görüntüsü bu kadar olabildi. Manastır 1741 yılında yapılmış, daha sonra bir yangın geçirmiş 1879 yılında restore edilerek bugünkü haline kavuşmuş.

Amacımız turun sonunda Kalpazan Restoran’a ulaşmaktı. Nihayet Kalpazan yoluna girdik. Yine güzel köşkler arasında yol aldık.

Korsanların sahte para bastıkları bölge olması nedeni ile Kalpazankaya adının verildiği söylenmekte.

Yolumuza devam ederken yolun aşağısında görünen eşsiz manzaralı adanın en güzel koylarından Martha Koyu‘ndan söz edelim. Martha Koyu adada yaşayan Martha’nın adından geliyor. Türkiye’nin ilk balerini Martha evlenip adaya yerleşmiş. Yüzmeyi çok seven, çok renkli Martha yaz kış zamanı bu koyda geçirirmiş, ölümünden sonra koya onun adı verilmiş. Yazın denize girmek güzel olabilirdi, sonbahar nedeni ile yüksekten koyun manzarasını çekmekle yetindik.

Son hedef adanın en güzel manzaralı ve popüler restoranı, plajı Kalpazan Restoran idi. Sezon dışı olması nedeni ile restoran hizmete kapanmış. En azından manzarasını görmeliydim. Restoranın bahçe kapısına yaklaştığım an bir görevli içeriden kapıyı kilitledi. İçeride restoran sahipleri vardı. Hemen görevliye yaklaşıp iskeleden beri uzun süre adanın son noktası buraya manzarayı görmek için geldiğimi restoranda mevsim nedeni ile oturamasam da en azından manzarasını çekmek istediğimi açıkladım. Beni kırmadı kilitli kapıyı açtı ve yazım için manzarayı çekme şansına sahip oldum.

Kalpazan Koyu’ndan sonra geri iskeleye dönüş başladı. 

Dönüş yolunda Gönüllü Caddesi yerine Martha Koyu’nun yanından deniz kıyısına inip diğer halk plajlarını da görerek Gezinti Caddesi üzerinden iskeleye ulaştık.

Artık güneş batmaya başlamış ve iskelenin yanında yer alan restoranlarda yemek zamanı gelmişti. Restoranlar içinde ünlü uzo markasının adını taşıyan popüler Barbayani Restoranı tercih ettik. Barbayani Yunanistan ve Yunan Adaları gezilerimizde de tercih ettiğimiz ünlü marka. Midilli Adası’nda üretilen uzonun tadı diğer uzo markalarına göre Türk rakısına daha çok benziyor. Bu ünlü meyhanede lezzetli mezeler, balıklar yanında bu uzoyu tatma şansınız da bulunuyor. Bakmayın bizim tercihimize, aslında aynı kıyıda diğer restoranlar da denenebilir tabii ki.

Video ile gezmek isterseniz…

 

Son Söz

Burgazada gerçekten küçük, sevimli, huzurlu bir ada. Yakın tarihlerde Büyükada, Heybeliada’yı da detaylı gezmiştim. Genellikle her yerin özel olduğunu birbiri ile karşılaştırmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Yine de bir parça karşılaştıralım. Her üçü de dinler, kültürler mozaiği. Hala etnik olarak çok renkli olduklarını söyleyebiliriz. Burgazada diğer adalar gibi ulaşımı kolay, hem Anadolu hem Avrupa yakasından yarım saat ile bir saat arasında süren keyifli deniz yolculuğu ile ulaşılıyor. Burgazada diğerlerine göre daha az yokuşlu ve daha küçük yürüyerek tüm adayı yarım günde dolaşmak mümkün. Bisikletle ile dolaşmak en keyiflisi olabilir. Her üçünde de kahvaltı mekanları, kafeler, restoranlar güzel. Asıl güzeli ise gün sonunda deniz kenarındaki restoranlarda deniz ürünleri ile adaya veda etmek. Biz istisnasız her ada gezimizi böyle sonlandırdık.

Burgazada’yı gezmeyi ihmal etmeyin. Ancak aynı gün içinde birkaç ada sıkıştırmadan her bir adaya en az bir tam gününüzü ayırın. Bu sakinlik ve huzurlu ortamda daha çok zaman geçirmek isteyenler tabi ki gece konaklayıp daha uzun zaman geçirebilirler.

Visits: 7

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here