Dünyanın en güzel köyleri ve en çok fotoğrafı çekilen yerleri arasında yer alan Hallstatt, Yukarı Avusturya’da Salzkammergut, yani göller bölgesinde, Hallstattler Gölü kıyısında, sırtını Alplere dayamış bir masal köyü.
Hallstatt’ın geçmişi 12.000 yıl öncesine dayanmakta, Avrupa’nın en eski yerleşim yerleri arasında sayılmaktadır. 7000 yıl önce bölgede yaşayanlar, Hallstatt Dağı’ndaki zengin tuz deposundaki tuzları çıkarmaya başlayarak köyü var etmişler. O tarihlerde Roma sadece bir köy iken, Hallstatt gelişmiş bir topluluk olarak varlığını sürdürmekteymiş. Ünlü mezarlık alanları, dünyanın en eski tuzlu su boru hattı ve en eski tuz madenleri burada yer almaktadır.
Hallstatt 1997 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş. Günümüzde tarihini geleneklerini ve kasabalarını seven yerlileri tarafından korunan ve yaşayan bir köy olmaya devam ediyor. Köyün nüfusu yıllar içerisinde giderek azalmış. 2001 yılında 946, 2011 yılında 799 kişi yaşarken 2019’da 754 kişiye düşmüş.
Çinliler bu köyü o kadar sevmişler ki, 2012 yılında Çin madencilik şirketi Minmetals Corporation, Çin’in Gungdong Eyaletinde Huizhou’da tüm köyün tam ölçekli bir kopyasını inşa etmişler. Bunun da etkisiyle olsa gerek, köy Çinli turistlerin istilasına uğramış gibi görünüyor. Hallstatt China
Ulaşım
Hallstatt Salzburg ve Graz karayolu üzerindedir. Salzburg’a yaklaşık 73 kilometre ve 75 dakika, Graz’a ise 177 kilometre ve 2 saat 20 dakika sürüyor araba ile. Otobüs, tren ya da araba kiralayarak köye ulaşmak mümkün. Salzburg Haubtbahnof, merkez tren istasyonunun önünden kalkan 150 numaralı otobüs Hallstatt’a gidiyor. Biz Salzburg’dan Hallstatt’a tren ile gittik. Bir kez tren değiştirdik yolda. Seyahat tarihimizden yaklaşık 2 ay önce tren biletimizi, https://www.oebb.at/en/ sitesinden tek gidiş 9 Euroya aldık. Tren biletlerini erken alınca çok uygun fiyattan bulabilmek mümkün. Sonra tren ile Graz’a geçtik. Salzburg Hallstatt arası trenle 2 saat 12 dakika sürüyor.
Salzburg Graz arası “Salzkammergut” olarak adlandırılan göller bölgesi. Bu bölgede 76 göl bulunmakta, Hallstatt Gölü de bu göllerden biri. Karayolu ve tren yolunda, diğer göllerin ve doğanın manzarası da inanılmaz güzel. Hallstat Gölü’nde veya köyde gezerken göreceğiniz manzaraların yanı sıra, yolculuk boyunca gözünüz, gönlünüz göl manzarası, yeşil ve Alp Dağları’nın manzarası ile şenlenecek. Trenden çektiğimiz bir kaç foto ile yolculuğumuza devam edelim.
Hallstatt İstasyonu’nda inip, yaklaşık 100 metre kadar yürüyerek gölün kenarına ulaşılıyor.
Buradan tren saatlerine göre hareket eden küçük teknelerle, 7-8 dakika süren, tam karşıda köyün harika manzaralar eşliğinde köye ulaşılıyor.
Tekne bilet ücreti tek yön 3 Euro. Eğer günübirlik geliyor ve elinizde valizleriniz varsa, iskelede 5 euro karşılığında valizlerinizi emanete bırakabilirsiniz. Diğer bir alternatif de, tuz madenine çıkılan finükiler binasındaki emanet dolapları. Bu arada dönüş için tren saatinize göre indiğiniz iskelede yazan tekne saatlerini kontrol etmeyi unutmayın. Ayrıca belirli bir saatten sonra İstasyon yönüne tekne kalkmamaktadır.
Hallstatt’da Gezilecek Yerler
Yaklaşık 5 saat köyde gezdik, Hallstatt’ı gezmek için yeterli bir süreydi. Hallstatt ziyaretçileri genellikle günübirlik oluyor. Köyü bir uçtan bir uca baştan başa dolaşmak en fazla bir saatte yürüyerek tamamlanıyor. Kalan zamanda fünikülerle çıkıp hem tuz madeni gezmek, hem de yukarıdan göl manzarasını seyretmek, göl kenarında yemek yemek, bir şeyler içmek için de yeterli geliyor.
Köy son derece güzel, yemyeşil, yamaca kurulmuş evler, oteller göl manzaralı. Bu kadar güzel manzaralı yerde konaklamak isteyebilirsiniz, bu doğal güzellik ile gözünüzü ruhunuzu doyurmak isteyebilirsiniz. Şüphesiz otel fiyatları yüksek, hem çok popüler bir yer, hem de otel sayısı sınırlı. İşin doğrusu biz gitmeden önce acaba bir gece kalsak mı diye düşünmüş olmamıza rağmen otel fiyatlarını görünce ve bir haftalık sürede Viyana, Salzburg ve Graz’ı gezmek istediğimiz için Hallstat’a bir gün ayırdık doğru yaptığımızı da düşündük. Manzara çok güzel ancak o kadar çok turist nedeniyle köy halkını görmek, köy havasını hissetmek mümkün değil sanki. Böyle bir köyde yaşamak ister misiniz desek, yerel halkın azaldığı, sürekli sokaklarında turist dolaşan bir köyde yaşamak sanki doğal bir ortamdan çok film stüdyosunda yaşıyormuş duygusu uyandırabilir insanda. Tabi bu benim hissettiklerim, siz kararınızı verin.
Hallstatt Market Square
Hem küçük, hem çok sevimli, meydanı çevreleyen çiçeklerle süslenmiş tablolarda yer alacak güzellikte evleri ile hafızalarda kalıcı bir meydan. Göz alıcı mimarisi, küçük hediyelik eşya dükkanları, restoranlar ve güzel kafelerle çevrili bu meydan, hem yerel halk hem de turistler için popüler bir buluşma noktası, Hallstatt’ın ana merkezidir. Bu meydanda çeşitli konserler ve kültürel etkinliklerde düzenlenmektedir.
Tarihi 14. yüzyıla dayanan meydan yuvarlak formda inşa edilmiş. Tam ortada ise, Kutsal Holy Trinity-Baba, Oğul, Kutsal Ruh-sütunu bulunmaktadır. Meydanın hemen yanında Kültür Mirası Müzesi bulunmaktadır.
Hallstatt Tuz Madenleri
Dünyanın en eski tuz madeni, aynı zamanda bir yeraltı tuz gölüne de açılıyor. Madene fünikilerle çıkabilirsiniz. Füniküler, köyün girişindeki otoparkın yakınında. Giriş ücreti yetişkinler için 26 Euro, çocuklar için ise 13 Euro. Bu finükilerle, köyün bir başka cazibe merkezi olan Skywalk’a da ulaşılıyor. 350 metre yükseklikteki bu gözlem noktasından köyü panoramik olarak izleyebilirsiniz. Biz tuz madenlerini gezmedik, sadece köy meydanından merdivenlerle belirli bir yere kadar çıkıp göl manzarasını izledik.
St. Michael Kilisesi ve Beinhaus Kemik Evi
12. yüzyılda inşa edilen şapel, aynı zamanda dünyanın en ilginç mezarlıklarından birini bahçesinde barındırıyor. Göle hakim kilisenin içini gezdik, sonra göl manzaralı, rengarenk çiçeklerle kaplı park gibi görünen mezarlığı dolaştık.
Durun, mezarlığın ilginçliği mezarlığın manzarası ve bakımlılığı ile sınırlı değil. Bu kadar eski bir yerleşim yerinin mezarlığı bu kadar küçük bir alanla sınırlı olabilir mi? Kilisenin bahçesine açılan bir kapının üzerinde Beinhaus yazısı ve giriş ücreti yazıyordu. Dünyanın en ilginç mezar odası burası. Bahçedeki mezarlıkta yer kalmaması nedeniyle 1720 yılından itibaren, kafatasları ve kemiklerin mezarlardan çıkarılarak buraya taşındığı biliniyor. Bu mezar odasına giriş ücreti 1,5 Euro. Günümüzde Beinhaus’un içinde 1200’ün üzerinde kemik var ve kafataslarının 600’den fazlası aile adlarına göre boyanmış ve ayrılmış bir şekilde yerleştirilmiş. Aslında bu gelenek 1960 yılında bitmiş, yine de çok özel vasiyeti üzerine, 1995 yılında bir kadının kafatası son kez eklenmiş. Bir odada sadece kafatasları ile kalmak ne kadar ürkütücü geliyor değil mi? Biz de ailelerin izni ile çıkartılmış ve süslenmiş bile olsa kafataslarını görmek için içeriye adım adım atmaya cesaret edemedik. Ben internetten aldığım bir fotoyu ekleyeyim, siz karar verin kafatası odasını görüp görmemeye.
- Hallstatt.Net
Hallstatt Evanjelik Kilisesi
En fazla fotoğrafı çekildiği söylenen Evanjelik Kilisesi, köy meydanı Market Square’ın hemen yanında yer almaktadır. Kilise, önce 1785 yılında bir dua evi olarak inşa edilmiş. Evanjelistlere kilise ve siyasi yaşamda eşit haklar verilmesinden sonra, Hallstatt’da yaklaşık 500 kişi Protestan inancını savunmuş. Bu nedenle beş yıllık bir inşaatın ardından 1863 yılında kilise tamamlanmış.
Günümüzde kilise, düzenli olarak konserlere ev sahipliği yapıyor. İç dekorasyonu son derece sade olan kilisenin, dış güzelliği ise hayranlık uyandırıyor. Bizim gittiğimiz tarihte restorasyon yapılsa da içi gezilebiliyordu.
Hallstat Evleri
Hallstatt’da sadece sokaklarda dolaşıp, manzara seyretmek bile büyülüyor insanı. Yamaçlara konumlanmış, daracık sokaklar arasında, rengarenk çiçeklerle süslenmiş evler. Gerçek olmayan bir masal dünyası mı, film stüdyosu mu diye düşündürüyor insana.
Hallstatt Gölü’nde sandalla gezinti de yapılabiliyor.
Yeme İçme
Hallstatt’da göl kenarında ve köy meydanında her bütçeye uygun restoranlar bulunmakta. Bu restoranlarda göl balıkları, pizza, şinitzel ve hatta döner yiyebilirsiniz.
Önce teknenin yanaştığı iskelenin hemen önünde, yer alan Türk dönerci büfesinden söz edelim. Karmez Döner günün her saatinde önü kalabalık ve tavuk döneri ile meşhur. Biz dönerci de yemeği düşünmedik, Avusturya’da Çinliler Türk dönercisinde yiyorlardı ne hoş görüntü.
Tekneden inince sağ yönde deniz kenarında birkaç restoran yer almakta, öğle saatinde bu restoranların önünde bir orkestra müzik çalıyordu, bize önce çekici geldi burada yemek yemeği istedik ancak o bölgede epey zaman geçirmiştik, Market Square civarında göl kenarındaki yerleri görüp sonra oraya gelebileceğimizi düşünerek başka restoranlar arayışına girdik. Aslında en doğru restoran adresini Market Square’de birisine önereceği restoran olup olmadığını sorarak öğrendik. Bize dar bir sokağı gösterdi göle uzanan. Sokağa kafamızı uzatınca renkli, kareli masa örtüleri, ağaçlardan sarkan kağıt fenerler ve güzel göl manzaralı restoranı gördük. Görüntü karşısında boş gördüğümüz tek masaya doğru koştuk desem yerinde.
Özellikle bu restoranı ‘Gasthof Simony Restaurant‘ tavsiye etmek istiyorum. Tesadüfen bulduk, aslında oldukça popülermiş.
Biz restoranda balık tattık tabi ki. Hallstatt Gölü temizliği, renginin yanı sıra balıkları ile ünlü. Gölden taze tutulan balıkları tatmadan olmaz değil mi? En iyisi menüyü paylaşayım, gölde çıkan balık çeşitlerini ve fiyatlarını bir arada görelim. Biz güzel Eylül gününde, bu kadar güzel bir köyde, göl kenarında göl balığı tatmaktan, oturmaktan çok mutlu olduk.
Bu arada Market Square’e açılan göle paralel yolda sokaktan atıştırmalık yerel tatlar da ilgi görüyor, önlerinde kuyruklar oluşmuş.
Son Söz
Sanki son söze gerek yok, fotoğraflar çok şeyi anlatıyor bu romantik, masal köyleri rotasında yer alan güzel köy için. Tek başına bir destinasyon değil tabi ki. Yakın bölgelere yapacağınız gezilerde yolunuzu buraya düşürmeye kesinlikle değer.
Please enable javascript in your browser to book