Bugün 350.000 nüfusuyla orta ölçek bir şehir olan Cordoba, bir zamanlar Avrupa’nın parlayan yıldızı, kültür merkezi, halifelik başkentiydi. Bunların yanında Cordoba başka bir nedenden dolayı da hep aklımdadır… Faşizm kurbanı Granadalı büyük şair Lorca’nın en sevdiğim şiirlerinden, ‘Atlı’ şiirde, … bilirim de yolları, varamam Cordoba’ya, der… Cordoba belki de Lorca için bir kurtuluş yeriydi, varamadı. Ben yolları bilmiyordum ama Cordoba’ya vardım. Ve o muhteşem geçmişten geriye kalan izlerle büyülendim.
Ben Cordoba tarihinden bahsederken, Zülfü Livaneli bestesinde Atlı’yı, Lorca’nın endişelerini flamenko coşkusu ile harmanlayan Onur Akın yorumuyla dinleteyim.
Meraklısına: Kısa Tarihi
Tabii Cordoba’ya Lorca’dan ve benden çok önce gelenler olmuş. Neanderthal yaşam izleri MÖ 42.000’lere kadar gidiyor. MÖ 8. yüzyılda Avrupa’daki ilk yerleşim olduğu düşünülen efsanevi Tartessos dönemine ait izler olduğu savunuluyor ama tarihsel olarak ilk yerleşim Kartacalılar zamanında, Guadalquivir Nehri kıyısında olmuş ve Hannibal’in babası Kartacalı komutan Hamilcar Barca buraya Kart-Juba’dan türetilen Kartuba demiş. Juba’nın şehri anlamına gelen şehir, Juba isimli Numidyalı bir komutana atfedilmiş. MÖ 206’da Romalılar burayı fethedince buraya Corduba demişler. MÖ 169’da Romalı konsül Claudius Marcellus burada bir Latin kolonisi kurmuş. MÖ 141’de Cordoba Viriatus tarafından kuşatılmış. Daha sonra MÖ 45’te Sezar tarafından yağmalanan şehir, üç Roma İmparatorluğu eyaletinden biri olan Hispania Baetica’nın başkenti olmuş. Bir zaman Vizigotların hakimiyetine giren şehir 711 yılında Emeviler tarafından alınmış.
Daha sonra kifayetsiz yönetimlerle şehir 1031’den itibaren önemini yitirmiş. İspanya’da Müslümanları İberya’dan çıkarmak adına yürütülen Reconquista (Yeniden Fetih) hareketleri sırasında, 1236’da Kral Ferdinand III tarafından şehir Mağribilerden alınmış. Cordoba Camiisi’nin içine bu dönemde bir katedral yapılmış. Cordoba Rönesansla birlikte önemini tamamen yitirmiş.
Ulaşım
Orta Çağ’ın parıldayan bu şehri, o dönemde yapılan şaheserlerin rüzgarını arkasına alıp bugünün turizm cazibe merkezi olmuş. Malaga Havaalanı’ndan doğrudan Cordoba’ya gidilebiliyor. Ancak havaalanından Cordoba’ya günde sadece bir otobüs var, saat 16.05’te ve ücreti 15 euro. Eğer uçağınız bu saatten çok önce Malaga’ya inmiş ise o zaman havaalanının çıkışındaki otobüs durağından 3 euroya, çıkış kapısının solundaki tren istasyonundan 1.80 euroya Malaga merkezine gidebilirsiniz. Otobüs bileti şoförden alınabiliyor, tren biletini makinelerden veya gişeden alacaksınız. Cordoba’ya otobüs bilet bedeli 12.14 euro, tren bilet bedeli ise 27.50- 41.60 euro arasında değişiyor.
Cordoba’da otobüs terminali ve tren istasyonu Plaze de las Tres Culturas’da, yan yana ve şehir merkezine 15-20 dakika yürüme mesafesinde. Ben terminale yakın bir otel tercih etmiştim ancak tarihi merkezde eski Cordoba evlerinden dönüştürülmüş bir çok butik otel var.
Cordoba yürüyerek gezilebilecek bir şehir; en önemli noktalar birbirine yakın ve tarihi merkezde.
Otobüs bedeli bir sefer için 1.30 euro ve bilet otobüs şoföründen alınabiliyor. Eğer otobüsü çok kullanacaksanız bonobus denen kartı alabilirsiniz, her sefer 0.72 euroya gelir. Ayrıca sizi şehrin önemli yerlerine götürecek gezi otobüsleri de mevcut; 1 günlüğü 17, 2 günlüğü 25 euro… Turistik bir seçenek de Mezquita çevresindeki faytonlar…
Gezelim Görelim
Tren istasyonundan (otelimden) Avenida Cervantes caddesi ile tarihi merkeze 15 dakikada yürüdüm.. Bu caddenin bir yanı Jardines de la Victoria, bir yani şehrin modern yüzü; bu yolun sonu da Alcazar de los Reyes Cristanos’a, nam-ı diğer Alcazar Bahçeleri’ne varıyor. Cordoba’yı (hatta tüm Endülüs’ü) gezme planları yaparken aklınızda bulundurmanız gereken bir nokta çalışma saatleri; genelde ziyaret edilecek yerler sabah 10.00’da açılıp 14.00 civarı kapanıyor, 16.00 civarı tekrar açılıyorlar.
Biz gezimize tarihi şehirden başlayalım. Avenida Cervantes üzerinde ilerlerken birden sol tarafta şehir surları başlıyor ve surların başında da Almodovar Kapısı bulunmakta. İşte o kapıdan girince macera başlıyor. Maceraya yürüyerek gelmek istemezseniz, 02-03-06-12 numaralı otobüsler sizi buraya kadar getirebilir.
Mezouita Katedral – Alcazar ve Çevresi
Mezquita-Santa Iglesi Catedral
Almodovar Kapısı’ndan girdiğinizde Yahudi Mahallesi başlayacak; aşağıya doğru giden her hangi bir yola sapabilirsiniz, hepsi sizi 5 dakika sonra bu muhteşem Camii/Katedral’in önüne getirecek. Mezquita, Cordoba’nın en büyük cazibe merkezi, sanki şehrin kalbi… Cordoba kendi içinde sevimli, ilginç bir yer ama Mezquita’yı çıkarsanız sanki içi boşalacakmış gibi. Ama Mezquita’da Mezquita yani… Emevi mimari tarzının şahikalarından olan bu yapı, Orta Çağ İslam dünyasının en nadide, en görkemli, en büyüleyici yapıtlarının başında geliyordur herhalde. Bu Cami, bir zamanlar İber Yarımadası’nda parlayan İslam uygarlığının bugüne kalan en büyük hazinelerinden. Aslında Mağribilerin gelmesinden önce aynı yerde Aziz Vincent’e adanmış küçük bir Vizigot kilisenin olduğu söylenmekte. Hatta burayı bir süre Katolik ve Müslüman cemaat birlikte kullanmışlar. Ama diğer yarının hakkını satın alan I.Abdurrahman 785 yılında burada büyük bir camii inşaatına girişmiş. Daha sonraki dönemlerde; II.Abdurrahman, II El Hakem ve El Mansur, camiye eklemeler yaptırmış. 1236’da Endülüs Kral III Ferdinand tarafından alınınca cami içinde bir kilise yapılmış. 1523’de caminin bir kısmı yıkılarak büyük bir katedral yapımına başlanmış. Katedralin İtalyan tarzındaki kubbesi özellikle göz alıcı. Ancak bu katedralin yapımına izin veren Kral V.Charles, sonuçtan hiç memnun olmamış ve iddialara göre, alelade bir şey yapmak için eşsiz bir eseri yıkmışsınız, demiş. Biz de son pişmanlık fayda etmez, diye hatırlatıyoruz. Ama öykü burada bitmiyor. 2000’lerin başlarında İspanya’daki Müslümanlar buranın ibadete açılmasını istemişler ve bu istek reddedilmiş. 2013 Nisan’ında ise 118 kişi burada namaz kılmaya kalkmış; buna da izin verilmemiş.
Mezquita pazartesi-cumartesi 10.00-19.00 saatlerinde, pazar ve tatil günlerinde 08.30-11.30 ile 15.00-19.00 saatlerinde ziyaret edilebiliyor. Giriş 10 euro ancak pazar hariç her gün 08.30-09.30 arası ise giriş ücretsiz. Eğer erken kalkabiliyorsanız bunu kaçırmayın derim, sadece ücreti açısından değil, şehri gezmek için kazanacağınız zamanı da düşünün.
Cami/Katedral yüksek surlarla çevrili ve bu surlar üzerinde; batı yüzünde 8 kapı, doğu yüzünde 10 kapı, kuzey tarafında ise 2 kapı bulunmakta. Her bir kapının taç kısmı göz alıcı taş işçilikleriyle süslü. Daha kapılarda insan gözünü alamıyor ince işçiliklerden. Bu kapılardan hepsi açık değil. Puerta de los Deanes, Puerta de Santa Catalina, Puerta del Perdon, Puerta del Cano Gordo açık olan kapılardan. Kapılar içinde Puerta del Perdon, 1377’de Hristiyanların egemenliğinde inşa edilmiş; ana giriş kapısı olarak kabul edilen bu kapıyı daha çok piskoposlar, soylular kullanırmış, Mağribi etkisindeki mimarisi değişik zamanlarda farklı mimari zevklere göre şekil almış ve bir söylentiye göre tövbekarların günahları burada afedilirmiş; hazır gitmişken belki işe yarar, aklınızda bulunsun. Puerta de San Esteban kapısı ise daha önce burada bulunan Vizigot kilisesinin duvarına yapılmış. Ana kapılardan girdiğinizde kendinizi portakal ağaçları arasında buluyorsunuz; ismiyle uyumlu, burası Patio de los Naranjos.
Binanın içine girdiğinizde ise, dünyanın belki de başka benzeri olmayan granit sütunlar ormanı size karşılayacak. Çoğu Vizigot ve Roma binalarından alınma 856 adet sütun, sizi mistik bir dünyaya taşıyacak. Sütun ve kemerlerin kırmızı beyaz şeritli süslemeleri göz alıcı. Bunlar bile kendi başına görsel bir şölen ancak bu şölene kapılıp kaçırmamanız gereken bölümlerden biri II.El Hakem’in yaptırdığı mihrap; yaldızlı süslemelere sahip mihrap, Kuran’dan ayetlerle bezenmiş. Ayrıca yapı içinde altın, gümüş, bakır, fil dişi, jasper taşı, mermer ile süslenmiş çeşitli şapeller mevcut; batı cephesinde 9 şapel ve Aziz Vincet’e adanmış bir bölüm, doğu cephesinde 10 şapel, güney cephesinde 4 şapel ve mihrap, kuzey cephesinde 10 şapel bulunmakta…Bu şapellerden Capilla de Villavicicosa, Camideki ilk Hristiyan şapeliymiş ve 1371 yılında Müslüman ustalar tarafından yapılmış.
Mezquita’nin bir başka dikkati çeken yeri ise 93 metre yüksekliğindeki çan kulesi, Torre del Alminar. Endülüs’ün ilk halifesi III Abdurrahman tarafından 951’de eski ve daha küçük bir kulenin yerine yapılan bu minarenin iniş ve çıkışları için iki ayrı merdiven bulunmakta. Üst üste bindirilmiş iki farklı alandaki kare tabanlı yapının üstü, kubbeyle tamamlanmış.
Minare, 1593’de elden geçirilmiş.; eski kulenin bir kısmı yıkılmış ve çan kulesi eklenmiş. Alt bölüm Gaspar de la Pena tarafından Rönesans tarzında yeniden düzenlenmiş, eski minarenin yıkılan bölümlerine daha süslü bir bölümyapılmış, onun üzerine çan kulesi eklenmiş ve kubbe düzenlenmiş.
Kuleye çıkılabiliyor, tabii 34 kat ve 2 terasa dayanabilirseniz . Ve ayrıca 2 €uro da ödemeniz gerekiyor. Minare, 09.30-13.30 ve 16.00-18.30 saatleri arasında yarım saatlik sürelerle ziyarete açık.
Mezquita ve Torre del Alminar, insanı çarpan, büyüleyen ve düşündüren bir yer. Müslüman bir toplumun bireyi olarak, buradan büyülenmiş ama içim buruk ayrılıyorum. Buraya, hakkıyla gezebilmek için, en az bir saat ayırmanız gerekir. Gerçi böyle muhteşem bir eserden sonra ne görseniz etkisi az olacak. Ama oturmaya mı geldik buraya; daha gezilecek çok yer var…
Alcazar de los Reyes Cristianos
Alcazar Bahçeleri’ni çevreleyen surları, Mezquita’nın (yukarıdan geliş yönüne göre) hemen sağ yanında görebilirsiniz. Almodovar Kapısı’ndan içeri girmeyip surlar boyunca 5 dakika yürürseniz Alcazar Bahçeleri’nin kapısına varabilirsiniz. Otobüsle gelmek isterseniz 02-06-09 numaralı otobüsler geliyor.
Hristiyan Monarşisi’nin Kalesi olarak çevrilebilecek yer, Guadalquivir Nehri ile Katedral arasında kalıyor. Buradaki kale, I Isabel ve II Ferdinand’ın ikametgahıymış. Aslında önceden burada bir Vizigot kalesi bulunmaktaymış, Emevilerin bölgeye gelişinden sonra kale genişletilmiş ama 1328’de XI Alfonso tarafından Alcazar bugünkü haliyle yeniden yapılmış. Alcazar, 1931’den beri UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’nde yer almakta. Alcazar, salı-cuma 08.30-20.45, cumartesi 08.30-16.30, Pazar 08.30-14.30 arası ziyaret edilebilir, ücret 4.50 euro., perşembeleri saat 18.00’den sonra ücretsiz. Alcazar-Museo Julio Romero-Banos Alcazar Califal-Museo Taurino’yu birlikte gezmenize olanak veren kombine bilet ise 10 euro.
Kale surlarında saat kulesi olarak da kullanılan La Torre del Homenaje, La Torre de los Leones (Aslanlı Kule), La Torre de la Inquisicition (Engizisyon Kulesi) ve La Torre de la Paloma (Güvercin Kulesi) olmak üzere dört kule var. Mekanın iç yapısında ise, muhtelif salonlar var. Salon de los Mosaicos, mozaikleriyle özellikle dikkat çekici. Patio Morisco (Mağribi avlusu), Patio de las Mujeres (kadınlar avlusu), sala de recepciones (kabul salonu) diğer iç mekan yerleri. Tabii bir de sansasyonel bir mekan, Banos Reales de Dona Leonor var; burası 1328’de XI Alfonso tarafından metresi Leonor de Guzman için yaptırılmış.
En önemlisi eski orman alanı üzerine yaptırılan 55.000 m2’lik Alcazar Bahçeleri. Havuzlar, fıskiyeler, heykellerle süslü bu bahçenin ortasında Isabel ile Ferdinand’ın Kolomb’a git dünyayı keşfet, diye izin verirken tasvir eden büyük bir heykeli var. Alcazar Bahçeleri Endülüs genelinde, Cordoba özelinde meşhur olan avlu süsleme geleneğinin en nadide örneklerinden. Hoş, burası bile bana çok anlamlı gelmedi. Bir sürü alakasız bitki… Ama Endülüs gezileri sırasında diğer ünlü avluları gördükten sonra buranın hakkını teslim etmek lazım.
Cabellerizas Reales
Alcazar Bahçeleri’nin hemen yanında yer alan Kraliyet Ahırları, çeşitli at gösterilerinin düzenlendiği bir yer. Bu tür gösterileri başka yerlerde görmüştüm, tonlarca ağırlıktaki hayvanları bir balerin narinliğiyle dans ettirmeye çalışmaları pek de hoşuma gitmedi, o nedenle Cordoba’da gitmedim. Aslında burası tarihi bir alan; 1570 yılında II Felipe’nin kararıyla at yetiştiriciliği için kurulan bir yer. Kraliyet ahırlarını salı- cumartesi 10.00-13.30, 17.00-20.00, pazar ve pazartesi 10.00-13.30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz, giriş ücretsiz ama atların dansını görmek isterseniz ücreti 15 euro… Öte yandan Cabellerizas Reales’e gitmenize gerek de kalmayabilir, çünkü şansınız varsa, bir meydanda dinlenirken birden bire görkemli bir at ve geleneksel giysileri içinde seyisi karşınıza çıkabilir ve bir iki numara yapabilir. Sanırım bana Cabellerizas Reales’in reklam çalışması denk geldi…
Banos del Alcazar Califal
Amodovar Kapısı’nın biraz aşağısında, Plaza Campo Santo de los Martires’de, Alcazar Bahçeleri’nin karşısında olan Banos de Alcazar Califal, 10. yüzyılda Halife II El Hakem tarafından yaptırılmış. O dönemde Cordoba’da 600 civarında hamam olduğu söylenmekte. Halife Hamamı olarak isimlendirilebilecek bu hamamlar, Roma Hamamları sisteminde soğuk, ılık, sıcak kısımlardan oluşuyormuş. Mermer sütunlarla desteklenen kemerli girişlerden oluşan odalar, dönemin hamamları hakkında bilgi veriyor. Hamamın üç ana bölümü var; 10 yüzyılda yapılan Halifa Hamamı, 11 yüzyılda Taifa dönemine ait kabul odaları ve 12 yüzyıla ait Muvahhid Hamamı… Burası salı-cuma 08.30-20.45, cumartesi 08.30-16.30, Pazar 08.30-14.30 arası gezilebilir, pazartesi kapalı, giriş 2.50 euro ama perşembeleri saat 18.00 sonrası ücretsiz.
Puerte del Puente y Triunfo de San Rafael
Eski Cordoba’yı çevreleyen Roma surları üzerinde 7 kapı varmış; bu kapılardan kalan biri Puerta de Almodovar, diğeri ise Puerta del Puente ve Puerta de Sevilla. Bunlardan Puerta del Puente yıkıntı haline dönüşmüş. Katedralin güney yüzüne denk gelen alanı düzeltmek için 1571’de burada bir zafer takı yapılmasına karar verilmiş ve eski kapının adıyla Köprü Kapısı denmiş. Bu alan önceden Hospital de los Apestados arazisiymiş ve yapım sırasında buradan Hastanenin mezarlığından olduğu düşünülen insan kemikleri çıkarılmış. 1912’den itibaren Köprü Kapısının yapımı hızlandırılmış. 2000’lerin başında ise Köprü restorasyon görmüş. Bu zafer takı şeklindeki Kapının hemen yanında Şehrin koruyucu azizi San Rafael’e atfedilmiş bir anıt bulunmakta. 1736’da yapımına başlanılan Anıtın tamamlanması 1972’leri bulmuş.
Torre de la Calahorra
Muvahhidler döneminden kalan bu kule şehrin en eski savunma yapısıymış. Roma Köprüsü’nün diğer kıyısında yer alan bu Kule, aslında çift olarak yapılmış, 1369’da II. Henry tarafından bir üçüncü kule eklenmiş. Calahorra, Arapça bağımsız kale anlamındaki qal’at al-hurriya’dan geliyormuş. Unesco tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınan Kule bugün, Endülüs geçmişini yansıtan bir müzeye ev sahipliği yapmakta. Endülüste yaşayan üç semai dine ait insanların gündelik hayatta kullandıkları bazı eşyaların yanında esas olarak Endülüs hayatını sergileyen canlandırmalar dikkat çekici.. Namaz kılanlar, hareminde hoşça vakit geçirenler, hamamda masaj yaptıranlar minik kuklalarla canlandırılmış. Kule her gün 10.00-20.30 arası ziyarete açık ve giriş 4,5 euro.
Alcazar Bahçeleri’ne gitmeden, karşı taraftaki parkın içinde çok sevimli bir heykel var; Aşıklar Anıtı. Birbirine dokunan iki elden oluşuyor. Yalnız bir gezgin olarak ben de gezmek de bir aşktır, deyip haritalarıma sarılıyorum.
Puerta de Almodovar ve Eski Şehir
Puerta de Almodovar’dan bu sefer eski şehri gezmek için gireceğiz. Buradaki yollar bizi Katedral’e götürüyor ama yol üstünde görmeden geçemeyeceğimiz bir çok yer var. Romalılar döneminde yapılan bu surlar üzerinde yedi kapı varmış ancak günümüze sadece Almodovar Kapısı tam haliyle ulaşabilmiş. 1236’da şehrin Hristiyanlarca ele geçirilmesinin ardından komutan Almodovar adı kapıya verilmiş.
Kapının hemen yanında felsefeci Lucio Anneo Seneca’nın heykeli bulunmakta. Surlara paralel olarak La Muralla yolunu takip ederseniz bu sefer Aristo’nun düşünce sistemini İslamla kaynaştırmaya çalışan İbn-i Rüşt’ün heykeline ulaşırsınız.. İkisi de Cordobalı , biri İsa’dan önce doğmuş Romalı felsefeci, biri Müslüman bir düşünür, doğdukları topraklarda kaynaşmışlar yüzyıllar sonra…. Puerta de Almodovar’ın devamındaki Roma surları şehir gezinizin muhtelif yerlerinde karşınıza çıkabilir. Bu surlar MÖ 206’da Romalılar şehri aldıktan sonra yapılmış ve günümüzde de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. 2650 metre uzunluğundaki surlar şehri tamamen çevrelemekteymiş. Daha sonra şehrin genişlemesi için surların güney ucu yıkılmış. Bu surlar şehrin belirli yerlerinde karşımıza çıkıyor, ben gördüğüm önemli kısımları yazıya aldım. Ama bazıları yolda yürürken karşınıza çıkacak ve önünden yürüyüp gideceksiniz, Alforos Caddesi’ndeki Orta Çağ yapısı Rincon Kulesi gibi, ya da Portillo’daki 14 yüzyılda açılmış Corvache Kapısı gibi… Surların, Marrubial ve Cairuan kısımları, eski şehrin etrafını çevreleyen bölümler oluyor. Ama en önemli kısmı eski şehrin turistik girişi de olan Almodovar Kapısı ve çevresi.
Almodovar Kapısı’ndan girip hemen soldaki Calle Judios’a sapınca Yahudi Mahallesine girmiş oluyorsunuz. Cordoba’da Romalılar döneminde Yahudi nüfusu artmış, Vizigotlar döneminde yaşanan zorluklar İslam hakimiyetinde sona ermiş, şehrin daha kuzeyinde yerleştirilmişler, sonra Hristiyan dönemi Yahudilerin Cordoba ve tüm Endülüs’te sonları olmuş ve 1492’de Osmanlı Devletine sığınmışlar. Bu bölge birbirine açılan daracık sokakları, beyaz boyalı evleri, serin avluları ile saatlerce dolaşabileceğiniz, kaybolabileceğiniz bir bölge. Aceleniz yoksa kaybolmaktan da çekinmeyin, sonuçta tüm yollar Katedrale çıkıyor bir şekilde. Şimdi bu bölgedeki gezimize başlayalım. Bu alanda bir çok müze var, bunların bir kısmı turistik, pek de önemli olmayan yerler. Ben gezdiklerimi anlattım, gezemediklerime değindim. Bu arada Sinagog, restorasyon geçirdiği için kapalıydı, burası göremediğim yerlerden oldu.
Casa Andulusi
Orta Çağ Endülüs evleri nasıl olur görmek isterseniz, bu müze-eve göz atmanız da fayda var. Burayı, biraz da turist kapanı olarak görmüştüm ama 10.yüzyılda kağıt üretiminin safhalarını görmek için bile görmeye değer. Birbirine geçen odalarda bir çok dönem eşyası bulunmakta. Ayrıca paradan, heykele bir çok görülecek obje de var. Alt katta ise orijinal mozaik döşemeyi görmemezlik etmeyin. Tabii Endülüs özelliği, evin yaşam alanının açıldığı avlu burada da var. Her gün 10.00-20.00 arası açık ve giriş 4 euro. Hemen yanındaki Museo de la Alquimia- Al Iksir ile beraber gezmek isterseniz 8 euro. Ama Al İksir, bir simya müzesi ve bana ilginç gelmedi, o nedenle girmedim. Anladığım kadarıyla Andulusi ve Al Iksir aynı kişiye ait özel müzeler ve sahibi olan kadın, İstanbul’da Al-İksir isimli bir sergi düzenlemişti.
Casa de Sefarad
Casa Andulusi ve Al-Iksir’i karşısında bulunan Casa de Sefarad, İberya’daki Yahudilerin hayatını konu alan özel bir ev-müze. Sefarad topluluğuna ait eşyaların sergilendiği yer 14. yüzyıldan kalma. Sinagog’un karşısında yer alan bu ev, Sinagog’a bir tünelle bağlanıyormuş. Sefaradların geleneklerine yönelik müzik aletleri, dini ritüellerde kullanılan eşyalar, seramik eşyalar yanında Jose Luis Munoz’nun Yahudi, Müslüman ve Hristiyan kadınlarına atfettiği resimler görülebilir. Müze de ayrıca engizisyon dönemi ile ilgili bir bölüm ve Cordoba’nın en ünlü Yahudi filozof ve yazarlarını çıkaran Maimonides ailesine ayrılmış bir oda bulunmakta. Müze görevlisi, Yahudileri 1492’de Müslümanlar kurtardı gibi bir söz söyledi; Osmanlı hoşgörüsüne başkalarının ortak edilmesi çok içime sinmedi ama ne diyeyim… Yine de ilginç bir müze… Eğer vaktiniz varsa, Casa de Sefarad her gün 10.00-19.00 arası açık ve ücreti 4 euro.
Capilla Mudejar de San Bartolome
1390-1410 yıllarına dayanan Mağribi tarzda yapılmış küçük bir şapel olan bu yapı daha çok cenaze törenleri için kullanılırmış. Plaza del Cardenal Salazar Meydanı’nda Calle Avereos’da bulunan bu şapelin süslemeleri göz alıcı. Biri şapel biri avlu olmak üzere iki bölümden oluşan bu dikdörtgen yapı, 9×5 metre boyutlarında. Avlu girişi nispeten sade işlemelere sahipken şapel zikzak çizgiler, yaprak ve çiçek motifleriyle süslenmiş. Kardinal Salazar Hastanesinin bir bölümü olarak yapılan ve 19. yüzyılda restorasyon geçiren şapel, hala barok-mağribi özelliklerini korumakta. Eski şehirde yer alan bu şapele mutlaka uğrayın; pazartesi-cumartesi 10.30-13.30, 15.30-18.30, Pazar 10.30-13.30 arası açık ve giriş 1.50 euro.
Galeria de la Inquisicion
Avrupa’da 13-19. yüzyıllar arasında engizisyon sürecinde uygulanan işkenceler sırasında kullanılan aletlerin sergilendiği bu müze bana biraz uyduruk geldi. Bu süreçte kullanılan vahşi yöntemler, çivili sandıklar, demir mengelerle anlatılmış. Özellikle Hristiyan olmayanları akıllarınca din yoluna döndürmek için kullanılan yöntemler kan donduruyor. Bu aletler replika olabilir, ondan emin olamadım, en azından ben öyle olduğunu düşünmek isterim. 15 yüzyılda bir yahudinin boynuna inen kocaman bir baltanın o kadar yakınında olmak beni tedirgin ederdi yoksa. Gerçi tarihin gerçeği, bu dönemde binlerce masum insan engizisyon mahkemelerinin kurbanı olmuş. Engizisyon mahkemeleri Kral Ferdinand II ve Isabella tarafından 1478’de kurulmuş, amaç ise Katolik olmayanları doğru yola yöneltmek. 1492’den sonra Yahudi ve Müslümanlara ya Katolik ol ya da İspanyayı terk et denmiş, ikisini de yapmayanlara da gelsin çivili yataklar… Devirler değişmiş ama ‘ya sev ya terket’ anlayışı hiç değişmemiş. Engizisyon, monarşi gücü olarak epey sürdükten sonra 1834’te kaldırılmış. İşin tuhafı bu Müze, Manriquez’de, tam Yahudi Mahallesinin ortasında yer alıyor; bu da tarihin intikamı olsa gerek. Uzun bir koridor ve beş odadan oluşan bu müze, her gün 10.30-20.00 arasında açık, giriş 3 euro.
Museo Taurino
Eski şehir içinde Plaza de Maimonides’te yer alan bu Müze, Cordoba’daki boğa güreşlerine ve matadorlara adanmış. Ünlü matadorların resimleri, heykelleri, kıyafetleri, boğa güreşinde kullanılan aletler yanında güreşlerde öldürülen boğalara ithafen onların kafaları da yer alıyor müzede… Ama ben bu heybetli hayvanların nasıl gafil avlanıp öldürüldüklerini burada anladım. O matadorlar öyle payetli pullu elbiseler gidiyorlar ki boğalar da bir an mat kalıyorlar herhalde, hop n’oluyoruz diyerek; işte o an, boğaların kader anı oluyor bence. Tabii bazen matadorlar bu kanlı mücadeleyi hayatlarıyla ödüyorlar; bunlardan biri de efsanevi matador Manolete, kendisi de Müze de yerini almış durumda. 1931 yılında açılan Müze salı-cuma 8.30-20.45, cumartesi 8.30-16.30, pazar 08.30-14.30 arasında ziyaret edilebilir, pazartesileri kapalı, giriş 4 euro, perşembeleri 18.00’den sonra giriş ücretsiz.
Zoco Municipal
16. yüzyıldan kalma Mağribi özelliklerini taşıyan bir malikane 1954 yılında küçük el sanatları atölyelerinden oluşan bir esnaf mahallesine dönüştürülmüş. Museo Taurino’nun hemen arkasında olan bu alışveriş mekanında özellikle gümüş ve seramik dükkanlarına göz atın. 10-25 euro arasında gayet makul gümüş objeler bulabilirsiniz. Ayrıca müze diye ev ev dolaşmaktansa hem geleneksel bir ev ziyaret edip hem de alışveriş yapabilirsiniz. Burası her gün 10.00-20.00 arasında açık ve giriş elbette ücretsiz.
Museo Bellas Artes
1862 yılında kurulan Müze, şehrin en eski müzelerinden; en güzellerinden de demek isterdim ama bence zamanınız kalırsa ziyaret edin. Benim resim sanatı hakkında karar verecek bir durumum yok ama diğer şehirlerdeki Güzel Sanatlar Müzelerinin içeriği yanında burası oldukça mütevazı kalıyor. Ağırlıklı olarak Endülüs barok resmi hakkında bilgi almak isterseniz, buraya uğrayın. Müze Plaza del Porto’da, salı-cuma 09.00-21.00, cumartesi 09.00-15.00 arası ziyaret edilebilir, pazartesi kapalı, giriş ücreti 1,5 euro.
Museo Julio Romero de Torres
Burası Cordobalı ressam Julio Romero de Torres adına 1931 yılında açılan bir müze. Müze Plaza del Porto’da, Museo Bellas Artes ile yan yana. Müzede sanatçının artistik gelişiminin aşamalarını izleyebileceğiniz eserleri mevcut. Resimlerine Cordoba hayatını da yansıtan ressam, ağırlıklı olarak sembolizmden esinlenmiş. Müzede ayrıca Sanatçıya ait eşyalar da gösterilmekte. Aslında nasıl olsa bu alana geleceksiniz, gelmişken mutlaka uğrayın derim, her rengin karanlık tarafını tuvaline yansıtmış; Julio Romerode Torres resimlerinin bende bıraktığı izlenim bu. Müze salı-cuma 08.30-20.45, cumartesi 08.30-16.30, pazar 08.30-14.30 arası açık, pazartesi kapalı, giriş 4.50 euro, ancak perşembeleri saat 18.00’den sonra ücretsiz.
Museo Arqueologico
Arkeoloji Müzesi bir çok defa yer değiştirdikten sonra nihayet 1960 yılından itibaren Palacio de Paez de Castillejo’da sergilenmeye başlamış. 1540 civarında Rönesans havasında yapılan binanın sekiz odasında, Endülüs’ün geçmişine ait objeler sergilenmekte. Binaya 2011 yılında eklemeler yapılmış. Müzede Roma döneme ait heykeller, mozaik panola , Vizigotlardan kalan objeler sergilenmekte, üst katta ise Mağribi dönemine ait eserler görülebilir. Roma dönemi amfi tiyatro kalıntısı da diğer bir görülecek bölüm. Belki de en önemlisi, Mağribi yerleşim yeri Medina Alazaha’da bulunan bronz geyik heykeli. Yine de bu müzeden çok şey beklemeyin, geçmişe ait objeler tadımlık kıvamında ama öyle aman aman bir tat da kalmıyor geriye; bu kadar köklü bir bölgenin geçmişini yansıtabilen bir müze değil. Bina kendi başına daha ilginç bence. Yine de gideyim derseniz salı-cumartesi 09.00-21.00, pazar 09.00-15.00 arasında gidebilirsiniz, pazartesi kapalı, giriş 1,5 euro.
Posada del Potro
Yine Plaza del Porto’da bulunan bu açık hava müzesi, Museo Bellas Artes’in karşısında. Flamenko kültürünün tanıtıldığı Centro Flamenco Fosforito’ya ev sahipliği yapan bir yer. 15. yüzyıla ait bu yapı, şarkıcı Antonio Fernandez Fosforito anısına saygı niteliğinde bir müze… Ancak eskiden burası şehrin geneleviymiş. Genelev kapatıldıktan sonra, 19. yüzyıl ortalarından itibaren mahallenin ahırı olarak kullanılmış. Hatta ahırlar ve odacıklar orijinal hallerinde korunmuşlar. Buradan Cervantes bile etkillenmiş; Don Kişot romanında Posada del Potro’da geçen kısımlar bulunmakta, o kadar ilginç bir yer, hayali kahramanlar bile uğramadan edememiş. Daha sonra burası müze olarak kullanılmaya başlamış. Odalarda Flamenko ile ilgili çeşitli görseller mevcut. Fosforito’nun özel eşyaları, Flamenko ile ilgili metinler, resimler, müzik aletleri yanında diğer ünlü Flamenko sanatçılarıyla ilgili bilgi ve belgeler de burada yer almakta. Burası salı-cuma 08.30-20.45, cumartesi 08.30-16.30, pazar 08.30-14.30 arası ziyaret edilebilir, pazartesileri kapalı, giriş ücretsiz..
Casa del Guadameci Omeya (Casa Ramon Garcia Romero)
Tarihi merkeze çok yakın olan Plaza Agrupacion de Cofradias’da bulunan bu müze, artist Ramon Garcia Romero’nun deri işlemeciliği ile ilgili eserlerini kapsamakta. Emevi mirası deri işlemeciliği sanatı günümüze taşıyan örnekleri görebileceğiniz bu özel müze, aynı zamanda satış yeri. Emevi esintili eserlerin, seramik desenli deri işlemeciliğinin ve hayat ağacı yorumunun dikkat çektiği bu sergi, pazartesi-cumartesi 10.30-14.00, 16.30-20.00 , pazar 10.30-14.00 arası ziyaret edilebilir, giriş ücretsiz.
Casa de las Cabezas (Patios de Leyenda)
Orta Çağ’da yaşayan soylu ailelerin evine konuk olmak isterseniz bu Müze tam aradığınız yer. Eski şehirde Calle Cabezas’da yer alan bu malikane dört kısım ve dört avludan oluşuyor. Evin yaşam alanları, mutfaktan yatak odasına, dönemin havasını yansıtıyor, kilerde ise ahır eşyaları ve havuz mevcut. Meğer 1700’lere kadar kadınlar yer sedirlerinde otururken erkekler sandalyede otururmuş, bunu hanımların dinlenme odasında öğreniyoruz. Evin açıldığı yer ise 7 kemerli daracık bir sokak. Acı bir öyküsü var; 10. yüzyılda Gonzalo Gustioz isimli bir soylunun yedi oğlu varmış ve bu oğullardan biri amcasının eşinin kuzenini düelloda öldürmüş. Yenge hanım intikam için kocasından bir şey istemiş, bir mektup yazılacak ve bu mektubu dönemin en güçlü adamlarından Cordoba’nın valisi Almanzor’a Gonzalo Gustioz gönderilecekmiş. Mektupta da bu mektubu getirinin öldürülmesi isteniyormuş. Neyse Gonzalo Gustioz mektubu Almanzor’a götürmüş ama mektup arapça olduğu için Gonzalo okuyamamış, ama Almanzor yine de Gonzalo Gustioz’u öldürmemiş, bu eve hapis etmiş. Bu arada intikamcı amca yedi çocuğu hapsettirmiş ve sonra kafalarını kestirip Cordoba’ya göndermiş. Kesik başlar işte Gonzalo Gustioz’un hapsedildiği bu evin yedi kemerine asılmış. Gomzalo Gustioz’da her gün oğullarının kesik başlarına baka baka hapiste kalmaya devam etmiş. Kıssadan hisse, kötüler her zaman kazanır mı oluyor, bu hikayede…Neyse bu olaydan dolayı buradaki kemerli daracık sokağa, Kafalar Yolu’da deniyor.
Hala bu malikaneyi gezmek isterseniz her gün 10.00-21.00 arasında 5 euro ödeyerek gezebilirsiniz. Buranın yakında bir de Casa Arabe (Arap Evi) var ama zaten yeterince ev gördüm, adeta kabul gününe gelmiş gibi oldum, velhasıl bu müze-ev’e gitmedim, gitmek isterseniz Samuel Santos’da, cumartesi ve pazar kapalı, diğer günler 10.00-14.00 ile 16.30-20.00 arası açık ve giriş ücretsiz.
Puerta Romano
Puerta Romano, Guadalquivir Nehri üzerinde daha önce anlattığımız Puerta del Puente ile Torre de la Calahora arasını bağlayan en eski köprü. 1. yüzyılda Romalılar tarafından yapılan köprü, 8 yüzyılda Mağribiler tarafından yenilenmiş. Son halinde 16 kemeri olan köprü, 247 metre uzunluğunda, 9 metre eninde. Restorasyonlar geçiren köprünün sadece 14. ve 15. kemerleri orjinalmiş. Burası 20. yüzyılın ortalarında San Rafael Köprüsü yapılana kadar Guadalquivir üzerindeki tek köprüymüş. Karşı kıyıdan şehir manzarasını seyretmek için mutlaka ziyaret edilmeli, özellikle geceleri görüntü harika oluyor. Köprüyü geçerken Guadalquivir Nehri üzerindeki Mağribi döneminden kalma değirmenlere de göz atmayı ihmal etmeyin. Köprü üzerinden görünenlerle birlikte toplam 11 tane değirmen bulunmaktaymış, bunların bazıları restore edilmiş; mesela bunlardan biri Botanik Bahçesinde Paleobotanik Müzesi olarak düzenlenmiş; ne yazık ki bu müzeye ve bahçeye gidemedim.
Bu arada eski şehir sokaklarında dolaşırken bazı binalar dikkatinizi çekecektir. Bunlardan biri bir mescid, 1944’te eski şehrin ortasında açılmış. 1703 yapımı Hospital del Cardenal Salazar, günümüzde Felsefe Fakültesi olarak hizmet veriyor, yapı mutlaka gözünüze çarpacaktır. Katedralin hemen yanında olduğu için dikkatinizi çekmeyebilir ama Piskoposluk Sarayı, Diocesan Müzesi’ne ev sahipliği yapmakta, ayrıca dış cephesi gayet göz alıcı. Yine eski şehirde Çağdaş Sanat Vakfı var, daha çok sergi için ayrılan bir alan.
Daha Uzaklar
Şimdiye kadar eski şehir ve kenarındaki yerleri dolaştık; kiliseler ve avlular hariç… Şimdiye kadar anlattıklarım yan yana yerler… Eski şehrin daracık sokaklarında kaybolarak dolaşsanız çoğuna rastlayacaksınız. Şimdi eski şehirden biraz uzaklaşacağız.
Roman Mausoleum
Jardines de la Victoia’da yer alan bu mozole, MS 1. yüzyılda, cumhuriyet dönemine ait bir yapı. 1993 yılında arkeolojik kazılar sırasında bulunmuş. Silindirik bir sur gibi duran yapı bir ihtimal zengin bir ailenin mezarlığıymış. Burası Almodovar Kapısı’nın biraz yukarısı; orayı anlatırken bahsettiğimiz otobüsleri kullanabilirsiniz. Victoria Bulvarı üzerindeki Victoria Bahçeleri içinde yer alan bu yapı, aynı zamanda Puerta de Gallagos’un da yanında.
San Basilio ve Puerta de Sevilla
Saray Ahırlarının yanındaki kemerli kapıdan geçtiğimiz zaman San Basilio Mahallesine giriyorsunuz, burası ilk Hristiyan yerleşim yerlerindenmiş. Burada halifelik döneminden kalma su kemerleri ve Puerta Sevilla dikkati çeken yerler. Puerta Sevilla’nın yapılış zamanı tam belirlenememiş, Halifelik döneminde yapılan su kemerlerinin devamı olduğu yönünde bir iddia var. Ama esas özel olanı, hemen kapının önündeki, Cordoba doğumlu felsefeci, tarihçi, ilahiyatçı İbn Hazm’ın heykeli. Heykel, kendisinin en önemli eseri olan Güvercinin Gerdanlığı’nı elinde tutarken tasvir edilmiş ve Mateo Ruiz Olmos tarafından yapılmış.
Mahallede bir de San Baslio Kilisesi var ama hiç açık denk gelmedim. Patio/Avlularda bahsedeceğiz; avlular da görmeye değer. Puerta Sevilla’ya gelmeden önce Kraliyet Ahırlarının hemen yanındaki kemerli kapı ise Torre de Belen; İslam döneminde mi yoksa Hristiyan dönemde mi yapıldığı tam bilinmiyor ama savunma amaçlı yapıldığı konusunda anlaşılmış.
Templo Romano
Korith tarzındaki bu Roma Tapınağı, aslında modern şehrin ortasında ama kalkış noktamız eski şehir olduğundan şehre uzak yerler arasına aldım. İmparator Claudius tarafından 1. yüzyılın ilk yarısında yaptırılan bu tapınağın ayakta kalan sütunları görülebilir, diğer parçalar Arkeoloji Müzesine taşınmış.
Torre de la Malmuerta
Casa Bailio
Palacio De Viana
Cordoba bir avlular şehri… Avlulara göz atacağız ama burası, göreceğiniz en iddialı avlulu malikane. Burası salı-cumartesi 10.00-19.00, pazar 10.00-15.00 arası açık, pazartesileri ise kapalı.
Sadece avluları görmek isterseniz sorun yok, 5 euro verip gezebilirsiniz, hatta çarşambaları 14.00-17.00 arası ücretsiz. Ama malikaneyi de gezmek isterseniz toplam 8 euro vereceksiniz, o da tamam ama bir de her seferinde değişen tur saatlerini yakalamanız gerekiyor. Malikane turlarla gezilebiliyor, fotoğraf çekmek de yasak. Ancak ben ne zaman gitsem, ifadesiz bir gülümsemeyle turumuz maalesef doldu, deyip beni püskürttüler. Israrım sonucunda en sonunda gezebildim; değdi mi, Cordoba’da bir malikane gezecekseniz, o da burası olmalı bence. Burası Plaza de Don Gome’de, eski şehir merkezine çok uzak olmamakla beraber, bazıları için zorlayıcı bir yürüyüş olabilir; o nedenle bulunduğunuz yere göre buraya 01, 02, 12 hatlı otobüslerle gelebilirsiniz.
Palacio de la Merced
Sotos Albanis
Medina Azahara
Avlular, Meydanlar, Parklar
Cordoba avlularıyla ünlü demiştik, hatta bir de festivalleri var; her sene mayıs ayında avlular yarışıyor. Bu dönemde binalar bu yarışmaya katılıp bahçe, avlu süslemeleriyle er meydanına çıkıyorlar… Yarışmalarda en iddialı bölgeler Alcazar Viejo-San Basilio arası…Ama Santa Marina, San Lorenzo Kilisesi ve Magdelena Kilisesi çevresi de bu konuda iddialı… Tabii Yahudi Mahallesinde ara sokaklarda da bu konuda güzel örnekler var. Dünya Miras Listesi’ne giren bu festivali kaçırırsanız bile, yıl boyunca avlusunu renkli tutan bir sürü yer var. Bunların başında da Palacio de Viana geliyor. Ayrıca Las Capuchinas, Circulo de la Amistad, San Pedro Real, Palacio de Orive, Zoco Municipal gibi yerler bu şenliği yıl boyunca yaşıyor. Şehrin sokaklarında dolaşırken, örneğin San Basilio gibi, Casa de Bailio gibi, birden karşınıza çıkıyor bu sokak çiçeklendirmeleri… Ama dert değil; hiç biri Alcazar Bahçeleri ve Viana Malikanesinin avluları kadar görkemli değil… Şimdi önemli meydanları dolaşalım; çünkü Cordoba biraz da meydan yaşantısı demek; iki sokak kazara kesişmesin, hemen bir alan kuruluyor, kafeler, barlar açılıyor, insanlar geliyor, oluyor sana bir meydan…İşte onlardan gezdiklerim gördüklerim burada…
Calleja de las Flores
Katedralden Calle Valesquez Bosco sokağına girdiğinizde yol sizi küçük bir alana götürecek; işte burası Çiçekler Sokağı… Küçük bir havuzun süslediği bu ünlü alan, duvarlara asılı saksılardan sarkan çiçeklerle süslenmiş. Bence ünü abartılmış; bizim herhangi bir Ege kasabamızda evler bundan daha çok çiçekle donatılmıştır, eminim. Ama Cordoba’nın avlu süsleme geleneğine iyi bir örnek…
Plaza-Palacio de Orive
Plaza de la Corredera
Plaza de Tendillas
Real Circulo de la Amistad
Plaza de las Tendillas civarında, Calle Alfonso XIII üzerinde bulunan ve eski bir manastırın üstüne inşa edilen yapı, şu an hem idari, hem eğitim hem de resepsiyon yeri işlevi görmekteymiş. Sanat ve Edebiyat Lisesiyle yan yana olan bu binanın içine girmedim. İç salonun neo barok şaşaası ve Julio Romero de Torres resimleri buranın önemli yanıymış.
Plaza del Potro
Plaza de los Capuchinos
Plaza Jeronimo Paez
Bu alan Roma zamanının üçüncü en geniş amfi tiyatrosuna ev sahipliği yapmaktayken bugün bir amfi tiyatroyu bünyesinde barındıran Arkeoloji Müzesi’ni bulunduruyor. Alanda Roma döneminden kalıntılar görülebilir.
Plaza de Tiberias
Yahudi mahallesinde Sinagog’un hemen yanındaki bu meydan Maimonides Anıtı’nın bulunduğu yer. Burası çok turistik bir bölge; bahsettiğimiz Endülüs Evi, Sefarad Evi hep bu alanın çevresinde…
Plaza de Trinidad
Trafiğin sınırlı olduğu bu alanın en önemli unsuru 1236’da yapılan Trinidad Manastır yerine 1705’te inşa edilen Iglesia de San Juan y Todos los Santos (Tercümesi Aziz Juan ve Tüm Aziler Kilisesi olan yapı Trinidad Kilisesi olarak da biliniyor) ve bir sanat okulu olarak hizmet veren Palacio de Hornachuelos.
Calleja del Panuela
Jardin Victoria
Plaza Colon- Jardines de la Merced
Plaza de Colon’da Palacio Merced’in tam karşısında yer alan bu küçük parkın içindeki minik havuzunun kattığı sevimlilik yanında bir önemi de, içinde küçük bir mescit barındırması. Ayrıca burası gezinizde uğramanızı tavsiye edebileceğim Plaza de Capuccinos ve Palacio de Viana’ya çok yakın.
Plaza del Cardenal Salazar
Kardinal Salazar Meydanı, Yahudi Mahallesi’nin kenarında bugün Felsefe Fakültesi olarak hizmet veren yapının ve San Pedro Kilisesi’nin bulunduğu alan; bu nedenle hem turistlerin hem halkın akın ettiği bir yer. Buranın bir mücevheri de, gezinin ‘mutlaka’larından San Bartolome Şapeli, zaten burası da Felsefe Fakültesinin bir bölümü gibi. Bugün Felsefe Fakültesi olarak kullanılan bina 1724’te Salazar Hastanesi olarak açılmış. Cordoba barogunun şahikası olarak tanımlanıyor.
Plaza Compania
San Rafael adına 1736 yapımı bir anıtın bulunduğu alanda bugün tarihi arşiv binası olarak kullanılan Santo Dominigo de Silos Kilisesi bulunmakta… Burada daha önceden bulunan Cizvit Kilisesi’de Cizvitlerin 1767’de şehirden çıkarılmalarından ardından Santo Dominigo Kilisesine bağlanmış.
Plaza – Jardin Alpargate
Burada 1607 yılında yapımına başlanan Padres de Gracia Kilisesi bulunmakta, ayrıca dikkat çekici bir havuz ve yanında küçük bir San Rafael anıtı da alanı süsleyen unsurlar. Bu havuzun yapımını finanse etmek için üç boğa güreşi düzenlenmiş; günümüzün söylemiyle havuzun ellerinde üç boğanın kanı var…
Cordoba park ve bahçe açısından çok zengin bir yer. Ben şehir içindeki parkları dinlenmek amacıyla ziyaret ettim. Benim gittiklerimden fazlası var. Salam heykelli Parque de Miraflores, Paseo de Cordoba, içinde Ramon Garcia Romero’nun heykelinin bulunduğu Jardines de la Agricultura bunlardan bir kısmı…
Kiliseler
Mezquita gibi muhteşem bir örnekten sonra başka kilise görmek istemeyebilirsiniz; gerçi Katedral kısmı ziyaret edilemiyor ve yapılan tüm değişikliğe rağmen alttan alta oranın cami kimliği kendini hissettiriyor. Yine de Mezquitayı gördükten sonra, hele bir de Capilla de San Bartolome’yi gördüyseniz başka kilise görmek istemeyebilirsiniz. Onun için burası meraklısına yönelik bir bölüm. Ancak Cordoba’da Fernandine Kiliseleri olarak isimlendirilen 12 tane kilise var, ilgilenen olabilir. Fernandine Kiliseleri, 1236’da Cordoba’nın Hristiyanlar tafaından alınmasından sonra Kral Fernando III tarafından, çoğunlukla eski camilerin üzerine yaptırılmış, genellikle Romanesk tarzda ama Gotik ve Mağribi etkileri de görülmekte. Bu kiliselerin ön yüzü genelde üç kemerli ve barok dönemde elden geçirilmiş.
San Pedro Kilisesi
Corredera Meydanı yakınındaki 13. yüzyılda yapılan kilise, bir çok değişiklik geçirmiş, halen sadece iki kapısı orjinalmiş. En büyük değişikliği 16. yüzyılda ana cephesi, 17 yüzyılda tavana eklenen işçiliklerle geçirmiş. Şehitler Şapelindeki sunak özellikle görülmeye değer.
Iglesia de San Nicolas de la Villa
Gran Capitan Bulvarı üzerindeki bu kilisenin yapımına 13 yüzyılda başlanmış 15 yüzyılda Gothik-Mağribi tarzda esas şeklini almış. Tavan işlemeciliği, 16 yüzyıl yapımı Vaftiz Şapeli, Barok havalı ana sunağı yanında eski minarenin üstüne yapılan kulesi özellikle dikkatee değer.
San Lorenzo Kilisesi
San Lorenzo Meydanında bulunan bu Kilise, ortaçağ kiliselerinin en iyi örneği olarak kabul edilmekteymiş. Ancak 13 yüzyılda yapılan bu kilise, bir çok değişiklik de geçirmiş. Ana girişteki üçlü kemerli kapı, en orijinal yeriymiş. Kulesi, eski bir caminin minaresinin üstüne yapılmış ve halen bu eski minarenin bazı kısımları görülebilmekte. Vitrayları, İtalyan-Gothik tarzdaki resimleri, Barok ana sunağı dikkat çekici.
San Andres Kilisesi
San Pablo Kilisesinin yanında bulunan bu kilise, Vizigotlardan kalan bir kilisenin üstüne 13 yüzyılda yapılmış. Kulenin yapımı 16 yüzyıl. Girişteki arma 17 yüzyıl işi ve Piskopos Siuri’ye aitmiş. Kilisedeki sunak ve resimler, buranın önemli eserleri.
Iglesia de San Miguel
Şehrin piyasa yeri Calle Cruz Conde yakınındaki bu 13 yüzyıl kilisesi, Barok eklemeli bir Gothik ortaçağ yapısı. Mermer sunak 18 yüzyılda yapılmış. Vitray süslemeleri, resimleri ve barok heykelleri ilgi çekici.
Iglesia de San Pablo
Iglesia de San Agustin
Iglesia de San Francisco
Iglesia de Santa Marina
La Magdelena Kilisesi
Fernandine Kiliselerinden olan Santo Domingo de Silos bugün mevcut değil. Yine bir Fernandine Kilisesi olan San Francisco Kilisesine ise gidemedim ama 1979 yangınında büyük hasar görmüş ve orijinal halinden pek eser kalmamış dendiği için çok da zorlamadım. Bu arada yazıyı mimar, mühendis ismiyle doldurmamak için pek değinmedim ama bu kiliselerdeki barok dönem restorasyonları Hernan Ruiz II yapmış. Hernan Ruiz II (1514-1569) ve III (1534-1606), Cordoba’dao dönem yapılan binalarda ya da restorasyonlarda isimleri geçen mimarlar.
Fernandine Kiliseleri yanında Iglesis de Santa Cruz, Iglesia de San Juan, Iglesia de San Ceyatano ve Iglesia de Saint Hipolytus gördüğüm kiliselerden… Ben özellikle 1638 yapımı, Latin haçı şeklindeki, freskolarla süslü San Ceyatano Kilisesini beğendim ama gidin diyemem; yazarken farkettim, bu kadar kilise bir gezi için gereğinden fazla. Ancak 1343 yapımı San Hipolita Kilisesinde krallar Ferdinand IV ve Alfonso XI mezarları bulunmakta, bu da beraberinde bir muhteşemliği getiriyor haliyle. Dedim ya, meraklısına…
Yeme – İçme
Endülüs gezilerinde genellikle Cordoba’ya daha az zaman ayrılıyor galiba. Ben bütün bu yerleri (Madina Al Zahra hariç) bir buçuk günde gezdim, tahmin edilebileceği üzere yemek içmek için çok zamanım olmadı. Öğünleri geçiştirmek isterseniz ‘İberian Ham’ denilen buraya özgü sucukla yapılan sandviçler işinizi görür ama sucuklar domuzdan etinden.
Bunun dışında da ara sokaklarda geçiştirmelik seçenekleri (pizzalar, hamburgerler) gözünüze çarpacaktır. Ama İspanya’da bu konuda en güzel seçenek tabii ki tapaslar. Mezquita’ya açılan sokaklarda bu konuda bir sürü seçenek var. Özellikle Katedral’den Plaza Agrupacion de Cofradias’a uzanan sokak, tapascılarla dolu, fiyatlar makul. Eğer biraz daha lezzet istiyorsanız, Cordoba’nın ünlü lokantalarından Casa Pepe de la Juderia’yı önerebilirim; ben buraların soğuk çorbası gazpacho ile boğa kuyruğu diyebileceğimiz rabo de toro yedim.
Gazpacho gerçekten soğuktu yani, öyle ayran aşı falan değil, mide üşüten cinstendi. Boğa kuyruğu da jelatinli bir et, sevmem ama havaya girer yerim işte; hesap toplam 35 euro civarındaydı…Asıl tapas konusunda size önerim Lizara… Burası tren-otobüs terminallerine yakın bölgede… Fray Luis de Gran sokağından Gran Capitan Bulvarına doğru yürürseniz buraya geleceksiniz. Ekmek üstüne çeşitli seçkilerle oluşturulan tapaslar tam ağzınıza layık. Küçük ekmekli 1.40, büyük ekmekli 1.90, tabakta 2.50 euro.. Size başka bir tavsiye… Gözlemlerime göre eski şehir merkezinde, akşam saatlerinde hayat duruyor. Ama Gran Capitan Bulvarının tren ve otobüs istasyonlarının bulunduğu American Bulvarına doğru olan kısmında hayat daha geç saatlere kadar devam ediyor. Burada yerli halkın gittiği bir sürü lokanta, bar, kafe var; turistik tatlardan sıkılırsanız aklınızda bulunsun.
Cordoba’da magnet dışında pek alışveriş yapmadım. Flamenko eşyaları, yelpaze, kastanyetler, elbiseler hatıra seçeneği olabilir. Zoco Municipal’da yerel gümüş ve seramik eşyalar bulunabilir. Ayrıca Puerta Romano’nun öteki tarafında hemen sağda bir iki küçük dükkanda daha ucuz seramik eşya bulabilirsiniz ama çeşit ve kalite düşük.
Özgün ve kaliteli seramik eşyalar almak isterseniz de, Calle Martinez Rücker’deki Blas S’ye gitmeniz gerekecek. Cordoba’da gümüş ve altın takılar da bir hatıralık seçeneği olabilir, bunun içinde Jesus Rescatado Meydanına gitmeniz öneriliyor. Corredera Meydanındaki pazarda özellikle şarküteri alınabilir. Bu konuda Mercado Victoria’ya da bakabilirsiniz. Ayrıca eski şehir sokaklarında çeşitli hediyelik dükkanından istediğiniz hatıra eşyasını bulabilirsiniz. Anlattığımız gibi, yerel deri işçiliği için de Casa Ramon Garcia Romero iyi bir seçenek.
Hediyelik, hatıra eşyalar dışında alış veriş yapmak isterseniz Tendillas Meydanının çevresine gideceksiniz. Bu meydan çevresindeki yerler, özellike trafiğe kapalı Calle Cruz Corde, İspanyol ve Dünya markalarının bulunduğu yerler. Tabii El Corte Ingles bu konuda her zaman baş vurabileceğiniz bir adres; Cordoba’da da Gran Capitan üzerinde, Ronda de los Tejares’te.
Son Söz
Ayrıca burası Seneca, Abdullah Al Gaysi, İbn Rüşt, İbn Hazm, Ibn Mada, Kurtubi, Maimonides, Abraham Cohen de Herrera, Jacob Cordovero gibi Romalı, Müslüman, Yahudi filozofun doğduğu yer. Buna ek olarak, yazar Lucan, Juan de Mena, Luis de Gongora; ressam Julio Romero de Torres’in vatanı da burası ve bir çok Flamenko şarkıcısı ve matadorun da…
Cordoba’nın en büyük süksesi Mezquita ama onun dışında da başka yerler var görecek, bunu en iyi afaganlar bastıran uzunluktaki bu yazıdan görebilirsiniz. Peki, buraya ne zaman gelmeli; bence gezi için en iyi zaman mayıs ayı… Çünkü mayıs ayı Cordoba’da festival dönemi. İlk iki hafta avlular/patio yarışıyor ve şehir bambaşka renklere bürünüyor muhtemeler. Mayıs başında Las Cruces de Mayo festivali de yapılıyormuş; bu dönemde de haçların gösterisi yer alıyormuş, her yerde 3 metrelik haçlar görünüyormuş. En son hafta da bir panayır havasında Le Feria de Cordoba düzenleniyormuş; yemek, içecek, flemenko ve bir sürü eğlence, bu dönemde yasak falan yokmuş. Yasak dedim de, Cordoba özelinde, Endülüs genelinde tam özgürlük ortamı hakim; insanlar baya baya yerlere tükürüyorlar… Ayrıca Cordoba’da mayısta şarap tadım günleri düzenleniyormuş. Belki gitmek için temmuz da iyi bir seçenek olabilir çünkü bu ay gitar festivali düzenleniyormuş ve tüm alanlar gitar nameleriyle çınlıyormuş.
Benim aklımda Cordoba, İslam uygarlığının yıldızının yükselip parladığı, o parıltıların bugüne yansıdığı yer olarak kalacak…
[…] Cordoba Gezi Rehberi: Endülüs’te Zil, Şal ve Gül I […]