Kayaköy Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı antik çağlardan kalan bir miras. Bu topraklarda yaşayanlardan M.Ö. 3. yy’dan lahitler, kaya mezarları, kalıntılar günümüze ulaşmış. Likya Uygarlığı’nın Karmylassos şehrinin üzerine kurulmuş Kayaköy.
Bu topraklardan Likya Uygarlığı, Büyük İskender, Romalılar geçmiş. 1284 yılında Menteşe Oğulları’nın hüküm sürdüğü topraklar, 1424 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiş.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde 19.yy ikinci yarısında azınlıklara verilen toprak ve vergi avantajları ile Rumlar buraya gelip güney Ege’nin en büyük Rum köyünü kurmuşlar.
Bugün Fethiye’de en çok ziyaret edilen ören yerleri arasında yer alan Kayaköy’de ne Likyalıların ne Romalıların izlerini arıyoruz. Bu ören yerinde bizi karşılayan 100 yıla yakın süredir kimsenin yaşamadığı, çatısız, kapısız, penceresiz, sadece taş duvarları ile hüzünlü, ıssız, terkedilmiş, bir hayalet köy.
19.yy’da Rumlar, kurdukları ve yaşadıkları bölgeyi Levissi Köyü, Türkler de Kayaköy olarak adlandırmışlar.
Türkler ve Rumlar bu topraklarda komşuluk etmişler. Dağın yamacında eğimli bölgeye yerleşen Rumlar zanaat, bakırcılık, kalaycılık, marangozluk ve ticaretle uğraşıyorlarmış. Ovaya yerleşen Türkler de tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde bulunuyorlarmış. Bu komşuluk uzun yıllar devam etmiş, ta ki 1923 yılındaki mübadeleye kadar. Mübadele kararı ile Rumlar kalplerini doğup, büyüdükleri bu topraklarda bırakarak ayrılmak zorunda kalmışlar. Kayaköy’e köy desek de belde zengin ve nüfusu kalabalıkmış, Osmanlı kayıtlarına göre 1912 nüfusu 6500 olarak geçmektedir. Kayaköy’den ayrılan Rumlar, Kayaköy’ün adını yaşatmak için Yunanistan’da yerleştirildikleri bölgeye de Nea Levissi‘yi (Yeni Kayaköy) adını vermişler. Rumların yerine yerleştirilen Batı Trakya’dan yine mübadele ile gelen Türklerin bir kısmı bölgeye yerleşmiş ancak daha sonra dağın yamacından ovaya inmişler veya başka bölgelere göç etmişler. Böylece tarihi alan tekrar terk edilmiş ve sahipsiz kalmış. Nerede ise 100 yıldır yaşam olmayan terk edilmiş alan bugün korumaya alınmış müze olarak ziyarete açılmış.
Korumaya alınmış dedik ise restorasyon, düzenleme beklemeyin. O gün bugün çivi çakılmamış. Ziyaretçiler yaşam olmayan, büyük ölçüde tahribat görmüş taş evlerin, okulların, hastanelerin, dükkanların yer aldığı hayalet şehrin sokaklarında hüzünle dolaşabiliyorlar.
Ulaşım
Kayaköy Fethiye merkeze 14 km uzaklıkta, özel araçla Fethiye içinden veya Ölü Deniz üzerinden 25 dakikada ulaşabilirsiniz. Yine Fethiye’den ve Hisarönü’nden sık kalkan minibüslerle kolay ulaşılmaktadır.
Kayaköy’ü Gezelim
2020’de Kasım ayında güzel bir sonbahar sabahında gezdiğimiz Kayaköy’ü birlikte dolaşalım.
Biz sonbahar keyfini yaşamak için kaldığımız Köyceğiz’den bir günümüzü Kayaköy ve Ölüdeniz için ayırdık. Öğlene doğru Kayaköy’e ulaştık. Kayaköy 2-3 saatte gezilebiliyor.
Kayaköy ören yerinin hemen girişindeki düzlükteki kafeler ve restoranlarda sadece köyün manzarasını karşıdan izleyip oturabilirsiniz. Köy manzarasına hakim kafe ve restoranlarda çay, kahve içip, gözleme veya yemek yiyebilirsiniz.
Kafelerin olduğu alanda fayton, at veya deve ile şüphesiz asıl terkedilmiş yamaçtaki köyde değil civarda tur atabilirsiniz.
Ancak madem terkedilmiş şehre geldik, biz bu şehrin insansız, sessiz, hüzünlü sokaklarında dolaşıp, panoramik manzarasını görmeliydik.
Kayaköy daha önceki yıllarda serbestçe dolaşılırken, artık bir ören yeri. Yamacın eteklerinde doğudan ve batıdan iki yönden müze kart ile ücretsiz veya 10 TL ile giriş yapabilirsiniz. Kayaköy’ü yaz döneminde (1 Nisan-1 Ekim) 09:00 – 20:00, kış döneminde (1 Ekim-1 Nisan) 8.30-17.30 saatleri arasında haftanın her günü ziyaret edebilirsiniz.
Biz doğu tarafından Panayia Pirgiotissa Kilisesi (Aşağı Kilise) yönünden giriş yaptık. Mutlaka en tepedeki şapele çıkıp, hem köyün tüm manzarasını hem de Ölüdeniz yönünü görmelisiniz diyerek bizi yönlendiren Müze görevlisine teşekkürler.
Girişte sağda Panayia Pirgiotissa Kilisesi karşılıyor. Dış duvarları sağlam, çatısı kapalı, yıkık duvarlı evlere göre iyi konumda görünen kilisenin kapısına doğru yöneldik, ancak koca bir kilit kapamıştı kapıyı.
Köyde bulunan iki kilise de kilitli ziyaret edilemiyor. Aşağı kilise köydeki tüm binalara göre en iyi konumda olanı, nedeni ise 1960 yılına kadar cami olarak kullanılması imiş. Ancak şu anda içeriye girilemiyor.
Taxiarhis Kilise’si (Yukarı Kilise) ise şehrin merkezinde bulunuyor. İçeriye giriş yasak, ancak yıkık duvarların arasından girilebiliyor.
Köyün dar taş sokaklarından yukarıya doğru tırmanmaya başlayabiliriz.
Dağın yamacına yerleşen, evler hepsi güneş görecek, birbirinin görüntüsünü kapatmayacak şekilde planlanmış. Köyde bazı kaynaklar 1000, bazıları 2000 ev olduğunu yazmakta ise de, müze broşürüne göre 350-400 var, evler 50 metrekare büyüklükte, iki katlı, birinci katı genellikle ahır veya kiler olarak kullanılıyor, üst katı bir veya iki odadan oluşuyormuş. Evlerin içinde ocak bulunuyor, çatılardan oluşturulan sistem ile yağmur suları sarnıçlarda biriktiriliyormuş. İçme suyu ise köydeki iki çeşmeden sağlanıyormuş. Evlerin ahşap çatıları, kapıları ve pencereleri doğanın tahribatı ve zamana karşı koyamamış. 1957 yılında yaşanan depremin yanı sıra, define arayanların tahribatı ile bugün nerede ise sadece taş duvarları kalmış, kapısız, bacasız, harabe evlerin avlularından, ocaklarından, yollarından incir ağaçları çıkmış. Ocağına incir ağacı dikilmesi atasözümüz burada anlam bulmuş demek ki. Ocak tütmeyince incir ağaçları sarıyormuş ocakları, evleri.
Köyde kızlar ve erkekler için ayrı iki okul, hastane, eczane, gümrük binası, dükkanlar bulunuyormuş. Bugün sadece yarım duvarları kalmış rüzgara karşı iki yel değirmeni bulunuyor.
Aşağı Kilise’ye yakın kapıdan girip sağ taraftaki tepeye bakınca göreceksiniz, en yüksek noktadaki şapeli. Aşağıdan bakınca tırmanmak gözünüzü korkutmasın. Taş kaplı sokaklardan yumuşak bir tırmanış ile şapele ulaşabilirsiniz.
Ancak tepenin panoramik görüntüsü nefes kesici. Çıktığınız yönde terk edilmiş şehir ayaklarınızın altında uzanmakta.
Diğer yönde ise sürpriz bir manzara var. Yamaç aşağı yeşilliklerin bittiği noktada masmavi Ölü Deniz Yönü Manzarası.
Hayalet köyün evlerinin baktığı ovada bugün yaşam sürüyor.
Kayaköy, UNESCO tarafından Dünya Dostluk ve Barış Köyü olarak kabul ediliyor.
1988 yılında Muğla Belediyesi Mimarlar Odası ve Türk-Yunan Dostluk Derneği’nin ortak projeleriyle Kayaköy Barış ve Dostluk Köyü olarak ilan edilmiş. Hayalet köy bu tarihten itibaren 3. derece kentsel ve arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Bu arada bu etkileyici doku Hollywood film yapımcılarının da ilgisini çekmiş, 2014 yapımı Russel Crowe’nun başrolünü oynadığı, Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’ın da rol aldığı, Türkçeye Son Umut olarak çevrilen ‘The Water Diviner’ filminin bazı sahneleri Kayaköy’de çekilmiş.
Yeşilçam Sinemasının korku filmi seven yönetmenlerinden de Hayalet Köyü film platosu olarak kullananlar olmuş.
Kayaköy Hayalet Köyü gezenler, yakın mesafede iki yeri daha ziyaret edebilirler. Af Kule Manastırı sadece üç km uzaklıkta, ancak patika yolda tırmanmayı göze almak gerekiyor, yine Gemile Koyu 6 km uzaklıkta. Yeşil ve mavinin bütünleştiği bu koy da bu kadar yakında iken görülebilir.
Bize sorarsanız, biz bu iki özel yere zaman ayıramadık, Kasım ayında Ölü Deniz’de deniz keyfi yapmayı tercih ettik.
Muğla ve Fethiye Türkiye’nin en çok turist çeken yerleri arasında ilk sıralarda. Gezmeyi sevenlerin her durumda buralarda görecekleri tarihi yerler, yürüyecekleri rotalar, yüzecekleri denizler, tırmanacakları dağlar olacaktır. Çok bir şey söylemeye gerek yok ister Kayaköy’de konaklayıp, isterseniz, Fethiye, Köyceğiz, Dalyan hatta Akyaka, Marmaris daha sayamadığım birçok yerde konaklasanız dahi yolunuzu Kayaköy’den geçirmeniz son derece kolay. Böylesine güzel yamaçta, yeşillikler arasında panaromik ve özenle inşa edilmiş evlerin terkedilmiş. insansız, hüzünlü kaderini görmeye ve öyküsünü dinlemeye değer.
Kaynakça:
http://www.marmaracografya.com, Yrd. Doç. Dr. Recep BOZYİĞİT, Dr. Tahsin TAPUR, Güneybatı Anadolu’da terkedilen bir yerleşim merkezi:Kayaköy,2010
www.kulturportali.gov.tr/turkiye/mugla/gezilecekyer/kayakoy