ANA SAYFA Türkiye Mugla Bafa Gölü: Herakleia Antik Kenti: Kapıkırı Köyü Gezi Rehberi

Bafa Gölü: Herakleia Antik Kenti: Kapıkırı Köyü Gezi Rehberi

Bu yazıda aynı topraklarda üç ayrı yer ve yaşamdan söz edeceğiz. Bir yanda Beşparmak Dağları’na sırtını dayamış Bafa Gölü’nün olağanüstü doğası, öyküsü, üzerinde yaşayan canlılar hayvan ve bitkiler, diğer yanda 2500 yıllık tarihi antik kent ve son olarak bu coğrafyanın üzerinde bugünkü yerleşim yeri.

Önce ilginç doğum öyküsü ile başlayalım Bafa Gölü’nü tanımaya. Bafa Gölü Muğla ve Aydın ili sınırlarında Ege Bölgesi’nin en büyük gölü. Aydın Bodrum yolunda yanından geçtiğimiz sakin, durgun göl, öyle bildiğimiz göllerden değilmiş meğer. Geç Antik Dönem’de koskocaman Ege Denizi’nde bir körfez, Latmos Körfezi imiş. Latmos Dağları’nın eteğinde, deniz ticareti ile zenginleşen şehir devletlerinin kıyısında imiş.  Ege Denizi’ndeki Latmos Körfezi Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla dolmuş ve deniz ile bağlantısı kesilip, kocaman tuzlu bir göle dönüşmüş. Bir zamanlar Ege Denizi olan Söke Ovası da bu alüvyonların yarattığı verimli topraklardan oluşmuş. Bugün Bafa Gölü’nün Ege Denizi’nden uzaklığı 17 km kadar geniş bir alanı kaplamaktadır.

1994 yılında Milli Park kapsamına alınan Bafa Gölü jeolojik oluşumunun dışında, çevresi ile birlikte zengin çeşitli fauna ve floraya sahip. Bugün tatlı olan suyunda kefal, levrek, yılan balığı ağırlıklı çok çeşitli su canlılarına ev sahipliği yapıyor. Bafa Gölü üzerinde bazı kaynaklara göre 220’den fazla kuş çeşidi barınmakta. Göçmen kuşları da mevsimlik misafirleri oluyor gölün. Gölün kıyıları yemyeşil yıllanmış zeytin ağaçları ve çam ağaçları ile bezenmiş. Göl bir yanını antik çağdaki adı ile Latmos Dağı, günümüzdeki adı ile Beşparmak Dağları’na dayamış. Bu dağların şekli de düz klasik bir görüntüde değil, farklı formasyonları çarpıcı bir görüntü oluşturuyor. Ayrıca Beşparmak Dağları’nda bir yandan orkide üretilirken, diğer yanda kekik gibi dağlarda yetişen bitkiler de buraların zenginliği. Dağlar Orta Çağ’da keşişlerin yurtları olmuş, keşişler dağları mesken edinmiş, manastırlarını da yapmışlar. Daha eski tarihlerden kayalarda mağara resimleri de Beşparmak Dağları’nın hazineleri arasında.

Bafa Gölü kıyıları Ege Denizi kıyıları gibi girintili çıkıntılı doğal olarak denizden koptuğu için. Gölün üstünde de adalar üzerinde tarihi kalıntılar ile başka göllerden farklı bir görüntü sunuyor. Bafa Gölü tüm bu özellikleri ile bize neler sunuyor derseniz o kadar çok alan sayabiliriz ki.

Öncelikle sadece günübirlik ziyaretçi iseniz hemen göl kenarındaki antik Heraklia Kenti’nin kalıntılarının üzerinden Bafa Gölü manzarası hayranlık uyandıracak. Kıyıdaki balıkçı kayıklarının, göldeki adaların üzerindeki kalıntıları ile birlikte doyulmaz görüntüleri öncelikle gözlerinize hitap edecektir. Bu manzaralar amatör fotoğrafçıların ötesinde fotoğraf tutkunlarını bölgeye çekiyor. Hele bir de güneş batarken veya ay ışıkları Bafa Gölü’ne vurmuşken inanılmaz foto çekimleri oluyormuş.

Kuş gözlemcileri için kuş çeşitlerinin çokluğu gölün diğer bir cazibesi. Kuş gözlemcisi olmak şart değil,  sadece keyif için göl üzerinde sandal turu yapıp göl üzerindeki adalarda tarihi kalıntıların arasında dolaşmanın yanında,  kuşlarla da zaman geçirebilirsiniz.

Yürüyüş turu yapmak isteyenler için hem göl kıyısında hem de Beşparmak Dağları’nda birden çok yürüyüş rotaları bulunmakta, bazı rotalarda tarihi manastırlar ve kaya resimlerini görebilirsiniz.

Bafa Gölü kıyısında çadır kampı yapıp gölün sakinliğini, huzurunu, manzarasını doya doya yaşayabilirsiniz.

Tarih meraklıları için Heraklia kentinin kalıntıları da, öyküsü de ilginizi çekecektir.

Göl civarındaki aktiviteleriniz sonrası göl manzaralı bir yerde kahvenizi, içkinizi veya gölden tutulan kefal, levrek ve yılan balığı tatmak da ayrı bir keyif olacaktır. 

Bafa Gölü’nün güzelliği, zenginliği konusunda benim gibi yıllarca bilgi sahibi olmamış olabilirsiniz. Muğla ilinin her köşesi ayrı bir zenginlik, her bir ilçesinde tarih, doğa, deniz keyfi yaparken Milas ilçesi sanki biraz gölgede kalmış. Benim gibi en fazla İzmir Bodrum yolunda göl kıyısından geçmiş olabilirsiniz.

Bafa Gölü’nün oluşumu öyküsünün orijinalliği dışında mülkiyet yapısı da ilginç. Yıllarca özel mülk olarak bir kişinin mülkiyetinde kalmış. Göl çevresindeki toprakların sahibi İsmail Rüştü Aksal gölün de kendi mülkiyetinde olduğunu savunmaktaymış. Köylülerin gölde balık avlayarak gelir elde etmelerine engel olmaktaymış. 1967 yılında Deniz Gezmiş ve arkadaşları köylüleri örgütlemiş ve bu toprak ağasına karşı mücadele başlamış. Toprak ağası gölün başına silahlı adamlar dikmiş ve çatışmalar çıkmış. Anayasa ile düzenlenen ülkenin tüm nehir, göllerinin kamu malı olduğu hükmünün uygulanması böyle mücadele ile kazanılmış. 1978 yılında Başbakan Ecevit’in kamulaştırması ile böylesine özel bir göl halkın malı haline gelmiş. Bugün gölde balık avlayabilirsiniz. Ancak günümüzde devletin korumasındaki bu özel gölün temizliğinin, bitki ve hayvan canlılığının korunması konusunda doğru politikalarının uygulanması gerektiğini belirtmeden de geçmeyelim.

Herakleia Antik Kenti

Herakleia Antik Kenti’nin kalıntıları bugün Bafa Gölü kıyısında, Milas’a 39 km uzaklıkta ve Kapıkırı Köyü içerisinde yer almaktadır. 

Herakleia’da yerleşime ilişkin bilgiler M.Ö.8.yy’a  uzanmakta. O tarihteki adı ile Latmos şehri sırtını Latmos Dağları’na (Beşparmak Dağları) yüzünü Ege Denizi’nde Latmos Körfezi’ne çevirmiş.

Bir Karya kenti olan Herakleia’yı M.Ö.400’lerde, Perslerin işgali ile Halikarnassos Valisi Mausolos almış. Sonrasında İskender dönemi ve Seleukoslar’ın egemenliğine girmiş bu kent. M.Ö.300’lü yıllarda Helenistik dönemde şehre Yunan mitoloji kahramanı Herakles’in adı verilmiş. Daha sonraki yıllarda Herakliea, Bergama Krallığı, Roma Krallığı, Bizans, Menteşe Beyliği ve Osmanlı hükümranlığına girmiş. 

Şehir M.Ö.1.yy’a kadar bir liman şehri olarak zengin ve deniz ticaretinde önemli bir şehir iken Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar ile denizden kopan şehir artık önemini kaybediyor.

Dışarıya kapanan bu şehir M.S. 7.yy’da, Arap istilasından kaçan keşişlerin gizlendiği topraklar olmuş. Keşişler dağların eteklerinde, kayaların içlerinde 13 manastır yapmışlar. Bu manastırların içerisinde en ünlü olanı Yediler Manastırı’na Kapıkırı’na ulaşmadan önünden geçeceğiniz Gölyaka Köyü’nden 1,5 saatlik bir yürüyüş ile ulaşabilirsiniz.

Herakleia kenti M.Ö 5.yy’da antik Yunanda yaşayan şehir plancısı Miletli Hippodamos’un dikdörtgen planlı sokak düzenini uygulamışlar yani kentlerini sokaklarını binaları o tarihlerde planlamışlar, uygulamışlar. Planlı şehirde M.Ö. 3.yy’da Athena’ya adanan tapınak dağa doğru Bafa Gölü’ne hakim bir noktaya kurulmuş. Hellenistik dönemde dor nizamında iki sütunlu bir tapınak yapılmış. Tüm şehri gören tapınak şu anda da iyi konumda bazı duvarları ayakta en azından.

Tapınağın alt tarafında şehrin iki katlı agorası yer alıyor ancak tam ortaya Kapıkırı ilkokulu binası yapılmış, şu anda kullanılmasa da binası durmaktadır. Yine bölgede buleuterion (meclis binası) da bulunmakta. Köyün kuzeydoğusunda tiyatro bulunuyor sahnenin taşları görünürken oturma sıraları henüz ortaya çıkmamış

Şehir M.Ö 287 yılında 65 kule ile 6,5 kilometre surlarla çevrelenmiş. Engebeli dağlık arazide gölün 500 metre yüksekliğine kadar çıkan surlar düzgün kesme taşlardan yapılmış ve hala görülebiliyor.

Hemen göl kenarındaki Bizans Kalesi de etkileyici bir manzara sunuyor.

Ayrıca Bafa Gölü’nün üzerindeki adacıklarda da kentin kalıntıları ve kiliseler bulunuyor. Gölde sandal gezilerinde bu kalıntılar yakından görülebilir.

Şehrin nekropol alanları da çok ilginç. Göl kenarında merdivenlerden inerek birçok mezarı yakından görmek mümkün. Bazıları da gölün içinde adacık seklinde görünüyor, üstlerinde yüzlerce büyüklü küçüklü mezarlar ile. Bölgede 2500 civarında kaya mezarı olduğu söylenmekte.

Bu arada yeri gelmişken Herakleia Kenti’nin mitolojik öyküsünü de anlatalım. Bazı kaynaklarda farklı anlatımlar olsa da birini paylaşalım. Latmos Dağları’nda Endymion adında çok yakışıklı bir çoban yaşarmış. Çobanı gören Ay Tanrıçası Selene aşık olmuş bu çobana ve aralarında  bir aşk başlamış. Tanrıça ile çobanın aşkını gören Zeus çobana yardım etmek istemiş. Zeus Endymion’a dile benden ne dilersen demiş. Tanrıça ile aşk yaşayan ölümlü çobandan aşkının ölümsüzlüğü için sonsuza kadar genç ve güzel kalmayı istemiş. Zeus çobanın dileğini yerine getirmek için sonsuza kadar uykuya yatırmış Endymion’u. Ay Tanrıçası Selena’da her akşam sevdiğini görmeye gelmeye devam etmiş. Bugün geceleri göldeki ay pırıltıları da bu aşkın sürdüğünü göstermekteymiş.

Bölgedeki tarihi hazineler sadece Latmos ve Heraklia’dan kalanlarla sınırlı değil. Tarih öncesi dönemlerden kalma mağara resimleri ayrıca Hititlerden kalma kalıntılar da bulunmuş. Mağara resimlerine yürüyüş rotalarına katılarak Beşparmak Dağları’nda ulaşabilirsiniz. Ne kadar heyecan verici değil mi, kaç bin yıllık tarihten izlere ulaşabilmek dokunabilmek bu topraklarda. Anadolu topraklarımızın zenginliği her bir adımda karşımız çıkıyor.

Heraklia kenti yıllar önce önemini kaybedip, içine kapanmış ve sonraki hükümranlıklarda da o zengin dönemine ulaşamamış. Türkiye’de bu toprakların araştırılmasına 1970’li yıllarda Alman ekip tarafından başlanmış ve halen kazılar devam etmektedir. İlk kaya resimleri de 1994 yılında bulunmuş, 170 civarında kaya resmi olduğu bilinmekte.

Kapıkırı Köyü

Gelelim Kapıkırı Köyüne, bazı bloglarda Türkiye’nin en güzel köyleri arasında sayılan köy gerçekten tarihi Herakleia kentinin tam anlamı ile üzerine kurulmuş ve Bafa Gölü’nün eşsiz manzarasına hakim. Küçük bir köy, nüfusu 300 civarında. Köy içinde konaklamak için pansiyonlar ve lokanta ve çay kahve içecek yerler de bulunmakta.

Yukarıda yazdıklarımı okuduktan sonra daha ne olsun hem Bafa Gölü’nün, hem tarihi kentin sunduklarını doya doya yaşayıp, hem de doğal bir köyde konaklamak çok cazip görünebilir. İnanın ben de doğanın ve tarihin bu bölgeye bahşettiklerini görünce aynı duygulara kapıldım. Sadece günübirlik uğradığım bölgeye tekrar gitmek isterim. Ancak köyde konaklamak konusunda çok rahat yorum yapamayacağım. Ben düşüncelerimi yazayım karar sizin..

Köyün en büyük sorunu köye adım atar atmaz  ellerinde tepsilerle çevrenizi saran köyün kadınları. Aralarında baston ile yürüyenler bile var. Genellikle küçük yerlerde yerel halka destek ve anı olsun diye bir şeyler almayı tercih eden birisi olarak ben bile dayanamadım. Sizi gezdireyim diye çevrenizi üç beş kişi sarıyor, sırtlarına sardıkları tepsiler ile sizinle yürüyüp bir yerde tepsilerini açıp zorla satış yapmaya çalışıyorlar. O kadar çok ülke dolaştım, Uzak Doğu’nun en fakir ülkelerinde bile böylesine bir taarruz ile karşılaşmadığımı söyleyebilirim. Aslında yerel yönetimin bu konu üzerine gidip kadınların sadece tezgahlarda satış yapmalarını sağlayacak bir düzenleme yapmalarının uygun olacağını düşünüyorum. Turizme açılan birçok köyde bu şekilde tezgahlar hazırlanmış, köylü kadınlara da gelir yaratmak amacıyla.

Köy M.Ö 5. yy’da yaşayan şehir plancısının ilkelerine göre planlı yapılmış ancak bugün maalesef en plansız köy diyebiliriz. Bölge birinci derece sit alanı olduğundan zaten köy halkının mülkiyet sorunları var. Ayrıca evlerin yapılarında duvarlarında tarihi şehrin taşları kullanılmış. Köy sokakları bakımsız, köyün içinde inek pisliği, aman üzerine basmayın. Yani en güzel coğrafyaya ve manzaraya sahip, tarihi bir alana evlerini kondurup çevreye bu kadar saygısız davranılır mı diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Bu kıyıda yapılacak o kadar çok şey var ki, en az bir gece kalmak istiyor insan. Köyde belli sayıda pansiyonlar var, iki pansiyondan fiyat aldım, oda fiyatları 350-650 TL arasında değişiyor. Yani pansiyon için oldukça yüksek fiyatlar. Göl kıyısında çadır kurulabiliyor ancak burada da her hangi bir tesis bulunmamakta. Diğer seçenek burası Didim’e 48 km uzaklıkta orada konaklamak da seçeneklerinizin arasında olabilir. Yine de bir gece için köy pansiyonları denenebilir. 

Satıcılardan kendinizi kurtarıp deniz manzaralı restoran kafelerden birinde oturabilirsiniz. Köyün girişinde göle karşı manzaralı iki yerden birini seçip oturduk. Harika manzaralı kafede bir şeyler atıştırdık. Aslında daha uzun zaman geçirmek daha çok yürümek istediğimiz köyde bazı yerleri dolaşamadan ayrıldık.

Bafa Gölü – Herakleia Antik Kenti – Kapıkırı Köyü Nerede?

Yazımızda geçen Bafa Gölü şüphesiz geniş bir alanı kaplamakta hatta Muğla ve Aydın’ın iki ilin sınırları içerisinde yer almakta. Biz yazımızda özellikle Herakleia ve Kapıkırı Köyü’nün konumuna ve ulaşımına bakalım.

Kapıkırı Muğla’nın Milas İlçesi’ne bağlı Bafa Gölü kıyısında bir köy. Kapıkırı ve Herakleia Antik Kenti için İzmir Aydın otobanından Söke ayrımından çıktıktan sonra, Söke Bodrum arasında Pınarcık beldesi yakınında solda yer alan  tabeladan sapılabilir. Söke ve Milas garajlarından Kapıkırı Köyü’ne dolmuş ile ulaşım mümkün. Kapıkırı Milas’a 39 km Didim’e 48 km, Kuşadası’na 88, Bodrum’a 85 km uzaklıkta. Bu bölgedeki tatilleriniz sırasında az bilinen, yeterince duyurulmamış bu güzellikleri keşfetmek, gezginler için ayrı bir keyif olacaktır.

Son Söz

Bu az bilinen bölgenin doğallığı, tarihi kalıntıları ve güzelliğinde aklım kaldı. Güneş batışını, ay ışıltılarının gölde süzülüşünü izlemek, gölde tekne turu ile kuşlarla yakından tanışmak, adalardaki antik kalıntılara dokunmak, rehberli yürüyüş turuna katılarak  8000 yıl öncesinin kaya mezarlarını, Orta Çağ’dan kalma manastırları görmek, göl kıyısında nefeslenmek, unutulmaz fotolar çekmek, göl balıkları tatmak, hayal değil hepsi, hepsi bu topraklarda mümkün…

NO COMMENTS

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here

Exit mobile version