Şu sıralar Antalya’da avuç içi kadar bir yer almak için servetler ödendiğine bakmayın, bir zamanlar emekli olsam da ömrümü orada geçirsem diye hayalini kurduğunuz yerlerin bedeli birkaç kuru balıkmış. En azından Heropythos öyle söylüyor; Ona göre koloni kurmak için bölgeye gelen Laikos, Kylabros isimli çobana bütün bölge karşılığı tuzlu kuru balık veya mısır mı arpa mı artık neyse ne, birini seçmesini teklif etmiş. Şu anda bile orada denize girdiğinizde balıkların hücumuna uğramanıza rağmen çobanımız, herhalde şimdi kim uğraşacak balık tut, kurut, tuzla falan demiş ve bölgeyi birkaç tuzlu balık karşılığında Laikos’a vermiş. Bari arpa, buğday seç, di mi; yersin, eker çoğaltırsın, balığın yanında garni yaparsın… Ama efsane böyle. Phaselis’in gerçek öyküsüne döneriz ama önce bir Phaselis’e gidelim.
Ulaşım
Phaselis, Kemer ilçesinin Çamyuva beldesinde yer almakta ve Antalya’ya 57 km, Kemer’e ise 12 km mesafede. Antalya otogardan kalkan ve kıyı yoluyla batıya (Kumluca, Finike, Demre, Kaş, Fethiye) giden tüm araçlarla ulaşabilirsiniz. Phaselis yol ayrımında inip bir km civarındaki yolunu geçeceksiniz, ağaçlıklı, çiçekli bir yol. Burası müze konumunda; ziyaret saatleri yazın 08.00-19.00 saatleri arası, kışın ise kapanış 17.30. Giriş bedeli ise 2024 yılında 60 TL, müze kartı ile ücretsiz.
Konum olarak Phaselis, antik dönemde Likya ve Pamfilya bölgelerinin kesişme noktasında bulunduğu için stratejik öneme sahipmiş. Beydağları sınırında olup Beydağları, Akdağ ve Tahtalı Dağı (Olympos) arasında, üç körfezi cepheleyen düzlükte kurulmuş.
Phaselis Tarihi
Phaselis’in kuruluşu MÖ 690 civarında Rodos kenti Lindoslular tarafından gerçekleşmiş sonra Pers hakimiyetine girmiş. Dilinin Yunanca veya Sami kökenli olduğu düşünülmekteymiş. Kayra satrabı Maisolos, komşu kent Lmyra kralı Perikles hakimiyetlerini atlatan şehir MÖ 469’da Attika-Delos birliğine girmiş ve Atina’ya bağlanmış. MÖ 411’de tekrar Pers egemenliğini yaşayan kent, MÖ 333’de Büyük İskender tarafından alınmış. Hatta Termessos yamaçlarında aradığı başarıyı bulamayan İskender’in burada bir ay tatil yaptığı söylenmekte; rehabiliteye girmiş olabilir. Ama Phaselis halkı kendisini altın bir taç ile karşılayıp şehri teslim edince Termessos’un sarp yollarını unutmuştur muhtemelen. Büyük İskender sonrası komutanlarının hakimiyetinde sürekli el değiştiren bölge otonom yapısını hiç kaybetmemiş;
Ptolemaios’tan sonra Seleukos tarafından alınan şehir müreffeh bir döneme girmiş, sikkeler basılmış, hatta sikke bastırmaya gücü yetmeyen daha gariban durumdaki Side ve Aspendos’ta bile kullanılmış bu sikkeler. MÖ 188’de Seleukoslar ve Roma arasındaki Apameia Antlaşmasıyla özgürleşen kent MÖ 167’de Likya Birliği’ne girmiş. Ancak kentin başı bu sefer de korsan ve haydutlarla derde girmiş, bir ara Zeniketes isimli korsan bölgeyi yönetmiş. Korsan saldırıları artınca Roma, olaya müdahale etmeye karar vermiş ama bu esnada bölgenin tapınakları Roma tarafından yağmalanınca, Phaselisliler de korsanların yanında yer almış. Ama Phaselis yanlış ata oynamış; Romalı komutan Servilius Varta MÖ 79’da korsanları yenince onlara yardım eden Phaselis’i de cezalandırıp savaş ganimeti olarak Asia Eyaletine bağlamış. Ama ceza dönemi hayırlara vesile olmuş; MÖ 48’de Ceasar Phaselis’e özerklik tanımış, MÖ 42’de ise Marcus Antonius Phaselis’in de dahil olduğu Likya Birliği borçlarını silmiş ve bölge parıltılı bir döneme girmiş. Böyle güzel bir yeri Hadrianus’un kaçırması beklenemezdi; MS 129’da İmparator şehri ziyaret etmiş. Ancak şehrin parıltısı, korsanların gözlerini kamaştırınca MS 6 yy’a kadar sürecek bir kaos dönemine girilmiş. MS 5 ve 6 yy’da Bizans hakimiyetiyle tanışan kent, 451’de Kadıköy Konsülüne katılmış. 7 yy’da Arap istilalarına maruz kalan kent, 1158’de Selçuklu hakimiyetine girmiş. Ama işlevselliğini yitiren limanlar, azalan nüfus, karışıklıklar derken şehir unutulmuş.
Antik dönemde bölge liman ve ticaret yanında bağcılık ve zeytinyağı üretimiyle de ünlüymüş. Ama Romalı Plinius, artık gerçek mi, kıskançlık mı, bilinmez Phaselis üzümlerinden yapılan şarabın kabızlık yaptığını iddia etmiş. Aslında Phaselis’in esas şöhreti, tüm Akdeniz’in gözdesi sayılan gül suyuymuş. Ahşap işçiliği ve reçine de buraların özel ürünlerindenmiş.
Phaselis’in Phaselis olduğunu ise, 1812’de İngiliz Kraliyet Donanma Kaptanı Francis Beaufort bölgeyi ziyareti sırasında buradaki kitabeleri araştırırken keşfetmiş.
Görülecek Yerler
Phaselis, Beydağları’na uzanan konumuna rağmen bugün kıyıda üç koya yayılan alanıyla gezilebiliyor. İşin açığı günümüzde Phaselis, gezginlerin gelip denize girdiği, piknik yaptığı bir yer. Ama antik kent içinden denize girmek ayrı bir keyif. Fakat Phaselis uzun süreceğe benzer bir restorasyon geçirmekte. Bu nedenle, benim esas sevdiğim merkez liman koyu piknik için çok uygun değil. Ama genelde ziyaretçiler tarafından Güney Liman’ın olduğu koy tercih ediliyor; hem daha geniş, hem de Tahtalı Dağı’na bakan müthiş bir manzarası var.
O halde gezimize Güney Liman’dan başlayalım. Güney Liman şehrin ticari gücüne paralel olarak hem deniz hem kara yollarının kavşak noktası konumundaymış. Phaselis’e arabayla gelirseniz, bu koya su kemerlerinin yanındaki park yerinden geldiğiniz yönün aksi istikametinde yürüyerek ulaşabilirsiniz. Burada bizi İmparator Hadrianus’un şehri ziyaretine atfen yapılan tek kemerli Hadrianus Anıtsal Tak karşılayacak.
Gezeceğimiz yerler Güney Limanı’nı Merkezi/Askeri Liman’a bağlayan 225 metrelik yolun üzerinde. Ana caddenin genişliği 12 metre olup üç basamakla kaldırıma geçilmekte. Caddenin altından kanalizasyon ve drenaj sistemi uzanmakta. Caddenin iki yanında kamu binaları, dükkanlar, küçük hamam, latrina (Kamu tuvaleti denebilir) ve agora var. Caddenin sonunda ise zamanla dükkan olarak da kullanılmış büyük hamam ve su kemerleri bulunmakta. Ana cadde üzerindeki en eski yapı ise, ithaf yazısından Domitianus adına yapıldığı anlaşılan Domitianus Agorası’ymış. Merkez limanının karşısında ise daha çok küçük teknelerin kullandığı Kuzey Liman bulunmakta.
Cadde üzerindeki agoranın güneydoğusunda basamaklarla akropolis ve tiyatroya ulaşılmakta. Helenistik döneme ait küçük ölçekli tiyatroya Roma döneminde sahne eklenmiş. Tiyatronun karşısındaki agorada ise küçük bir Bizans bazilikası mevcut.
Şehirde önceleri su ihtiyacı kuyu ve sarnıçlarla karşılanırken Roma döneminden itibaren kemerler ve künklerle dağlardan su getirilmiş. Üç liman ve üç agorası olan kente arabayla gelirken solda göreceğiniz bir tapınak ya da anıtsal mezara ait olduğu düşünülen kalıntılarda restorasyon kapsamında. Şehrin Kuzey Limanının arkası ise şehrin nekropolüymüş. Ayrıca şehirde iki tane daha nekropol bulunmakta.
Phaselis bugün antik kent özelliğinden çok üç koyuyla daha çok deniz sefası için tercih edilmekte. Ancak gelirken hazırlıklı olun; Müze kafesinden başka yiyecek içecek satılan bir yer yok henüz.
Son Söz
Phaselis hem tarih hem doğa sevenlere eşsiz hazlar sunan bir yer. Phaselis’i özel kılan da bence bu özelliği; geçen zamana meydan okuyan, bin bir masalı anlatan kalıntılar arasından Akdeniz’in eşsiz koylarından birinde denize girmek. Düşünsenize belki de Hadrianus’un geçtiği yerlerden geçeceksiniz, belki de karşılaşırsınız Hadrianus ile ellerinizde Phaselis burçağı demeti ile, belki Büyük İskender ile kulaçlarınız çarpışacak yüzyıllar ötesinden. Hatta gelirken yanınızda birkaç kuru balık getirin, belki Kylabros’a rastlarsınız.
Kaynaklar:
-Phaselis, Dünden Bugüne Antalya, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü (2012)
-Aktüel Tarih Dergisi, 10.sayı (2024)