Farklı yıllarda iki kez geldim, bu küçük şirin Karadeniz şehrine. Varna öyle planlı ve programlı bir şekilde anlatılacak bir yer değil, yaşadıklarınızla değil hissettiklerimizle anlatılabilir ancak.
Varna çok özeldir benim için. Neden mi? Tabii ki Nazım Hikmet’ten dolayı. Nazım’ın hasret dolu şiirlerinden duymuştuk Varna adını yıllar yıllar önce. Varna’dan yazdığı şiirlerinin çoğu, diğer şiirleri gibi aklımızda, yüreğimizde..
Vapur
Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,
teper ha babam teper
paralanmaz
teper taşlı yolları.
Bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadeniz’in gümüş telleri,
bir vapur geçer Boğaz’a doğru.
Nazım usulcacık okşar vapuru,
yanar elleri …
N. Hikmet, 27 Mayıs 1957
Varna’ya ilk gelişim bir kongre içindi, on yıl sonra proje toplantısı için geldiğim Varna, bu süre içinde oldukça farklılaşmış, değişmiş gelişmiş şehir. Hem kendi özgün yapısını korumuş hem de caddeleri, sokakları ve binaları restore edilmiş.
Nazım’ın ellerinin, yüreğinin yandığı yer burası. Kuşkusuz N. Hikmet’in, Varna’da iken yazdığı, ‘Vapur’ dışında da şiirleri var. ‘Memet’, ‘Mavi Liman’, ‘Ceviz Ağacı’… Hepsi de ruhumuza dokunup, hasretin izlerini taşıyor.
Nazım Hikmet Varna’da çok sevdiği memleketine bir adım kadar yakındır, ama bir o kadar uzak. İçi hasret dolu bir şekilde sokaklarında dolaşırken bu şehirde adeta memleketinde gibi hisseder kendini.
Sofra
Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda “Ha uşaklar!” Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim…
A be islâh be, islâh be hâlim…
Şu varna deli etti beni
divâne etti…
N. Hikmet, 1957, Varna
Aklımda Nazım şiirleri ile gezdim Varna’yı. Varna’da denizi izlerken Nazım’ın yüreği memleket ve Memed’inin hasretiyle yanan elleriyle okşayan vapurları aradı gözlerim.
Çeşitli nedenlerle (tedavi ya da dinlenme amaçlı) dört kez geldiği Varna için “Neden Varna?” diye sorulduğunda Nazım, “Buradan boğaza giden vapurları okşuyor, memlekete selam gönderiyor ve memleket havasını buradan soluyorum” diye yanıt verir. Bir başka söyleşide ise, “Varna’da kendimi memleketime daha yakın hissediyorum. Kokusu, denizi, toprağı… Bana iyi geliyor” diyerek, memleket özlemini anlatır.
Varna Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısında en büyük liman kenti, Sofya ve Plovdiv’den sonra üçüncü büyük kenti.
Uzun yıllar Osmanlı toprakları olan Bulgaristan’ın tarihi şehir başkenti Sofya ve sanat şehri Plovdiv’i okumak isterseniz.
Sofya Gezi Rehberi: Uzak Kaldığımız Yakın
Plovdiv (Filipe) Gezi Rehberi: 2019 Avrupa Sanat Başkenti
Parkları, çocukları, yaşlıları ve martılarıyla cıvıl cıvıl bir şehir Varna.
Denizden biraz uzaklaştıkça şehrin tarihi merkezinin içine Slivnitsa Bulvarı kafelerin, otellerin yer aldığı bir bulvar. Çocuklar, yaşlılar, martılarla cıvıl cıvıl bir bulvar. Bu bulvarın yayalara açık olan ana meydan Knyaz Boris (Kırmızı Boris) Caddesi. Buradaki tarihi binalar her ne kadar bakımsız olsa da ayrı bir güzelliğe ve asilliğe sahipler…
Binalar bakımsız ama bir boya-badana ile “idare eder” duruma gelmişler. Buradaki diğer bina 35 numaradaki Saint Nikolay Kilisesi, büyük, güzel Bulgaristan’daki en büyük Ortodoks kilisesi.
Çocuklar bahçelerde, trafiğe kapalı alanlarda neşe ile koşarken oynarken, yaşlılar banklarda sohbet ediyor. Martılar ise insanlar arasında olmaktan mutlu, nasıl olmasınlar ki ellerindeki yiyecekleri kaşla göz arasında kapıp, ilerde keyifle yiyorlar.
Varna`nın doğal güzellikleri, tarihi, arkeolojik, mimari ve kültür anıtları insanın başını döndürüyor. Çok sayıda Antik dönem ile Erken Orta Çağ döneminden kalma Yunan, Roma ve Bizans anıtları mevcuttur. Kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini de görüyoruz. Tüm bu farklı uygarlıklar, şehrin her yanını tarihi eserlerle süslenmesini de beraberinde getirmiş. Bulgarlar da, bu zengin kültürel mirası korumuş ve günümüze kadar getirmiş.
Avrupa’yı Asya`ya bağlayan önemli demiryolu, havayolu ve denizyolu üzerindeki kavşak olması nedeniyle bulunduğu konum itibarıyla stratejik olarak önemli bir yere sahip.
Varna, 8 üniversiteye sahip. Teknik Üniversite, Tıp Üniversitesi, Ekonomi Üniversitesi, Serbest Üniversite ve Deniz Harp Okulu bunlardan bir kaçı, böylece bir eğitim merkezi durumuna gelmiş. Bu yüksek öğretim kurumlarında yerli öğrencilerin yanı sıra dünyanın değişik ülkelerinden de öğrenciler eğitim alıyor.
Varna, tarihteki en eski ve büyük altın hazinenin bulunduğu şehir olarak biliniyor M.Ö 4000 – M.Ö 4200) Dünyanın en eski altınlarının olduğu hazine Varna Gölü’nün kuzey kısmında ve şehir merkezine 4 km mesafede 1972’de liman civarında yapılan kazılarda 3 binden fazla altın parçaya sahip bir nekropolis ortaya çıkartılmış. Nekropol ya da nekropolis arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu bölgeye verilen isimdir ve Yunanca nekros-polis ölü(ler) şehri demektir. Yaklaşık 5000 yıllık olduğu düşünülen hazinenin parçaları Varna Arkeoloji Müzesi’nde ve Sofya’da National History Museum’da sergilenmektedir.
M.Ö. 580 – 560 yıllarında eski Yunanlılar (Miletliler) tarafından kurulmuş, o zamanki adı Odesos (deniz şehri ya da su şehri) olan şehir, M.S. 2. yüzyılda Roma istilasıyla önemli bir garnizona dönüşür. Şehir, Roma İmparatorluğu çağında çok gelişir. Kalıntıları bulunan büyük Roma hamamları bu dönemde inşa edilir. Daha sonra Avar akınlarıyla gücünü kaybeden şehir Bizans İmparatorluğu’nun bir limanı haline gelir ve Varna ismini alır. Varna ilk kez 1389’da Osmanlı’nın eline geçer ama elinde tutamaz. 2. Murat komutasındaki Osmanlı ordusu 1444’te Haçlı ordusuna karşı Varna Savaşı’nı kazanır, böylece yaklaşık 545 yıl sürecek Osmanlı hakimiyeti başlar bölgede. Varna, 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı’nın Karadeniz’deki en önemli limanı haline gelir. Böylece, ticari ve kültürel anlamda gelişir şehir.
Çarlık Rusya’sının desteğiyle Bulgaristan’da ulusal kurtuluş hareketi alevlenir, bu arada Osmanlı Devleti de gerilemeye başlar ve 93 Harbi’nden yenilgiyle çıkar. Bulgaristan, Çarlık Rusyası tarafından 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanınır. Komünist yapılanma Eylül 1944’te Kızıl Ordu’nun şehre girmesiyle başlar. Bu dönemde Varna Bulgaristan’ın en önemli ticari – askeri limanı ve bölgenin başlıca turizm merkezi haline gelir.
Osmanlıların 450 yıldan fazla kalmasının izlerini halkın günlük yaşamında, geleneklerde, dilde görüyoruz. O kadar çok ortak noktamız var ki. Maalesef bu döneme ait izleri resmi kayıtlarda, müzelerde çok fazla göremedik. Ancak, tarihinde çeşitli uygarlıkları barındıran Varna’da uygarlıkların izlerini her yerde görebiliyorsunuz. Tarihi alanları yanı sıra doğal güzellikleriyle de dikkat çeken Varna güzellikleri içinde barındırıyor.
Bulgarcada yaklaşık 6 bin Türkçe sözcük kullanıldığını biliyor muydunuz? Varnalı yazar Turhan Rasiev’in Bulgarcada yer alan Türkçe sözcükler hakkında hazırladığı kitaba göre, Türkçe sözcüklerin en fazla yemek ve yaşamla ilgili olduğu görülüyor “ Akıl, bol, kef, çarşıya, barabar, mente, komşiya, meraklıya, bereket, pişman, rezil, borç, çorba, inat, pazar” bunlardan bazıları.
Deniz Bahçesi – (Sea Garden – Primorski)
Promorski park demek. Ancak boydan boya sahil şeridinde uzanan Deniz Bahçesine park demek haksızlık aslında. 1878’de açılan ve kıyı boyunca 8 km. uzanan bu park Avrupa’nın en büyük parklarından biri. Şehirle sahil şeridini birbirinden ayırıyor. Park aslında bir koruluk gibi, bir uçtan bir uca ağaçlarla kaplı.
Varna sahilinde kilometreler boyunca uzanan, Balkanların en büyük manzaralı parkı olarak bilinen “Sea Garden”, deniz müzesinden akvaryuma, ünlü Bulgarların heykellerinden, Copernicus Rasathanesi ve Gözlemevi ve açık hava tiyatrosuna kadar pek çok müze ve mekânı içinde barındırıyor.
Sea Garden çocuklu aileler için de ideal bir gezi alanı. Parkta yer alan kafelerde çayınızı, kahvenizi yudumlarken çocuğunuzu gönül rahatlığıyla oyun alanına bırakabilirsiniz. Ayrıca parkın içinde yer alan ve her gün ziyarete açık olan hayvanat bahçesinde 72 çeşit hayvan bulunuyor. Aslanlar, kaplanlar, lamalar, pelikanlar, develer, maymunlar, siyah kuğular ve daha nicesi bu hayvanat bahçesinde koruma altında.
Plajın kenarından geçerken kumlara sere serpe uzanmış güneşlenen, yüzen, ikindi sıcağında şezlonglarda kestiren insanları görünce içim gitti, denize koşasım geldi. Ancak deniz keyfini bastırıp gezi planımı uygulamaya devam ettim.
Öğle üzeri parkın içi bir hareketliydi ki sormayın. Sanki millet işi gücü bırakmış buraya koşmuştu. Belli ki Varna’nın kalbi Primorski Park’ta atıyordu. Mayolusu, giyinmişi, bisiklete bineni, koşanı, plaja gideni, plajdan döneni bu parktaydı. Özellikle çocuklar için park büyük bir oyun alanı gibiydi.
Copernicus Rasathanesi ve Gözlemevi günün her saatinde eğitim amaçlı kullanılıyor. Öğrenci ve öğretmenlerin heyecanlı çalışmalarını kıskançlıkla izledim, içim buruldu.
Çapı 10.5 metre olan yarım küre şeklindeki kubbe “Gökyüzü Tiyatrosu” olarak adlandırılmakta. Bu kubbede ayın, güneşin ve gezegenlerin yıldızlar arasındaki yeri anlatılmakta, 5500 yıldız izlenebilmekte. Devasa teleskoplarla gökyüzünü izlemek de müthiş keyifliydi.
Parkın bazı yerlerinde kademeli inişlerle bazı yerlerinde merdivenlerle kumsala iniliyor. 7 km uzunluğundaki kumsalda kafeler, plajlar yer alıyor. Plaja bu kocaman parkın içinden geçerek denize gidiliyor.
Yaz turizminin gözde rotalarından biri olan Altın Kumlar (Golden Sands-Zlatni Pyasatsi), Bulgaristan’ın en ünlü tatil bölgesi olarak biliniyor. İnce kumlu tertemiz plajları, ormanın yeşilinin denizin maviliğine karıştığı büyüleyici manzarasıyla turistlerin uğrak noktası haline gelen Altın Kumlar’da pek çok otel ve pansiyon bulunuyor. Beldeye ulaşmak için Varna merkezinden hareket eden trenler veya otobüsler kullanılabiliyor.
Katedralin ardından Varna da gerçekten sanatın içinde kendinize yer bulmak isterseniz katedralin karşısında konumlanmış Varna Opera binasının duvarlarında 100 yıllık afişleri görebilirsiniz. Binada hala opera gösterileri izlenebilmekte. Ayrıca, Varna’daki yaz opera festivali geleneksel olarak Varna sakinleri ve turistler için en çok aranan yaz etkinliklerinden biri haline gelmiş. Varna, Avrupa`da en eski müzik festivallerden biri olan Uluslararası Varna Yazları Müzik Festivali`nin başkenti kabul ediliyor, ilki de 1926 senesinde düzenlenmiş.
Operanın yan sokağı, Rusçuk Sokağı ve buradaki tezgahlarda sebzeler, meyveler kadınların yetiştirip ya da yapıp sattıkları ürünler, ördükleri işledikleri çoraplar ve basit örtülerin satıldığı Rusçuk Sokağı Pazarı bulunuyor. Kesinlikle gezilmeli bu rengarenk pazar, kadınların gücünü ve üretkenliğini de gösteriyor.
Görülmesi gereken bir başka yer ise şehir merkezinden 10 dakikalık bir yürüyüşle Varna Arkeoloji Müzesi, 1901 yılında kurulan ve resmi olarak 1906’da açılan müze 3 kattan oluşuyor. İçeride bilet için ödediğiniz paranın yanı sıra fotoğraf çekme parası da ödemeniz gerekiyor, yoksa fotoğraf çekmenize izin vermiyorlar. Toplantı ekibi ile birlikte gezdiğimiz sınırlı süre içinde fotoğraf çekmeye zamanımız da olmadı.
Müzede, Varna ve Bulgar tarihi için yapılan çalışmaları da yer alıyor. Açıldığı dönemde küçük bir binada hizmet veren Varna Arkeoloji Müzesi, 1983 yılında 2150 metrekarelik sergi alanına sahip olan – aslında 1898 yılında kız lisesi olarak yapılan – yeni binasına taşınmış.
Antik çağda Odessos adıyla bilinen Varna’da yaşamış medeniyetlere ait 100 binden fazla obje ve anıtı görebilirsiniz müzede, burada dünyanın ilk altınının yanı sıra insan varlığının ilk izlerinden kıymetli mücevherlere dek yüzlerce koleksiyon sergileniyor. 1972’de Varna gölü kuzeyindeki 294 mezarda bulunan 3000’i aşkın altın objeyi içeren ve “Varna Hazinesi” olarak isimlendirilen eserler müzedeki en önemli parçaları oluşturuyor. M.Ö.6000 yıllarından Khalkolitik diğer bir deyişle, Bakır+Taş çağına ait olan bu eserler, Dünya da bakır çağının başlarında ilk işlenmiş altınlar bunlar. Salonlar salonlara, çağlar çağlara açılıyor müzede. 500 yıllık egemenlik kalan yalnızca bunlar. Osmanlı devrine gelince toplamı yirmiyi ancak bulabilen İznik işi seramik parçalardan başka bir şey göremiyoruz yazık ki.
Balkanlarda ulus devletlerin kuruluşu Osmanlı geçmişi ile büyük bir kırılma yaşanmasına, Osmanlı geçmişinin reddine, Osmanlı mirasının tasfiye edilmesine, temizlenmesine neden olmuş, Avrupalılaşmanın, modernleşmenin ön koşulu olarak görülmüş. Aslında, bu bir modernleşme sorunu olmaktan çok, din taassubu ve ulusçuluğun telkin edilmesiyle ortaya çıkan bir zorunluluk olduğu görülüyor. Bulgar aydınları ve devlet adamları Osmanlı hâkimiyetini, Hıristiyan Bulgar kültürünün bastırıldığı ve gelişiminin engellendiği bir esaret ve zulüm dönemi olarak kabul etmişler. Özetle, bu müzede Yontma Taş Devri’nden Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan hızlandırılmış bir tarih yolculuğunda buluyorsunuz kendinizi.
Osmanlı mirasının tasfiye edilmesine camilerde de karşılaşıyoruz. 17. yüzyılda Balkanlar’a yaptığı seyahat esnasında Evliya Çelebi Varna’ya uğradığında 41 cami ve mescit olduğunu Seyahatnâmesi’nde yazmış, ancak birbirini izleyen savaşlar sırasında ve özellikle 1828-1829 Rus-Türk Savaşı’nda şehirdeki bir çok İslâm eseri zarar görmüş ya da yıkılmış. Varna’nın Türk idaresinde bulunduğu son dönemlerde şehirde 20 dolayında cami ibadete açık tutulmuş. Günümüzde ise Varna’da üç cami ibadete açık. Bunlar, Aziziye, Hayriye ve Sessevmez Camileri. Aziziye Camii şu an ibadete her gün açıktır.
Son Söz
Varna şehri ıhlamur kokuları altında dolaşabileceğiniz, martıların elinizdeki pizzayı kapıp götürebileceği, güler yüzlü nazik insanlarla dolu, eski ve gururlu bir Avrupa şehri.
Tarihi dokusuyla birlikte çağdaş dünya düzenine de ayak uyduran şehrin fotoğraf karelerine sığdıramayacağımız kadar çok görülecek yeri var. 5 günlük Varna gezimde hem toplantı, hem gezme ikisi bir araya geldiğinde yazabildiklerim bunlar. Deniz Müzesi, Roma Hamamları, Tarih Müzesi, Dormition Katedrali, Taş Ormanı ve daha niceleri tekrar tekrar Varna’ya gitmek için yeter de artar bile. Tabii Nazım Hikmet’in kaldığı yerlerden biri olan Bor Oteli’ni ziyaret etmek de var bir daha ki sefere. Bor kelimesi Bulgarcada “çam ağacı” anlamına gelir. Nazım bu otelde Memet, Mavi Liman, Gülhane Parkı ve Bor Oteli şiirlerini yazar. Yazımı Nazım’ın burada yazdığı bir şiiri ile bitirmek istiyorum. Sağlıkla kalın, seyahatte kalın.
Bor Oteli
Şu Varna’da uyumanın yolu yok geceleri,
uyumanın yolu yok
yıldızların bolluğundan,
yakınlığından parlaklığından,
kumlukta hışırtısından dalgaların,
sedefleriyle,
çakıllarıyla,
tuzlu yosunların hışırtısı;
denizde bir yürek gibi atan motor sesinden,
İstanbul’dan çıkıp Boğaz’ı geçip odamı dolduran anıların yüzünden
kimisinin gözü yeşil,
kimisinin bilekleri kelepçeli
kimisinin bir mendil var elinde,
lavanta çiçeği kokuyor mendil.
Şu Varna’da uyumanın yolu yok, gülüm
Şu Varna’da, Bor Oteli’nde.
Nazım Hikmet
Merhaba, okumayı en sevdiğim yazı biçimi. Elinize sağlık, teşekkürler.
Çok teşekkürler beğeninizi ifade ettiğiniz için.