Perge, Efes gibi, Bergama gibi, yurdumuzda antik dönemin izlerini bugüne en mükemmel şekilde taşıyan yerlerden biri. Biraz merak, biraz hayal gücü; Aziz Paulus’u Sütunlu Cadde’de yürürken görebilirsiniz.
Perge Tarihi
Perge, Antalya’nın 18 km doğusundaki Aksu ilçesi sınırlarında yer almakta… Aksu (Kestros) Çayı’ndan dolayı su ulaşımıyla öne çıkan Perge, antik dünyada, Likya ile Kilikya’nın arasında kalan Pamfilya’nın başkentiymiş ve öyküsü de Pamfilya’nın kaderini paylaşmış. Bölgedeki Karain, Beldibi, Öküzini gibi höyükler yerleşim tarihini Paleolitik döneme çekse de Perge Akropolisi kazılarında bulunan seramik parçaları MÖ 3000’lerde burada eni konu yerleşik bir hayatın geliştiği göstermekteymiş. Perge, Hititler döneminde ise önemli bir merkezmiş; Hattuşaş’ta yapılan kazılarda bulunan levhalarda Parha olarak geçen bölge, Hitit Kralı IV. Tuthalia ile Vasal Karalı Kurunta arasındaki antlaşmada eni konu gündem olmuş.
Yunan kolonizasyon dönemiyle ilgili fazla bir bulgu yok ama rivayetler çok. Strabon’a göre Perge, Troia Savaşı’ndan sonra Argoslu savaşçılar tarafından kurulmuş. Kent girişindeki levhada Mophos ve Kalkhas’ın adı geçtiğinden Perge’nin MÖ 1200’lerde Troia Savaşı’ndan dönen Akhaların şehri kurduğu düşünülmekteymiş. Iyon göçleriyle yeniden canlanan bölge, hakkında pek bir şey bilinmeyen Lydia döneminden sonra Pers hakimiyetine girmiş. Herodot’a göre Lydia kralı Croesus Perge’yi MÖ 567-547’de fethetmiş. Pers hakimiyeti sırasında ise bölge İyonya Satraplığı sınırları içinde kalmış. Ama Pamfilya için asıl hikaye Büyük İskender ile başka bir safhaya geçmiş. MÖ 333’te Makedonya’dan doğuya başlattığı seferle Anadolu’da Pers hakimiyetine son veren Büyük İskender, Perge’ye de gelmiş. Perge ise savaşa falan gerek yok deyip barış yoluyla şehri teslim etmiş.
Böylece Helenistik dönem de başlamış; bu dönemden Perge’ye kalanlar ise surlar ile kuleler olmuş. İskender Perge’den de, dünyadan da hızlıca gelip geçmiş ama sonrasında komutanlarının bölgeyi paylaşması sonucu Anadolu’ya hakim olan Seleukoslar ile Roma’nın hakimiyet çekişmeleri sonucu imzalanan Apameia Barışı’nda Perge Bergama/ Pergamon Krallığının payına düşmüş. Artık aklından ne geçiyorsa son Pergamon Kralı III Attolos, MÖ 133’te Krallığını Roma İmparatorluğu’na miras bırakmış; Romalılar da buralarda Asia Eyaletini kurmuşlar ama Pamfilya’nın ancak bir kısmı bu eyalet sınırları içinde kalmış. Cicero’ya göre Kilikya eyaletine bağlanan Pamfilya MÖ 49’da Ceasar tarafından Asia Eyaletine dahil edilmiş. Daha sonra Roma toprakları Octavianus ile Marcus Antonius arasında paylaşıldığında buralar Marcus’a kalmış; o da Ceasar’ın katillerini desteklediği için bölgeyi cezalandırmış ve Roma müttefikliğinden çıkarmış. Bu arada Galatia Kralı Amyntas bölgeye hakim olmuş ama MÖ 25’de ölümünden sonra Octavianus da ilk Roma İmparatoru olup duruma el koymuş ve bölgeyi tek bir eyalet haline getirmiş. Takvimler MÖ 11’i gösterdiğinde artık buraların ismi Pamfilya Eyaleti olarak geçmeye başlamış. MS 43’te ise İmparator Claudius Lycia et Pamphylia Eyaletini kurmuş. Aynı dönemlere rastlayan Hristiyanlığın ilk yıllarında Aziz Paulus, uzun yolculuklarının ilkine Perge’den başlamış. Pax Romana denen Roma Barışı döneminde serpilen şehir, bugün Perge olarak göreceğimiz tiyatro, stadyum, hamam gibi yapılarında hayat bulduğu dönem olmuş.
Perge’nin tarihi çok eskilere gitse de bugüne kalanlar daha çok Roma döneminin eserleri. Perge, Helen dünyasının önemli merkezleri arasındaymış ve Büyük İskender sonrası komutanlarının/diadokların çekiştikleri bir bölge olmuş. Sonunda Seleukosların hakimiyetiyle sonuçlanan bu süreci, Pergamonlarla yapılan mücadeleler izlemiş. Helen dünyasının çekişmeleri yerini Roma İmparatorluğu’nun istikrarına bırakınca Perge, serpilip gelişmiş. Hatta Helenistik döneme ait bazı surlar yıkılıp Agora ve Güney Hamamı inşa edilmiş.
Hadrianus döneminde ise Perge resmen elden geçmiş. Bunda da en önemli rol, Perge’nin önemli ailelerinden Plancii ailesine aitmiş. Plancius Rutilius Varus Flaviuslar döneminde senatörlük yapmış ama esas öne çıkan kızı Plancia Magna olmuş. Belediye başkanı denebilecek ‘demiorgus’ unvanıyla şehrin en yetkili kişisi, Artemis Tapınağı Baş Rahibesi, İmparator Kültü Başrahibesi olan Placia Magna, Perge’nin imar edilmesinde büyük etkisi olmuş; böylece Kentin Kızı unvanını da kazanmış. Roma dönemi, Perge’nin gelişip güzelleştiği bir şehir olmuş.
Roma İmparatorluğu’nun tökezlemeye başladığı dönemlerde doğudaki savaşlarda askeri üs olarak kullanılan Perge, daha sonra Pamfilya Metropolü olarak tanımlanmış. Probus döneminde ise Perge Pamfilya’nın ilk şehri olarak işaret edilmiş. İmparator III Gordianus tarafından ziyaret edilen şehir, 3 yy’da önemini kaybetmiş ve Isauralıların saldırılarıyla iyice yıpranmış. Kral Zenon ile birlikte tekrar öne çıkan şehir Bizans döneminde Side’den sonra Pamfilya’nın ikinci Piskoposluk merkezi olmuş. MS 5-6 yüzyıllarda tekrar parlayan Perge, kilise örgütlenmesinde metropolitlik merkezi olmuş. Bu dönemde Perge kiliselerle donatılmış. Daha sonra Arap saldırılarına maruz kalan şehirden bahsedilmez olmuş. I.Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Türkiye Selçuklularının hakimiyetine giren bölgeye Teke Türkmenleri yerleştirilmiş. 1299’da Hamidoğullarının egemenliğinde olan giren Pamfilya 1422’de Osmanlıların eline geçmiş. Evliya Çelebi Pamfilya’ya gelmiş ve bu bölgede Tekke Hisarı denen bir yerden bahsetmiş. Ancak Perge’deki kazılarda sadece Akropol’de Türk-İslam dönemine ait çömlek parçaları elde edilmiş.
Irkların ülkesi anlamına gelen Pamfilya’da iki şehir, Side ve Perge sürekli rekabet içinde olmuş. Bergama’dan başlayıp Side’de biten antik yolun ana duraklarından olması yanında, Havari Pavlos’un Kıbrıs’ın Baf Limanı’ndan gelip Perge’den başlayan hac yolculuğu da kentin önemini artırmaktadır.
Anadolu kökenli bir isim olan Perge’de Roma döneminde bir çok tanrı kabul görse de Wenessa Preiia/Artemis Pergea olarak bilinen Perge Kraliçesi Artemis, şehrin ana tanrıçasıymış. Matematikçi Apollonius ve felsefeci Varus’un da memleketi olan Perge, 1946’da başlayan kazılarla gün yüzüne çıkmaya başlamış ama kazılar daha tamamlanmamış. Bu arada 2009’da Dünya Geçici Miras Listesine alınan Perge’nin ihtişamını daha iyi anlamak için Antalya Müzesi’ne de gitmekte fayda var.
Ulaşım
Antalya İline bağlı Aksu İlçesinde yer alan Perge’ye toplu taşıma ile gitmek isterseniz, AC03, AF04A, BA22, 527A, 528 numaralı otobüsleri kullanabilirsiniz. Şehrin iki ucu Kepez ve Lara’dan bu otobüslerle Aksu’ya ulaşabilirsiniz. Perge, Aksu ilçe merkezine yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıkta; o kısmı yürüyebilirsiniz ya da taksiyi tercih edebilirsiniz. Perge ören yeri, haftanın her günü ziyaret edilebilir; Nisan-Ekim arası 08.30-19.30, Kasım-Mart arası 08.30-17.30 saatleri arasında açık. Giriş ücreti ise 50 TL, müze kart ile ücretsiz.
Görülecek Yerler
Perge’ye ulaştığınızda, daha şehrin içine girmeden büyüleneceksiniz çünkü solunuzda görkemli bir tiyatro, sağınızda ise belki de dünyanın en iyi korunmuş stadyumu sizi karşılayacak. Sonrasında adeta Anadolu’da Roma dönemine açılan bir kapıdan içeri girmiş olacaksınız…
Tiyatro: Kocabelen Tepesi’nin yamacındaki Greko-Roman tarzındaki yapı, tüm antik tiyatrolar gibi, sahne binası, orkestra ve seyirci kısmı olmak üzere üç kısımdan oluşmakta. Tiyatronun sahne binası MS 170-190 arasında iki katlı yapılmış, MS 193-211 arasında ise üçüncü kat eklenmiş. Yarım daire şeklindeki auditoriumu olan yapı önce Yunan tarzında yapılıp sonra Roma tarzına dönüşmüş. Sahne bölümü 52 metre uzunluğunda olup Roma tarzında tasarlanmış. Orkestra bölümü ise çapından dolayı Efes ve Aizonai tiyatrolarından sonra Türkiye’de üçüncü büyük sahneye sahipmiş.
5 sahne kapısı olan tiyatronun önünde de bir nymphaeum yer almakta. 12000 kişi kapasiteli yapı, Anadolu’daki antik tiyatrolar içinde üç katlı sütun mimarisi ve sahne önünü süsleyen frizleri ile en gösterişli süslemelere sahip tiyatroymuş. Bu süslemelerin asıllarını görmek için Antalya Müzesi’ne giderseniz bu yoruma hak vereceksiniz; gerçekten her bir pano ayrı bir sanat eseri. Frizler, eğlence ve şenlikleriyle tanıdığımız Dionysos’un hayatını anlatmakta. Burası tiyatro oyunları yanında gladyatör mücadelelerine de ev sahipliği yapmış. Akustiği ise harika; siz seslenin, eski günlerin seyirci kahkahaları gladyatör çığlıklarına karışarak yankılansın.
Stadyum: MS 1 yüzyılın ikinci yarısında yapımına başlandığı düşünülen yapı, antik dünyadan günümüze kalan en iyi korunmuş stadyummuş. Bölgede bulunan kireç taşından yapılan stadyum, uzunluğu 234 metre, eni 34 metre olup 12000 kişilikmiş. Bir ucu açık dikdörtgen şeklindeki yapıda 11 oturma sırası bulunmakta ve kenarları 70 kemerle çevrelenmiş. Üzerlerinde dükkan sahibinin ve satılan malın cinsinin yazılı olduğu yazıtlardan dolayı, kemer boşluklarının dükkan olarak kullanıldığı düşünülmekte.
Akropol: Kentin kuzeyinde yer alan Akropol, Perge’deki ilk yerleşimin de merkezi. 60 metre yükseklikte olup güney yamacında bir patika ve kapı kalıntısı yer almakta, diğer taraflar doğal korunaklı olduğundan sur bulunmamaktaymış.
Güney Hamamı: MS 1 -2 yüzyıl arasında eklemelerle, takviyelerle genişleyen devasa yapısıyla antik dönemden kalan en görkemli hamamlardan birini Perge’de göreceksiniz. Kazıları 1978-1985 yıllarında gerçekleştirilen Hamam, birbirine bitişik nizamda kuzeydoğudan güneybatıya uzanan eksende dört bölümden oluşmaktaymış. Önce duvarlarında taştan oturma yerleri bulunan apodyterium/ soyunma odasına girilmekte, sonra ısınma hareketlerinin yapıldığı palaestraya geçilip natatio denen temizlenme havuzuna ulaşılıyor. Hemen yanında apsidal planlı soğuklu/ frigidarium ve ılıklık/ tepidarium bulunmakta. En sonunda çökmüş durumdaki ısıtma sistemine sahip sıcaklık/ caldarium yer almakta. Soğukluk kısmından kemerli bir kapı ile geçilen kapı Cladius Peison Galerisi olarak isimlendirilen bölüme açılıyormuş. Hamam tabanı MS 4 yüzyılda mozaikle süslenmiş, duvarlara ise mermer döşenmiş. Güney Hamamının zenginlikleri bununla bitmiyor; yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, bugün Antalya Müzesi’nde sergilenen Yunan mitolojisinin ana kahramanlarından Athena, Aphrodit, Nemesis, Hygeeia, Aaklepious, Genius yanında üç güzeller ve çeşitli rahibelere ait heykeller adeta Hamamı bir sanat galerisi havasına sokmuş olmalı.
Hellenistik Kapı: Kentin en eski ve en heybetli yapılarından olan kireçtaşından yapılmış simetrik iki oval kule, MÖ 3 yüzyılda yapılmış. Üç katlı olarak tasarlanan kuleler, şehrin korumasında önemli rol üstlenmiş. Roma döneminde eklemeler, süslemelerle zenginleşen kulelerin arasına kemerli ve oymalı bir kapı yapılmış. Kuleler, 23X30 metre boyutlarında nal şeklinde bir avluya açılmakta. Avluyu sınırlandıran duvarlarda ise, yazıtlı heykel kaidelerin yerleştirildiği 28 niş bulunmakta. Bir çeşit siyasi propaganda amaçlı kullanıldığı düşünülen bu yazıtlarda, Perge’nin efsanevi kurucuları ve kentin gelişmesine katkıda bulunan asillerin isimleri yazılıymış. Aslında renkli mermerle kaplı kulelerin avlusu MS 121’de şeref avlusu olarak kullanılmaya başlamış.
Propylon: Roma mimarisinde önemli, kamu binalarına ön giriş olarak düzenlenen propylon/ anıtsal kapıların bir örneğini de Perge’de görebilirsiniz; tabii ne kaldıysa… Güney Hamamının doğusunda yer alan bu yapı, İmparator Septimius Severus döneminde Hamama eklenmiş. MS 197-211 tarihleri arasında hüküm süren Septimius Severus’un mimari tarzı güzel ama kendisi pek sinirli bir adammış belli ki; iktidar mücadelesine girdiği Percennius Niger’i desteklediler diye Byzantion’u, yani İstanbul’u şehir statüsünden çıkarıp Marmara Ereğlisi’ne /Perinthos bağlı bir köy haline getirmiş. Anıtsal Kapı’mıza dönersek; kazısı 1969’da tamamlanan kare şeklindeki Anıtsal Kapı, iki basamaklı bir zemin üzerine inşa edilmiş. Korint tarzı başlıklı sütunlarla çevrelenmiş olan yapının alınlığı ise bitki ve geometrik desenlerle süslenmiş.
Septimius Severus Çeşmesi: Güney Hamamının doğusunda yer alan bu çeşme/ nymphaion, şehrin artan su ihtiyacını karşılamak için gerçekleştirilen bir çok yapıdan biri olup adını, burada bulunan İmparator Septimius Severus’un heykelinden almaktaymış. İki katlı olarak tasarlanan çeşme, daha önce yapılan beşik kemerle örtülü nişi de kendi bünyesine almış. Yarım daire şeklindeki kurnalarla desteklenen çeşme ‘Artemis Pergaia’ya, İmparator Septimius Severus’a, onun oğulları Marcus Aurelius Antoninus’a ve Geta’ya, ayrıca İmparatoriçe Julia Domna’ya ve Perga Kenti’ne ithaf edilmiş. Köşelerinde yarı insan-yarı balık triton, içlerde güneş ve ay tanrıları Helios ve Selene, Hermes, Artemis, Aphrodite, Eros, üç güzeller tasvirleriyle bezeli alınlık bir zamanlar Çeşmenin ön cephesini süslemiş, şimdi ise Antalya Müzesi’ni…
Roma Kapısı: Roma döneminde yapılan 10 metre yükseklik ve 24 metre uzunluğundaki kapı, şehir surları üzerindeki kapılardan biri olup kuzey cephesinde, aralarında dikdörtgen küçük nişlerin bulunduğu beş niş mevcut. MS 2 yüzyıl sonu veya MS 3 yüzyıl başında yapılan kapının kuzey iç yüzü, MS 3 yüzyılda Suriye tarzı mermer alınlıkla donatılmış. Geriye kalanlar bile kapının muhteşemliğini sergilemekte…
Güney Bazilika: Büyük Konstantin zamanında Hristiyanlık Bizans’ta kabul edilince, IV. yüzyıldan itibaren Perge’de bundan pay almış; işte bu dönemden kalan Güney Bazilika’nın kazısı tamamlanmamış¸ doğu duvarları ve apsisi ayakta kalan basilika haç planlı yapılmış.
Hadrianus Takı: Helenistik kulelerin kuzeyinde, Sütunlu Ana Cadde’nin başlangıç noktasındaki Hadrianus Takı, üç kemerden ve iki kattan oluşmakta. Tak, İmparator Hadrianus döneminde (MS 117-138), şehrin kızı unvanlı Plancia Magna tarafından yaptırılmış. Tak üzerindeki Yunanca ve Latince yazıtta yapının bir zamanlar Artemis Pergaia, Tykhe, Diva Matidia gibi tanrılar; Divus Augustus, Divus Nero, Divus Trainus, Hadrianus gibi imparatorlar; Mariaina, Plotina, Sabina gibi imparator eşlerinin heykelleriyle süslü olduğu yazılıymış.
Agora: Perge, ızgara planlamaya dayalı kent modeli ile Anadolu Roma’sının en düzenli yerleşimlerindenmiş… Helenistik kapılarının doğusunda kalan Agora, Türkiye’deki ikinci büyük agoraymış; iç içe geçen üç kare olan yapının iç kısmı 51X51metre olup sıkıştırılmış topraktan oluşmaktaymış. Agoranın ortasında yuvarlak planlı tholos, kenarlarda sütunlu galerilerle çevrili kaldırım, galerin içinde de dükkanlar mevcutmuş. Agoranın dört portikosunun ortasında giriş yerleri bulunmaktaymış, zemin ise mozaik kaplı. Eğimli zemin nedeniyle de Agora’nın güneyi iki katlı. Agora döneminde sebze, et, balık yanında parfüm, mücevher gibi lüks malların da satıldığı bir yermiş, bu nedenle zamanla Macellum olarak isimlendirilmiş.
Demetrius Apollonios Takı: Perge’nin iki ana caddesinin kesiştiği noktada bulunan tek kemerli takın yüksekliği 11 metre olup günümüze gelebilen kısmı kare pylon ayaklarıymış ama yapılan restitüsyonla ayağa kaldırılmış. Dorik ve İonik tarzların birlikte kullanıldığı yapı kesik alınlığa sahip. Tak’ın bir bölümünün kazısı Prof.Dr Jale İnan tarafından yapılmış olup ithaf yazıtına göre yapım tarihi MS 81-84 yıllarına denk gelmekteymiş ve ‘imparatorsever’ Apollonios oğlu Demetrios ve kardeşi Apollonios tarafından yaptırılıp Pamphylia Apollonu ile Kurtarıcı ve Sıoğınmacı Artemis Pergaia’ya adanmış.
Kestros Çeşmesi: Sütunlu Ana Cadde’nin kuzeyinde, neredeyse şehrin bitişinde yer alan kireçtaşından yapılmış bu anıtsal çeşme iki katlı olup ilk katı 8.60 metre, ikinci katı 4.80 metre yüksekliğinde, 21 metre genişliğindeymiş. Çeşmenin iki yanında iki geçit vasıtasıyla agoraya çıkılmakta. Ön cephede bitişik nizam kanallar mevcut. Alt bölümde biri diğerlerinden büyükçe üç adet niş var, pencere görünümlü nişte ise nehir tanrısı Kestros’un heykeli çeşmeye ayrı bir güzellik katmakta. Ayrıca Zeus, Artemis, Apollon gibi tanrıların yanında biri çıplak biri giyinik iki Hadrianus heykeli de çeşmenin süsleri arasındaymış ama şimdi Antalya Müzesinde. Bu veriler ışığında Çeşme’nin yapımı MS 117-138 arasına tarihlenmekteymiş.
Palaestra-Gymnasium: Kentin kuzeybatısındaki Spor Akademisi-İdman Yurdu, Perge’deki diğer kamu yapıları gibi kireç taşından yapılmış. Kazısı tamamlanmamış yapı, iki katlı ve kare planlı. Diğer Roma gymnasiumlarından farklı olarak bağımsız bir yapı olarak yapılmış ve boyutları açısından Anadolu’nun en önemli palaestraları arasındaymış. Güney ve batı cephesinden girişi olup güneyde bir avlusu bulunmakta. Yazıtından yapının C.Julius Cornutus tarafından İmparator Nero’ya atfen yapıldığı belirtiliyormuş, buna göre binanın yapımı MS 1. yüzyılda gerçekleşmiş. İmparatorluk döneminde yapıya bir de su kemeri eklenmiş.
Caracalla Çeşmesi: Bırakın adına çeşme yapılması, ölürken bir tas su verilmeyecek bir tip olan Caracalla adına, Kentin batı caddesinin sonunda 15 metre uzunluğunda, 2.50 metre derinliğinde yapılmış olan çeşme 2014 kazılarında ortaya çıkarılmış. Yarım daire planlı olan çeşme 18 metrelik üç basamaklı bir platform üzerinde yer almakta. Bitişiğindeki kuzey hamamından gelen suların yunus biçimli kurnalara aktığı Çeşme, Antalya Müzesi’nde sergilenen Apollo, Asklepious, Helios, Aphrodit, Nemesis, Selena, Tyke gibi tanrıların, Dioskur ve Telesphorus gibi mitolojik kahramanların ve kardeş katili İmparator Caracalla’nın heykelleri ile süslüymüş.
Kuzey Hamamı: Batı caddesinin ucunda yer alan Kuzey Hamamı, beş bölümlü olup önünde avlusu bulunmakta.
Dükkan Örneği: Batı Caddesi’nin güney portikosunda yer alan dükkan hem boyutları hem de bugüne kalan taban mozaikleriyle dikkati çekiyor. 6X7.30 metre boyutlarındaki bölme, iki farklı yapım evresine sahipmiş. Renkli mermer kaplı duvarlar yanında buranın en büyük süksesi taban mozaikleri. Agamemnon, Akhiellus, Odysseus’un yer aldığı tablo Truva Savaşını konu almakta. Burası MS 2 yüzyılda dinsel amaçlı kurban yeri, MS 5-6 yüzyılda ayazma/şifahane olarak kullanılmış.
Sütunlu Yol: Geldik Perge’nin en özgün yanına… Bence Perge’nin en ikonik tarafı, ortasından kanal içinde su akan kenarları sütunlarla süslü, yerleri mozaik kaplı, kuzey-güney ve doğu-batı ekseninde devam eden ve birbirini kesen sütunlu bulvarları.
Demetrius Apollonios Takı’nın bulunduğu noktada birbirini kesip şehri dörde bölen iki bulvar, şehrin tarihinin de geçtiği yerler. Ana alter olan kuzey-güney bulvar, Hadrianus Takı ile Kestros Çeşmesi arasında 480 metrelik düz bir hat olarak uzanmakta; aradaki hafif kavislerin nedeni, önceden yapılan kamu binaları ve Hellenistik yola bağlanıyormuş.
Bulvarın bir yanında 6.50 metre, diğer yanında 5.50 metrelik yürüme alanları, arkasında ise 5 metre derinliğinde dükkanlar yer almaktaymış. Hadrianus döneminde yapıldığı düşünülen bulvar, Kestros Çeşmesi’nden akan suyun kestiği kanalla iki bölüme ayrılmış olup dönem araçlarının kullanımına da uygunmuş.
Doğu-batı bulvarı ise 460 metre uzunluğunda ve 8 metre eninde olup doğu ve batı kapıları ve nekropolünü birbirine bağlayan bir yol. Bu caddenin Demetrius Apollonios takı ile Kuzey Hamamı arasında kalan kısmının iki tarafı sütunlarla bezeli olup sağ tarafta Palaestra gibi kamu binaları, sol tarafta ise dükkanlar yer almakta. Sol tarafta basamaklarla ulaşılan yürüme alanı ile bitişik nizam dükkan bölümleri arasında kanal uzanmakta.
Perge’de kazılar sürmekte… Perge alanında Hıristyanlık döneminden kalan kilise kalıntıları yanında nekropol alanları, kazısı devam eden görkemli yapılan Perge’nin diğer keşif yerleri… Ama Perge’yi görkemini daha iyi görmek için Kestros Çeşmesi’nin yanından tepeye çıkıp Seyir Terasından kente bakmalısınız; büyüleneceksiniz.
Perge, eskinin parlak günlerinden kalanları gözlerimizin önüne sermekte ama bu parıltıyı daha ayrıntılı görmek isterseniz mutlaka Antalya Müzesi’ne uğrayın; Müze neredeyse Perge eserlerinin koleksiyonundan oluşuyor. Perge’nin heykel sanatında ne kadar yetkin bir bölge olduğunu da göreceksiniz. Perge Tiyatrosu Salonu, Caracalla Çeşmesi Salonu, Batı Caddesi Salonu, İmparatorlar ve İmparatoriçeler Salonu, Lahitler Salonunda Perge’nin heykel zenginliğini daha iyi anlayacaksınız, hayran olacaksınız.
Müze’nin en önemli eseri ise 2011 yılında üst yarısı A.B.D.’den getirilerek diğer yarısına kavuşturulan Yorgun Herakles Heykeli… MÖ 330-320 arasında heykel üstadı Lysippos’un yaptığı bronz heykel ‘Herakles Farnese’nin Roma dönemi kopyalarından biri olan eser, Prof Dr Jale İnan tarafından diğer örnekleri içinde en iyi replika olarak belirtilmiş.
Perge, gittiğinize değecek, gördüğünüzde hayran bırakacak; antik bir Roma kentini bugüne, gözlerimizin önüne seren, muhteşem bir yer… Keşke daha fazlası olsa, keşke asıl halini görsem diyeceksiniz.
[…] Perge Antik Kenti: Helenistik Dünyanın İncisi […]