İçimden Geçen Köy
Adı “gezginimgezgin” olan bir internet sitesine yazı yazan biri, normalde gezdikçe gezdiği bir yerleri yazar. Benim de bu tür yazılarım bu sitede bir süredir yayında. Ancak bu yazım bu sitenin ruhuna ve amacına aykırı bir yazı olacak; çünkü bu yazıda gezdikçe gezdiğim bir yeri değil, uzun yıllardır kaldığım, evim olan bir yeri yazacağım. Bu köy beni ve ailemi, ilk gördüğümüz 26 Ağustos 1997 tarihinden beri meftun eden bir köy, içimizden geçen ve hep geçecek bir köy.
Bugünkü adı: Yeşilyurt, geçmişteki adı: Büyük Çetmi. Yeri: Edremit Körfezi’nin kuzey yakası ve İda (Kaz) Dağlarının yamacı.
Yukarıdaki girişten anlayacağınız gibi, bu yazıda tarafsız olmam mümkün değil, çünkü “içimden geçen köy” diye başlık atmışım, daha ne diyeyim… Sevgili okuyucu, yazımı bu uyarıya göre okumanız gerekiyor demek ki!
Yeşilyurt köyü 1453 yılı sonrası oluşmuş, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fetheden donanmasını inşa eden Çepni boyundan yörüklerin yerleşip kökleştiği bir köy. Sonraki yüzyıllarda Osmanlı tebaasındaki Rumlar da köyümüze yerleşmiş ve taa mübadele zamanına kadar kardeşçe yaşamışlar. 1924 mübadelesinde köyümüzün yarısı Midilli’ye göçmek zorunda kalmış, ama Yunan anakara ve adalarından köye göç eden olmamış, çünkü oralardan gelenleri, o zamanlar neredeyse adı bile olmayan Küçükkuyu’da zorunlu iskana tabi tutmuşlar.
Cumhuriyetimizin kuruluş yılları ve sonrasında Köyümüz özellikli konumunu korumuş, içinden geçen Çanakkale-İzmir yolu, ilkokulun varlığı, halkının modern hayata uyumluluğu (Köy meydanında her 29 Ekim’de Cumhuriyet Baloları yapılır ve tüm köy halkı ile etraftan insanlar katılırmış) ile hep örnek bir köy olmuş. Ama yıllar geçip yolun Köy dışına alınması ve halkın evini toprağını satıp deniz kıyısına, Küçükkuyu’ya yerleşmeye başlaması ile birlikte ivmesini kaybetmeye başlamış ve başat konum Küçükkuyu üzerine yoğunlaşmış. 1960’lı yıllarda oluşan bu durum Köyün sosyal hayatını, doğal olarak, olumsuz etkilemiş ve yirmi yıl kadar süren bu kısmi gerileme döneminde bile Köyümüz karakteristik özelliklerini korumuş, köklü bir sosyal yapıya sahip olmanın avantajı ile, Küçükkuyu hariç, göç vermemiş, zeytin ve türev ürünlerine, mandıra ürünlerine ve doğada doğal olarak bulunan tarımsal bitkilere bağlı ürünlere dayalı ekonomisini korumuş. Sonra 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren farklı bir gelişme ortaya çıkmış ve büyük şehir insanları bu güzel köyü fark etmiş ve mülk satın alarak buraya yerleşmeye başlamışlar. Ben ve ailem de bu insanlardanız ve biraz gecikme ile 1997 yılı başından bu yana evimiz ve hayatımızın rengi Yeşilyurt Köyü olmakta.
Yukarıda kısaca vermeye çalıştığım yaklaşık 600 senelik geçmişi olan bir yerin insanlarının köklü bir yaşam biçimi ve gelenekleri olduğunu tahmin etmek hiç zor değil. Köyümüzün halkı köyüne bağlıdır, göç neredeyse yoktur, göç eden de birkaç kilometre yakındaki Küçükkuyu’ya göç eder. Mimari doku tamamen Kuzey Ege stilidir, kalın taş ve kayrak denen ve Kazdağları’nda bol bulunan ince katmanlı taş ev yapımında en çok kullanılan malzemelerdir. Son yıllarda kalın taş biraz az bulunabildiği ve pahalı hale geldiği için bazı evler normal yöntemler ile kabası inşa edilip sonra dışarıdan kayrak taşı kaplanarak görünümü aynen korunmaktadır. Nasıl yapılırsa yapılsın, her ev “hatıl” atılarak yapılır. Hatıl taş binaların deprem sırasında esnemesini sağlayan bir metre uzunluğundaki tahta parçasıdır ve küçük aralıklarla taşların arasına konulur. Hem çok eski bir korunma tekniği, hem de estetik görüntü olarak çok güzel görünür. Bunlardan başka, eski tuğla da Köy mimarisinin çok belirgin ögelerinden biridir.
Köyde düğün, sünnet, doğum, cenaze ve askere uğurlama gibi özel durumlar mutlaka tüm halkın, hatta o an köyde bulunan ziyaretçilerin katılımı ile gerçekleştirilir. Cenazelerin üç, yedi ve kırkıncı günlerinde mutlaka ya “hayır” niyetiyle köy meydanında yemek verilir, ya da en azından lokma veya pişi ikram edilir. Düğünler ise tam bir festivaldir. Köyün her ferdi katıldığı gibi gelen her ziyaretçi de düğüne dahil edilir, ikramlar yapılır. Bu anlamda, Ege Denizi’ndeki Yunan adaları ile görünüm aynıdır. Şansınız varsa böyle bir düğüne yaz günlerinde denk gelirseniz çok ilginç bir deneyim yaşamanız garantidir. Komşumun kızı evlendiğinde üç gün, üç gece aynı tempo düğünü bizzat yaşamışlığım vardır. Köyde Ramazan aylarında (bahar veya yaza denk gelmiş ise) mutlaka herkese açık bir iftar yemeği Meydanda kurulan açık hava sofrasında verilir.
Kaz Dağları’nın yamaçlarına kurulu olduğu için Yeşilyurt Köyü meyilli bir alana yayılmıştır, düzlük bulmak pek kolay değildir. Hatta birçok ev taraça gibi birbirinin çatısını görecek ve manzarayı engellemeyecek şekilde inşa edilmiştir. En alttaki ev ile en tepedeki ev arasında yüz metre civarı yükseklik farkı vardır. Köy, dağın iki yamacı arasındaki eğimli vadide kurulu olduğu için, dağların zeytin ve çam başta olmak üzere, doğal yeşilliği çok hoş bir görüntü verir ve yaz kış bu görüntü korunur. Bu nedenle, hakikaten adı gibi, yemyeşil bir yurt köşesidir.
Denize ulaşmak ise çok kolaydır, birkaç kilometrelik araba yolculuğu ile yüzmek için de, yemek ve eğlenmek için de Ege’nin mavi suları emrinizdedir.
Köye Küçükkuyu-Ayvacık karayolunun 4.kilometresinden ayrılan ve bir dakika süren kısa bir bağlantı yolu ile ulaşılır. Bu yol sizi doğrudan meydana getirecektir. Arabanızı meydana veya ücretsiz otoparka da bırakabilirsiniz. Meydandaki açık Köy Kahvesi temiz ve ferahtır, özellikle tamamen doğal bitki çayları ve mevsiminde karadut ile koruk gibi doğal meyve suları denenmeye değer.
Yine Meydandaki asırlık cami iç ve dış mimari olarak farklı bir camidir, ben içindeki özenli ağaç işleri ile boyalarına hayranım, gelen misafirlerimi de mutlaka oraya götürürüm.
Eski Taş Mektep ise artık okul işlevini görmemekte, yerine film ve dizilere doğal set görevi görmektedir.
Köyün ara sokakları, buralardaki evler ve ev kapıları ile avluları birbirinden şirindir. Yokuş aşağı ve yukarı gezmeye çalışın, beğeneceğinizden eminim.
Kısa ziyaretlerde fark etmeyebilirsiniz ama bir iki gün bile kaldığınızda bol oksijen ve temiz havanın beden ve ruh sağlığınıza çok iyi geleceğini söyleyebilirim. Bizim bir gece iki gün kalmak için bile İstanbul’dan gidip geldiğimiz çok olmuştur, faydasını çok görmüşüzdür.
Nerede Kalınır?
Köyün içinde son yirmi yılda çok kaliteli ve özel oteller yapıldı. Başlıcaları Manici Kasrı, Çetmi Han, Taş Konak, Kariye Otel-Müze (içinde Kültür Bakanlığı belgeli harika bir teknoloji müzesi var), Pinecone sayılabilir. Bu otel fiyatları yörenin normal fiyatlarının biraz üzerindedir ama çok özel ve kaliteli bir deneyim olacağından emin olabilirsiniz. Pansiyon olarak ise Sardunya, Erguvanlı Ev ve Sahaf ilk aklıma gelenlerden. Üçü de normal rakamlara kalanı mutlu edecek yerlerdir.
Nerede Yenir?
Eğer zarif bir akşam yemeği beklentisindeyseniz Manici Kasrı’nın mutfağı yaz ve kış size mükemmel lezzetler sunacaktır. Mutfak sanatlarında uzman personelin ve yılların tecrübesine dayanan işletmeciliğin kollarına kendinizi bırakın, yemekler ve uyumlu içkilerle başka bir üst boyuta geçmeniz garantidir.
Köyün karakteristik ve her ziyaretçiye hitap edecek yerleri Köy Kahvesi (Yeşilyurt Konağı), Kakule Kafe, Han Kafe, Çakır Kafe ve Radika Kafe’dir. Hepsini Köy meydanında görebilirsiniz. Kahvaltıdan başlayarak akşam yemeğine kadar yerel tatları para/lezzet dengesinde hiç yanılmadan tecrübe edebilirsiniz. Köyümüzün klasik yemekleri Ege mutfağından çok farklı değildir, ot yemekleri, kabak çiçeği dolması, otlu gözlemeler ve hamur işi ürünler yukarıda saydığım yerlerin hepsinde bulunur. Ancak bu mekanlarda sunulan ve başka bir yörede rastlayamayacağınız bir yemekten bahsetmeden edemeyeceğim: Bildiğiniz kıymalı gözlemenin üstüne sımsıcak haldeyken dökülen sarmısaklı yoğurt ve kızdırılmış zeytinyağı/pulbiber/kuru nane/sumak kombinasyonu, yani Manlama kesinlikle vejetaryen veya vegan olmayan herkese hitap edebilecek yerel bir lezzettir.
Farklı Olarak Ne Yenir?
Bunların dışında sadece evlerde bulabileceğiniz çok özel yemekler var (hepsinde keyfinize göre miktarda yörenin nefis zeytinyağı illa ki olacaktır). Bunlar:
- Bandırık: İri bulgurun ıslatılıp koruk suyu, nar ekşisi, tuz, taze nane, bulabildiğiniz ot ve bol baharat ile hallenip sıcak suda on dakikada bekletilmiş körpe asma yaprağının bandırılmasıyla yenilen yaz yemeği
- Bamya kızartması: Sadece Cuma günleri kurulan Küçükkuyu pazarında yaz aylarında bulacağınız iri bamyaların on dakika buzlu suda bekletilip teriyaki sos benzeri bir sosa bulanarak zeytinyağında kızartıldığı yaz yemeği
- Keşkek: Her Anadolu yöresinde güzeldir, nefistir ama buradaki bir başka güzeldir, çünkü has zeytinyağı ile pişirilir. Törenlerin başyemeğidir.
- Fırında oğlak: İlkbaharın ilk günlerinde, hatta Nisanın ortalarına kadar yenmesi tavsiye edilen, muhteşem bir lezzettir. Tabii vejetaryen veya vegan değilseniz…
- Koruk suyunda bebek kabak: Bebek kabakların bütün halde tutulup kaynayarak altı kapatılmış suda on dakika bekletildikten sonra verev kesilip elle sıkılan taze koruk suyu ve az tuz ile yarım saat kadar buzdolabında çiğ pişirmeye tabi tutulduğu, üzerine lor peyniri konulduğu, bundan sonra ince kıyılmış bol dere otu, isteğe göre baharat, dövülmüş bir diş sarımsak, tuz, zeytinyağı sosu dökülüp, mürdüm eriği, incir veya şeftali ile zenginleştirilen tipik bir yaz yemeği.
- Güveç: Anadolu’nun her yöresinde yaz ve kış güveç baş yemektir. Burada yapılan güveç de özünde farklı değil. Ama Balıkesir yöresinin kuzularının gerdan kısmını koyup zeytinyağı ve yörenin tereyağı ile lezzet katılan güveç başka bir güzelliktir.
Nerede Yürünür?
Daha önce yazdığım gibi, köy dağ yamacında kurulu, bu nedenle şehir insanları alışkanlığı ile düz yürüme alanı bulmak zor. Ama doğru olan da bu değil zaten, çünkü Kaz Dağları gibi bir cennet var burada. O zaman yürüyüş meraklılarına rotaları çizelim, önce uzun rota: Köy meydanından yukarı doğru çıkan ana yoldan yürümeye başlıyorsunuz, Pinecone Butik Hotel’i geçtikten sonra yokuş yukarı orman yoluna giriyorsunuz, on beş dakika kadar çamların arasında yürüyorsunuz. Sonra bir yol ayrımına geliyorsunuz, sağa dönerseniz ormanın ve dağın içine gidebildiğiniz kadar gidersiniz. Sola dönerseniz yirmi dakika kadar yürüdüğünüzde Küçükkuyu-Ayvacık asfaltını solunuzda göreceksiniz, aradaki patikadan aşağı indiğinizde Aynalı Çeşmeye ve asfalta ulaşacaksınız. Burada bir yirmi dakika asfalt üstünde yürüdüğünüzde yeşillikler ve Edremit Körfezi manzarası ile bir seyir terasına, buralıların deyimi ile “Turistik” e varacaksınız. Bence, burada nefis manzarada bir soluklanın, dilediğiniz sıcak veya soğuk içeceğinizi için. Sonra asfalttan ayrılıp soldaki ara yola girin. Bu yol yöre insanlarınca “Roma Yolu” diye adlandırılır. Zeytinliklerin arasında on beş dakika kadar yürüdüğünüzde köyümüzün alt kısmına ve Manici Kasrına ulaşacaksınız. 6.5-7 kilometre arası süren bu yol yürüyüş severlerin favori yollarından biridir ve yaz mevsimi dışında, yürümesi çok keyifli bir güzergahtır.
Gelelim kısa rotalara: İlk kısa rota, demin bahsettiğim Roma Yolu, iniş-çıkış yapmak istemeyenler veya kısa yol yürümek isteyenler için ideal rotadır. İkinci kısa rota ise Köyümüz ile komşu Küçük Çetmi köyü arasında, zeytinlikler arasında vadiden geçen bir kilometrenin biraz üzerindeki patikadır. Çetmi Han Motel’in altından sola kıvrılarak bu rotayı rahat bir yürüyüşle yapar, komşu köyün kahvesinde soluklanır, sonra tekrar Yeşilyurt’a dönebilirsiniz.
Bu yürüyüşlerde şimdiye kadar herhangi bir tehlike ile karşılaşmadım ve karşılaşanı duymadım. Ama tedbirli olmakta fayda var, elinizde orta boy bir dal olsun ki buraların dost hayvanları olan sincap, yaban domuzu veya engereklerle karşılaşma durumu olursa kendinizi güvende hissedebilesiniz.
Bu bölgenin son yıllarda çok beğeni ile karşılanan bir etkinliği olan İda Ultra etkinliğinden bahsetmeden sözlerimi bitiremeyeceğim. Aşağıda linkini verdiğim internet sitesinden göreceğiniz üzere, her meraklı için farklı parkurlar var ve en kısa parkur Yeşilyurt ile Adatepe Köyü arasındaki on beş kilometrelik orman ve dağ parkuru. 2020 yılı için 28-29 Kasım günlerinde gerçekleştirilecek (tabii COVİD-19 salgını izin verirse).
https://www.idaultra.com/
İçimden Geçen Son Söz
Sözlerime başlarken tarafsız olamayacağımı söylemiştim. Bu nedenle yazdıklarımı iskonto ederek okuyabilirsiniz, bu tüm okuyucuların hakkı. Ben sadece sizlere bu cennet vatanın cennet bir köşesini ve burayı tam bir cennet yapan pırıl pırıl insanları ile kültürünü anlatmaya çalıştım, yani ismi gibi yeşil, yemyeşil olan bir yurt köşesini, yani Yeşilyurt’u…