C

Elmalı, Toroslarda Elmalı Dağı’nın eteğinde kurulmuş şirin bir yerleşim yeri. Denizden yüksekliği 1050-1150 metre arasında. Nüfusu 40 bine yaklaşıyor. Antalya iline bağlı, Antalya’ya 111 kilometre. İzmir’e ise 400 km. Bu süre 5-6 saatte rahatlıkla gidilebiliyor.

Elmalı 667 yıldır gerçekleştirilen yağlı pehlivan güreşleri (Kırkpınar güreşleri daha bilinir olsa da, tarihçe olarak Elmalı Yağlı Pehlivan Güreşleri 1. Sırada), 500 yıllık mimariye sahip Elmalı evleri, Elmalı Müzesi, çevredeki Likya Uygarlığı izleri ve Likya Şarapçılık için ziyaret etmeye değer bir ilçe.

Bizim buraya geliş amacımız Likya Şarapçılık bağ bozumu aktivitesi için. Ertesi gün Elmalı Müzesi’ni gezdiğim zaman, önümüzde ki yıl bağ bozumunda gelip Sedir Ormanları dünyaca meşhur olan bu ilçede en az iki gece kalmaya, Likya Uygarlığı’nı daha yakından tanımaya karar verdim.

İlçenin tarihi M.Ö 4. ve 5.yüzyıla dek uzanıyor. Anadolu’da tarihlerden bahsederken kesin konuşmamak en doğrusu, bakarsınız yarın bir kazıda bu tarih daha eskilere gider. Tıpkı Mezopotamya “Bereketli Hilal” de olduğu gibi. Kesin olan dünya tarihinin başlangıcının olduğu toprakların üstünde yaşadığımız. Likyalılar ile başlayan Elmalı tarihi; Roma-Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar ile devam ediyor.

Bölgede Sema Höyük, Beyler Höyüğü, Hacımusalar Höyüğü’nde yapılan kazılarla antik döneme ait pek çok eser bulunmuş. Burası Likya’nın önemli şehirlerinden biri. Kızılbel Mezarları, Likya Yolu, Sema Höyük Küp Mezarları, Armutlu Köyü Kaya Mezarları gibi pek çok eser var. Osmanlı zamanında bir süre Teke Sancağı’nın merkezi olmuş. Sancağın idari merkezi Antalya’ya alındıktan sonra, sancak beyleri burayı yayla olarak kullanmışlar.

Akşamüstü Likya Bağlarındayız. Burak ve Doruk Özkan kardeşlerin yetişmiş ve yetişmekte olan 6 ayrı bağları 450 dönüm. Doruk Özkan Ziraat Mühendisi ve bağların bakımından sorumlu, Burak Özkan ise şarap eğitimi almış. İyi bir şarap yapımı bağdan ve iklimden başlar ilkesi ile denizden 1100 metre yükseklikte, dağlarla çevrili, kuzey rüzgarlarına açık, gece ve gündüz ısı farkının 20 santigrad dereceden fazla olabildiği bu coğrafyada karar kılmışlar. Kışın bağlar kar altında, güneşi dik alan bir coğrafya. Bağların 250 dönümü 1999 yılında dikilmiş. Şarap yapımına 2007 yılında başlamışlar. Şato tipi şarap üreticisi olan Özkan kardeşlerin şaraphaneleri de bağların içinde. Üzümleri hassas bir presleme ile sıkıp, pompalamasız doğal bir akış ile fermantasyon tanklarına alıyorlar. Şaraphane 1 milyon şişe kapasiteli. Şu anda 110 fıçıları var (30’u eski). Kireç taşından duvarları olan, yer altına kazılmış bir mahzene sahipler.

Likya Şarapçılık, şaraplarına Patara, Arykanda, Podalia gibi antik Likya şehirlerinin adını ve Kızılbel gibi Antik Lidya kalıntılarının adını veriyor. Etiket tasarımları da Antik Likya Uygarlığı ile ilintili.

Sauvignon Blanc, Chardonnay, Pinot Noir, Merot, Syrah, Malbec, Cabernet Sauvignon gibi yabancı kökenli üzümler yanında Öküzgözü, Boğazkere gibi yerli üzümler yetiştiriyorlar. Ama asıl güzel yaptıkları Anadolu Platosu’nun kaybolmaya yüz tutmuş üzümlerini bulmak ve bunlardan şarap yapmak. Tilki  Kuyruğu (Göller Bölgesi Üzümü, Burdur-Isparta Çevresi), Acı Kara (Akdeniz Bölgesi, Afyon), Merzifon Karası (Karadeniz Bölgesi), Fersun (Antalya) üzümleri ile şarap yapmaları dikkat çekici. Acı Kara, Fersun ve Merzifon Karası ile yaptıkları Arkeo serisi her yıl takibi hak ediyor.

Bizim Likya Bağları ziyaretimiz 12 Ekim 2019. Bağları gezdiğimiz zaman henüz Boğazkere üzümünün hasadının gerçekleşmediğini görüyoruz. Özkan Kardeşler 1999 da bağlarını Karstik Avlan Gölü kenarına kurmuşlar. Belli ki bu sert coğrafi iklimi göl ile yumuşatmayı amaçlamışlar Ama ne yazık ki Elmalı sınırları içinde yer alan diğer karstik göl Karagöl gibi Avlan Gölü de son 40-50 yıldır uygulanan yanlış sulama-çevre-tarım politikaları nedeni artık kurumuş.

Önce bir tadım yapıyoruz. Tadımı yazmadan önce şunu belirtmek isterim. Şarap eğitimini veren resmi bir okul diplomasına sahip değilim. Pek çok eğitime, tadıma katıldım.  Halende katılıyorum. Şarap ve yemek ile ilgili herhangi profesyonel bir bağlantım, beklentim, iddiam da yok. Değerlendirmem, duyu ve deneyimlerimin yönlendirmesi ile tamamen tarafsızcadır.

İlk Şarabımız Arykanda  Sauvignon Blanc 2019.  Tanktan gelen bir örnek, henüz durultma   yapılmamış.  Çok aromatik, durultma sonrası azalabilir. Diri asiditesi, damağı, mineralitesi ile dikkat çekici.

İkinci şarabımız Patara Tilki Kuyruğu Rose 2018. S.Blanc sonrası bunu beğenmekte zorlanıyorum.

Üçüncü şarabımız Vineyards Öküzgözü 2018. Fransız fıçıda 10 ay kalmış. Tatlı baharatlar, tarçın, çikolata, böğürtlen ile burun oldukça iyi. Damak  burnun gerisinde.

Dördüncü şarabımız Vineyards Cabernet Sauvignon 2018, % 15 alkol olmasına rağmen, meyve alkolü hissettirmiyor.

Beşinci şarabımız Winery Collection Cabernet Franc 2018. Fıçı entegrasyonunun iyi olduğu katmanlı bir şarap.

Altıncı şarabımız Vineyards  Boğazkere 2014. Vişne, tatlı baharat aromalı, orta üstü gövdeli ilginç bir şarap. 4-5 ay fıçıda bekleyen şarabın fıçı entegrasyonu iyi.

Tadımdan sonra iki üç saatlik bir aramız var. Bu gece özel bir yemek yiyeceğiz. Yemeği Serkan Güzelçoban hazırlıyor. Serkan Güzelçoban 35 yaşlarında Michelin yıldızlı üç Türk şeften biri. Türk yemeklerini, kendine özgü bir teknikle birleştiriyor. Mutfağını doğu ve batının buluşması diye tanımlıyor. Denizlili, Almanya’da büyümüş. 13 yaşında  bulaşıkçılıkla işe başlıyor. Stuttgart’a 45 dakika uzaklıktaki Künzelsau Şehrindeki Anne-Sophie Otel’de bulunan Handicap’ın şefi. Otel bir engelli oteli. Ekibinin % 30’u engelli. Yemeklerinin ötesinde, bu yetenekli şefin alçak gönüllüğüne, sıcaklığına hayran oluyorsunuz. Umarım fırsat olur da Handicap’a giderim.

İlk yemeğimiz  lakerda palamut, elma çayı, köz biber,Ege otlu humus, kabak tartı. Bu yemek Arykanda Chardonnay 2018 ile eşleştirilmiş. lakerda sık karşılaştığımız tuz oranı fazla lakerdalardan değil, yağlımsı lakerda, kabak tart ve humusun dokusu ile Chardonnay’ın Kremamsılığı iyi uymuş. Arykanda Chardonnay 2018 mineral notalarda taşıyor.

İkinci yemeğimiz yöreye özgü piyaz. Ama bu piyaz farklı bir piyaz. 3-4 çeşit fasülyeden yapılmış. Zencefil, çifte kavrulmuş tahin, somon, kırmızı soğan, turp var. Turp ve soğan aromalarını hissetmek  imkansız sanki. Geleneksel piyazda alışkın olduğumuz sirkeli-limonlu asidite yerini kavrulmuş tahinli sosa bırakmış. Likya Vineyards Füme Blanc 2018   ile eşleştirilmiş.

Üçüncü yemeğimiz ördek etli mantı, tarhana, çörek otu, pırasa. Bana tuz oranı fazla geldi. Likya Arkeo Merzifon Karası 2018 ile eşleştirilmiş. Burun kiraz, erik, kırmızı meyveler olan, iyi bir asiditeye sahip, orta gövdeli bu şarabı yemek bana tuzlu geldiği için bağımsız içmeyi tercih ettim. Ayrıca ördek etini de biraz sert buldum.

Dördüncü yemeğimiz pastırma dana yanak, çemen, kereviz kreması,mantar, bamya salatası. Pastırmalaştırılmış dana yanağının tuzluluğu,kereviz kreması ile giderilmeye çalışılmış. Dana yanağı Sous Vide tekniği ile 70 saat pişmiş. Yemeğe eşlikçi olarak Likya Vineyars Malbec 2018 seçilmiş. Çok da iyi olmuş.

Tatlımız, sütlaç pirinç mousse, yeşil matcha, mokka jöle, közlenmiş karpuz.

Fiyat-kalite açısından İstanbul’daki ünlü pek çok yeri geride bırakan yemeğin sonundayız. Ekibe teşekkür ediyor, Elmalı merkezine dönüyoruz. 

Ertesi gün kahvaltı sonrası Elmalı Müzesi’ni geziyoruz. Elmalı Müzesi bodrumla bir 3  katlı bir yapı. Eski Hükümet Konağı müzeye dönüştürülmüş. 2011 yılında da ziyaret açılmış, 2400 metrekare kapalı, 4000 metrekarelik açık alanı var .Laboratuvarı, restorasyon atölyesi, konferans salonu, kitaplığı, ile araştırmacılara fırsat sunan bir alt yapıya sahip. Müzede 3 zemin katta, 8  birinci katta olmak üzere 11 teşhir salonuna var.

Müzede Kalkolitik Dönemden (M.Ö 5500-3000 Bakır Taş Çağı olarak da adlandırılıyor) başlayarak Helenistik, Roma,  Bizans, Osmanlı dönemine ait parçalar var.

1954 Yılında  Machteld Mellink, Likya Uygarlığını araştırmak üzere Elmalı Ovası’na gelir,yüzey araştırmaları yapar. Bölgede ki ilk kazılar 1963-1974 yılları arasındadır. Elmalıyı çok iyi bilen ve seven bu Amerikalı Arkeolog 2006 da Amerika’da hayatını kaybettikten sonra vasiyeti üzerine külleri Elmalı’ya getirilerek Kızılbel Mezarı üzerine serpilir. Bağbaşı, Karataş, SemaHöyük ilk kazılan bölgelerdir. Amaç Likya Bölgesi Tunç Çağı kültürünü araştırmaktır (M.Ö 3000-1000). Ama kazılar sonucunda bölgenin tarihinin Kalkolitik Döneme dek ulaştığı görülür. Elmalı düzlüğünde pek çok Höyük bulunmakta.

Müzenin giriş katında,  Bağbaşı, Semahöyük de çıkarılan Kalkolitik dönemden, Orta Bronz Dönemine dek uzayan tarihteki eserler üç sergi salonunda sergileniyor. O zaman gündelik yaşamda kullanılan çeşitli aletler, mühürler, ağırşaklar (iplik eğirmeye yarayan iği ağırlaştırmak için alt ucuna takılan,tahta-kemik-madenden yapılmış, ortası delik yarım küre biçiminde ki ağırlık), takılar, çanak-çömlekler sergileniyor. Bu katın en ilgi çekici bölümü ise Semahöyük’de bulunan küp mezarlar. İçindeki iskelet ve ölülere verilen hediyeler, dönemin inanç sistemi ve ölü gömme adetleri ile ilgili bizi bilgilendiriyor.

Elmalı-Kızılbel Tümülüsü ile, Bayındır arazisi içinde bulunan Karaburun I ve II Tümülüsleri 1970, Karaburun III ve IV tümülüsleri 1971 yılında aynı ekip tarafından kazılmış. 1976 da Kızılbel ve Karaburun  II Tümülüslerinde ortaya çıkan oda mezarların restorasyonu aynı ekip tarafından tamamlanmış. Müzenin 1. Katında bu mezarların rekonstrüksiyonları var.

Ayrıca bu katta Arykanda kazılarında keşfedilen buluntular,adak stelleri, bazı yazıtlı taşlara ait örnekler, lahit buluntuları, geç Roma ve Bizans  Dönemine ait buluntular (sütun başlıkları) sergileniyor.

 

Bu katın en ilginç hikayesi Elmalı Definesi. M.Ö 5. YY da Perslerin Yunanistan’ı işgal etmesi ile Atina Şehir Devleti önderliğinde  Akdeniz  çevresi şehirleri (Atik Delos Birliği) birleşir. Bu birliğin bir merkezi ve bir bütçesi vardır. Her şehir  kendi bastığı gümüş sikke ile birliğe gücü oranında katkıda bulunmaktadır. Persleri yenerler, bunun anısına bir para bastırırlar. O zamana dek en yüksek para birimi 4 drahmidir. Bu anı için bastırılan paralar 10 drahmi (dekadrahmi) dir. Bu dekadrahmi sayısı 1984 yılına dek dünyada 13 adet olarak biliniyordu.

1984 yılında Elmalı’da yapılan kaçak kazı sonucu bulunan 1900 sikke (resmi olarak 1881 sikke satılmış görülüyor) yurt dışına satılır. Alıcı İsviçre üzerinden milyarder üç Amerikalıdır. İşin can alıcı noktası bu sikkeler 14 tanesi dekadrahmidir. Böylece dünyadaki dekadrahmi sayısı 2 katına çıkar. Dekadrahmiler basıldıkları dönem açısından özeldir. O döneme ait savaşlar, aileler, şehir devletleri hakkında bilgi verirler. Uluslararası hukuk mücadelesi sonucu bu sikkelerin 1661 tanesi geri alınabilmiş. 14 dekadrahminin sadece 6 tanesi iade edilmiş. Diğer sikkelerin akibeti bilinmiyor. Bunların orijinali Antalya Müzesi’nde sergilenmekte.

Müzenin bahçesinde, Elmalı çevresinde bulunan Helenistik, Roma, Bizans, Osmanlı dönemine ait, lahitler, sütunlar; Elmalı’da geleneksel arıcılığın yöntemine ışık tutan, kırsalda pek çok örneği bulunan bir arı sereni sergileniyor.

Müze gezimizin sonuna geliyoruz. Artık Elmalı’dan ayrılma vakti. Likya Uygarlığını daha kapsamlı gezmek, Likya Şaraplarını yeniden tatmak için buraya tekrar gelmeyi dileyerek Elmalı’dan ayrılıyoruz.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here