Sagalassos

Sagalassos, Anadolu’daki Roma dönemine tepelerden bakan bir antik kent… Her anlamda… Son dönemlerde özellikle antik kentlerle ilgili gezginler arasında sıkça adının geçmesi, diğer antik kentleri kıskandıracak bir ün kazandırdı Sagalassos’a. Öte yandan Toroslarda yaklaşık 1600 metre yükseklikte bulunması da kelimenin tam anlamıyla tepelerden bakan bir yer haline getiriyor bu kenti.

Ulaşım

SagalassosSagalassos, Burdur’un Ağlasun İlçesi’ne 7 km uzaklıkta bir yer. Antik dünyada Pisidia denilen bölgenin en önemli merkezlerindenmiş burası. Antalya-Burdur-Isparta arasında Doğu Torosların yamacında kurulmuş bir kent; yaklaşık 1600 metre yükseklikte… Antalya’ya 100 km, Burdur ve Isparta’ya 40 km mesafede olan Sagalassos’a kendi imkanlarınızla ulaşacaksanız en iyisi Burdur’dan Ağlasun otobüslerine binmeniz. Ama Ağlasun’dan sonrası tamamen size kalmış… Sagalassos haftanın her günü açık; 15 Nisan-2 Ekim tarihlerinde 08.30-19.00 saatleri, 3 Ekim-14 Nisan arasında 08.30-17.30 saatlerinde ziyaret edilebilir, giriş 12 TL, müze kartlarına ücretsiz. Ancak Sagalassos’un muhteşemliğini görmek için Burdur Müzesi’ne de gitmeli, kentten çıkarılan eserlerin asılları orada sergilenmekte. Özellikle Heroon’un dans eden kızları ve güneş saati kaçırılamayacak eserler.

Sagalassos
Tarihçesi

Yazıya başlarken Roma dönemi dedik ama Sagalassos’un geçmişi Paleolitik döneme kadar gitmekte; Doğu yakasında 120.000 yıllık paleolitik izlere rastlanılmış. Ama esas ilk yerleşim Geç Neolitiğe tarihlenmekte; MÖ 6500’lerden kalan yerleşim izleri daha çok batı yakasında görülmekteymiş. Zaten Sagalassos’un hemen yamacında bulunan Hacılar Höyüğü, Anadolu Neolitiği için çok önemli bir merkez.

Sagalassos

Sagalassos’ta bulunan seramiklere bakılırsa Geç Bronz dönemde, MÖ 2300’lerde buralar Hint-Avrupa kökenli Luvi Krallığı’nın bir parçasıymış. Luvi’ler gayet gizemli bir halk; Anadolu’nun yerlilerinden sayılıyorlarsa da haklarında pek de fazla bilgi bulunmuyor. Hititlerin MÖ 1400’lerde bahsettiği Salawassa Kalesi’nin Sagalassos’un atası olduğunu düşünenler var ama henüz ispatlanmış bir bilgi değilmiş bu. Gerçi Luvi isminin Hititlerden geldiği de iddialar arasında; Hitit dilinde Luvi, ‘ışık insanı’ demekmiş.

Sagalassos daha sonra bölgeyi ele geçirenlerin hakimiyetinde salınıp durmuş. Anadolu’da Frigya ve Lidya egemenliğinden nasibini alan Sagalassos, MÖ 645’te Akamenişlerin Lidya’yı ele geçirmesinden sonra Pers hakimiyetine girmiş. Bu dönem Sagalassos savaşçıları ile ün salmış.

Sagalassos Sagalassos’ta her dönemden objeler, eserler, çanak çömlekler var ancak bugün Sagalassos diye bildiğimiz her şey Helenistik ve Roma döneminden kalma… İşte Helenistik dönemin simge ismi Büyük İskender MÖ 333’te buraları fethedince Pers hakimiyeti de sona ermiş. Büyük İskender’den geriye kalan kentin karşısındaki tepeye verilen isim: İskender Tepesi… Dönem tarihçisi Flavius Arrianus, İskender’in burayı fırtına gibi alışını anlatmış ve ‘pek de küçük bir yer değil’ diye tarif etmiş ama arkeolojik veriler o dönem buranın hallice bir kasaba olduğu yönünde. Zaten Büyük İskender’in fırtınalığı da tartışmalı; malum, o kadar uğraşıp didinip Termessos’dan püskürtülen Büyük İskender bir de edepsizleşip Termessos etrafındaki zeytinlikleri de kesip atıyor: Çevre düşmanı Büyük İskender… İşte bu Fırtına İskender, o hırsla Sagalassos’a saldırıyor ama burayı da zar zor alıyor.

Sagalassos Sonuçta Büyük İskender, Sagalassos’tan da, bu dünyadan da çabucak geçip gidiyor ama Sagalassos Helenistik dünyaya adım atmış oluyor. Daha sonra Psidya’ya egemen olan çeşitli hanedanlar Sagalassos’a da damgasını vuruyor. Büyük İskender erkenden ölünce aslında her biri küçük birer Büyük İskender olan hırslı komutanları toprakları paylaşma derdine düşüyor. Asya’daki büyük ordunun başına geçen Antigonoslar bir süre bu bölgeyi idare etseler de sonunda Seleukos hanedanı Psidia’da dahil tüm Anadolu-Suriye’ye hakim oluyor. Bu arada küçüklü büyüklü Helenistik Krallıklar da boy göstermekte. Bunlardan biri de Bergama’nın kurucuları Attoloslar. İşte hepsi Sagalassos’tan gelip geçiyor sırayla; Antigonoslar MÖ 321-281, Seleukoslar MÖ 281-188, Attoloslar MÖ 188-133… Ama Attoloslar zaman içinde Büyük İskender sevgisi yerine Roma sevgisi geliştiriyorlar ve III Attolos öldükten sonra ülkesini Roma İmparatorluğu’na bırakıyor. Ama Romalılar buraları hemen sahiplenemiyorlar; önce Pontusların hükümdarı Mitrades ile uğraşıyorlar. Bu karışıklıkta Galatyalı Amyntas bölgeye hakim oluyor.

Sagalassos Sagalassos’un komşusu Kremna’nın Kremna Gezi Rehberi: Uçurum Çiçeği öyküsünü anlatırken Galatyalı Amyntas’a değindiğim için burada tekrar anlatmayayım; sonuçta Roma eyaleti haline gelen bölgeye İmparator August ile Roma İmparatorluğu hakim oluyor. İşte Sagalassos’un esas hikayesi o zaman başlıyor. Bugün Sagalassos’ta hayran hayran baktığımız çoğu eser o dönemden kalma.

İmparator August ile şehrin çehresi de değişiyor. Helenistik dönemde başlayan çömlekçilik yeni tarzlar, yeni stillerle kendine özgü bir tarza ulaşıyor; kırmızı sırlı çanak çömlek öne çıkıyor. Şehrin doğu yakası çanak çömlekçilerin yanında, diğer zanaatkarlarının da toplandığı bir merkez oluyor. Antik Grek kent devletlerine benzer bir düzenlemeye giden Sagalassos yükselirken, yakın komşusu Düzen Tepe yolun sonuna geliyor. August döneminde büyük sıçrayış yapan kent, barış ortamında yatırımlar, vergi reformu gibi değişikliklerle zenginleşiyor, nüfus artıyor.

Sagalassos Roma döneminin zenginliklerini iyi kullanan kent, Psidya’nın en önemli merkezi haline geliyor. Romanın gezgin imparatoru Hadrian, burayı kültür ve sanat merkezi olarak belirleyince şehir iyice serpiliyor, güzelleşiyor; Apollo Klarios Tapınağı, Hadriyan Çeşmesi, Hamam, Neon Kütüphanesi bu dönemin eserleri… Hadrian burayı Neokoros merkezi de yapıyor. Tapınak bekçisi anlamına gelen Neokorosluk hakkı Roma tarafından veriliyor ve şehirler imparator adına tapınak yapıp içine imparator ve ailesinin heykelleri konuyor. Böylece Psidia’nın dinsel merkezi de olan ve Roma kimliğiyle parlayan Sagalassos, İmparator Hadrian döneminde sınıf atlıyor; Anadolu’yu en az üç defa gezen Hadrian, kenti Likya-Pamfilya Eyaletine katmış, Psidia’nın birinci kenti yapmış.

SagalassosŞehrin kalkınmasında Roma İmparatorlarının katkısı olmuş ama asıl Sagalassos’un zenginleri şehri ihya etmiş. Özellikle Titus Flavius Severianus Neon Sagalassos’a damgasını vurmuş; şehirdeki bir sürü anıtta kendisinin adı ve parası var.

Pax Romana’nın son imparatoru Marcus Aurelius döneminde şehirde imar faaliyetleri artmış. Hamam ve şehrin AVM’si sayılabilecek Macellum yapılmış, tiyatronun yapımına başlanmış. Daha sonra 4.yüzyıl başlarında Roma İmparatorluğu’ndaki çalkantılar Sagalassos’u da etkiliyor ve Psidiya’daki önemi azalıyor. Bu dönemde kent Hristiyanlığı kabul ediyor ve kentte farklı bir yapılaşma dönemi başlıyor.

Bu dönemde İsauralıların baskın ve yağmaları şehri canından bezdirmiş. 5 ve 6. yüzyılda burada 8 kilise inşa edilmiş olsa da artık eski tadı kalmamış, dönemine damga vuran kırmızı sırlı çanaklar bile üretilmemeye başlamış. Bir de 6. ve 7. yüzyıllara ortalığı yıkıp deviren iki deprem ve 541’deki veba salgını olunca Sagalassos’un kolu kanadı kırılmış. Küçülerek de olsa hayatını sürdüren şehir halkı, Antoninus Pius Tapınağı’nın yerine yapılan kaleye sığmış. Burada yerleşim, tarıma dayalı olarak yaklaşık 13. yüzyıla kadar sürmüş.

Sagalassos Roma döneminde parıl parıl parlayan Sagalassos, 13. yüzyılda Selçukluların bölgeye hakim olmasıyla unutuluyor. Selçuklular, İskender Tepesi’ndeki kaleyi yıkıp Ağlasun’u yerleşim merkezi yapıyorlar. Sagalassos unutuluşun derin uykusuna yatıyor; ta ki Paul Lucas tarafından 1706’da bulunup 1824’te F.V.J.Arundell tarafından buranın Sagalassos olduğu belirlenene kadar. 1984-1986 Psidya Projesi ile üzerindeki kalın toz tabakasından temizlenen kent, 1989’da Kültür ve Turizm Bakanlığı katılımıyla Katholieke Universiteit Leuven’den Marc Waelkens tarafından başlatılan kazılarla yavaş yavaş ortaya çıkarılıyor.

Sagalassos Görülecek Yerler

Sagalassos’a girdiğiniz yol aslında kenti ortadan ikiye bölen bir eksen verecek size. Bu yolu üst tarafı Yukarı Agora, alt tarafı ise Aşağı Agora olarak ayrılmış. Genelde görülecek yerler bu eksen etrafında toplanmış. Girişten düz yürürseniz Hadrian Nymphaeum’a varacaksınız. Hemen üstünde ise Odeon yer almakta.

Sagalassos

Aşağı Agora tarafına döndüğümüzde öncelikle İmparatorluk hamamını göreceksiniz. Daha sonra Apollo Klarios üzerine yapılan basilikaya gelip Tiberian Kapısı’ndan Aşağı Agora’ya ulaşacaksınız. Oradan uzanan sütunlu cadde ise sizi Antoninus Pius’a adanan tapınağa götürecek. Sol tarafınızda ise şehrin pazarı denebilecek Macellum bulunmakta.

Yukarı Agora’ya doğru sağa saparsanız yol boyunca sağınızda şehrin yerleşim bölgesi size eşlik edecek. Takip ettiğiniz yol bir noktada ikiye ayrılıyor. Sağ tarafa yönelip yokuş yukarı çıkarsanız Helenistik Çeşme, Neon Kütüphanesi, daha ilerde ise Tiyatro yer almakta.

Sagalassos Sola kıvrıldığınızda ise, Sagalassos’un en muhteşem kısmına; Antonine Nymphaeum’a ulaşacaksınız. Biraz yukarısında Heroon, çevrede ise Bouleuterion denen halk meclisi binası, Baş Melek Mikail Basilikası ve Dor Tapınağı’nı göreceksiniz. Ayrıca şehrin çevresinde çeşitli mezar alanları, çömlek evleri bulunmakta. Şehirde iki önemli çömlek atölyesi ortaya çıkarılmış. Biri MS 1-5 yüzyıl arasında kaliteli keramikler üretirken diğeri MS 5-6 yüzyıllarda figürinler, lambalar, mataralar üzerine yoğunlaşmış. Öte yandan şehrin doğu kısmında en az elli odalı kent konağı bulunmakta.

Sagalassos Tabii, bunların hepsi taşıyla, kiremitiyle dimdik karşınızda durmuyor, bazı yerler restore edilmeyi bekleyen taş yığını olarak duruyor ama restore edilenler bile ne kadar görkemli bir şehir olduğunu anlamamıza yetiyor. Ama biz şimdi restore edilen ve Sagalassos denince aklımızda canlanacak beş yeri gezelim. Diğer kısımlar, yazımızın en sonuna eklenecek; meraklısına hitaben…

Yukarı Agora-Antonine Nymphaeum-Cladius Kapısı

Sagalassos Sagalassos’un en göz alıcı yeri olan bu çeşme, İmparator August döneminde yapılan bir çeşmenin üzerine MS 160-180 arasında yedi farklı taştan yapılmış. Yukarı Agora’nın kuzey ucunda bulunan bu çeşme, süslemeleri, işlemeleriyle çok görkemli duruyor. Dönemin parıltısını yansıtan çeşme, 28 metre uzunluğunda, 9 metre yüksekliğinde olup su teması temel alınarak yaklaşık 4,5 metreden dökülen minik bir şelaleyle taçlandırılmış ve çevresi heykellerle süslenmiş. Sagalassos’un en hayırsever ailesi Titus Flavius Severianus Neon ve eşi tarafından yaptırılan çeşmenin her iki başında devasa boyutlardaki sarhoş Dionysos ve ona destek olan Satyr heykelleri, buranın Dionysos kültüne atfen yapıldığının kanıtıymış.

Sagalassos

Bu heykeller, Afrodisias’ta yapılmış, ince işçilik taşıyan eserlerden. Bu heykellerin asılları Burdur Müzesi’nde; burada sadece bir tanesinin replikası bulunuyor, sağ tarafta duran bu replika genel havayı anlamamızı sağlıyor. İki devasa heykel arasında, soldan başlayarak Nemesis, Apollo, Asklepios ve Koronis heykelleri bulunmakta. Bu heykeller 4 ve 5. yüzyıllarda Neon ailesine ait başka yerlerden getirilip havuza yerleştirilmişler. Hristiyanlık döneminde ise çok tanrılı bir hayatı temsil ettiği için devrilip havuza atılmışlar. Sadece adalet ve intikam tanrıçası Nemesis heykeline dokunmamışlar; gerçi o da 600’lerdeki depremde yıkılmış. Ama bunların da asılları Burdur Müzesi’nde. Sırf bu heykelleri görmek için bile Burdur Müzesi’ne gitmeye değer. Sagalassos’ta karşınızda duranlar replikaları. Ola ki çeşmeden su içmeye kalkarsanız, yanınıza yörenize dikkat edin; buradan kiminle su içilirse onunla müthiş bir aşk yaşanırmış diye rivayetler dolanmakta…

Sagalassos Antonine Çeşmesi’nin de bulunduğu Yukarı Agora kentin kalbi konumunda. Helenistik dönemde bu meydan şehrin siyasi merkeziymiş; kentin erkekleri ne olacak bu memleketin hali, muhabbetini döndürmek için burada toplanırlarmış. O nedenle meclis binası da Yukarı Agora’ya hakim bir yerde kurulmuş. İmparator August ile birlikte Yukarı Agora’nın çehresi de değişmiş; taşlar döşenmiş, etrafı sütunlu bölmelere ayrılmış. Bu işin yükünü Sagalassos’un önde gelen kişileri üstlenmiş, karşılığında da alanın dört tarafına dört onursal sütun dikilerek üzerine de bu hayırsever kişilerin bronz heykelleri konmuş. O dönemde şehre önemli katkıda bulunanlara Roma vatandaşlığı verildiği için hayırseverlik yarışına katılanların heykelleri zaman içinde tüm alanı doldurmuş.

Sagalassos Ancak 5. yüzyıldaki deprem bütün imparatorların, valilerin, şehrin önde gelen kişilerinin heykellerini yerle bir etmiş. 6. yüzyıldan itibaren meydanda heykeller falan kalmamış, bir zamanların siyasi tartışmalarının yankılandığı alan satıcıların bağırışları, müşterilerin pazarlık telaşı ile dolmuş.

Sagalassos Döneminin idari binaları, tapınakları ile çevrili Yukarı Agora’ya güneybatı ucundaki bir anıt kemerden gireceksiniz. Burası MS 37-41’de Caligula’ya ithafen yapıldığı ortaya çıkmış. Anıtın kaidesinde ‘Darius’un oğlu Kalkiles yaptırdı’ yazmakta; Kalkiles ise şehrin önde gelenlerinden olan ve heykeli Agora’daki kaidelerin birinde duran Ellagoas’ın torunuymuş. Bu aile, Roma vatandaşlığı kazanan ilk aileymiş.

Sagalassos Kemer Caligula’ya ithaf edilmiş ama kendisi ölür ölmez hemen adı anıttan silinmiş. Çünkü Caligula bildiğiniz çatlak, hem de en psikopatından. Düşünün; hakkında söylenebilecek en hafif şey, sevdiği atına saray yaptırması… Kız kardeşleriyle yaşadığı ensest ilişkiler, bir kız kardeşi hamile kaldığında karnındaki çocuğunun tanrı olduğunu düşünüp kardeşinin karnını yarmalar, kız kardeşi ölünce onu tanrıça ilan etmeler… Ne ararsan var. Ama renkli bir kişilik tabii; bütün Roma’nın dört gözle beklediği festivallere yok Apollo, yok Zeus, hızını alamayıp Afrodit kılığında falan da katılmış. En sonunda zıvanadan çıkan askerleri tarafından öldürülmüş. Öldürülür öldürülmez de anısı lanetlenip, her taraftan ismi silinmiş. Caligula’nın hayatını Tinto Brass filme almış; oradan anlayın Caligula’nın durumunu… Neyse Caligula ölünce Sagalassos’taki kemer bir sonraki imparator Cladius ve kardeşi/Caligula’nın babası Germanicus’a ithaf edilmiş. Durum, hemen kemerin yazıtına işlenmiş. Yazıtın diğer tarafında da askerlikle ilgili süslemeler konmuş. Bu kemer, Anadolu’daki kemerler içinde Roma zafer taklarına en benzeyenlerindenmiş. Restorasyonu tamamlanan kemerin tam karşısında da başka bir kemer bulunmakta.

Hamam

Sagalassos İmparator August döneminde Sagalassos’ta yapılan hamam, Anadolu’daki hamamların en eskisi olarak kabul edilmekteymiş. Bu hamam daha çok Güney İtalya hamamları tarzındaymış. Bunun bir açıklaması olarak, hamamın o dönem Sagalassos’a yerleştirilen İtalyan askerlerinin etkisinden bahsedilmekte, askerler hamamda kendilerini yabancı hissetmesin demişler herhalde…Daha sonra Hadrian döneminde Sagalassos’un statüsünde olan değişiklik nedeniyle daha geniş bir hamama ihtiyaç duyulmuş. Eski hamamın üzerine, 40 yıllık sürede yapılıp 165’de tamamlanan hamamda Roma betonu kullanılmış ve duvarların kalınlığı yer yer 4 metreyi buluyormuş. Sagalassos’taki en büyük bina olan hamam iki katlı olup içinde zengin bir dekorasyon hakimmiş. Hamam içindeki tabanı mozaik döşeli 25X18.5 metre boyutundaki İmparatorluk Salonu ise törenlerin, spor karşılaşmalarının yapıldığı, ödüllerin verildiği bir yermiş. Kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler ve her bölümde soğukluk, ılıklık, sıcaklık odalarının olduğu hamamda soyunma odaları, buharlık ve havuz mevcutmuş.

Sagalassos Salon kenarlarında dev boyutlarda imparator ve eşlerinin heykelleri yerleştirilmiş. Hamam 400’lerde restore edilmiş. Hristiyanlıkla beraber heykellerin de akibeti değişmiş; Hristiyanları öldüren bir toplumun liderlerinin heykellerini karşılarında görmek istemeyen Sagalassoslular heykellerin bulunduğu nişleri yirmişer kişilik havuzlara dönüştürmüşler, heykeller de hamamın soğukluk kısmına taşınmış.

Mesela Hamamın soğukluk kısmındaki havuz yıkıntısı içinde Hadrian’ın heykelinin parçaları bulunmuş. Ayrıca bir heykelin bacak kısmı da burada çıkmış. İmparatorluk kültü çerçevesinde İmparator Hadrian, karısı Vibia Sabina, İmparator Antoninus Pius, eşi Faustina ve İmparator Marcus Aurelius heykelleri bir zamanlar Hamamın bu görkemli salonuna tanıklık etmişler. Bugüne kalanlar ise Burdur Müzesi’nde bizleri beklemekte.

Heroon

Sagalassos İlk İmparator Augustus döneminde bilinmeyen bir hayırsever tarafından inşa edilen Heroon’un en dikkat çekici yanı, etrafını süsleyen ve asılları Burdur Müzesi’nde sergilenen dans eden kızlar figürü; üç cepheyi saran 1,20 metre yükseklikteki bu frizde 14 genç kız yüzyıllardır dans edip durmakta…Heroon’lar bir kahraman adına yapılan anıtlarmış. 7.80X8.50 metrelik bir altlığa sahip, 15 metre yüksekliğindeki yapının kim tarafından yaptırıldığı, hangi kahramana ait olduğu bilinmese de hemen yanında bulunan baş heykeli şaşılacak kadar Büyük İskender’e benzemekteymiş. Ama zamanlar tutmuyor tabii. Heroon, ileriki dönemlerde surlarla birleştirilip gözetleme kulesi olarak kullanılmış.

Neon Kütüphanesi-Helenistik Çeşme-Antik Tiyatro

Yukarı Agora ile Tiyatro arasındaki yolun yarısında bulunan Kütüphane MS 120’lerde İmparator Vespasian döneminde Titus Flavius Severianus Neon tarafından, Roma vatandaşlığı kazanması üzerine yaptırılmış; o dönemden kalan, arka duvarın alt kısmıymış. Burada heykeller için nişler ve bir yazıt bulunmaktaymış. Daha sonra yapısal sorunlardan dolayı MS 200’lerde salon küçültülmüş. O dönem şehrin her tarafından görünen Kütüphane’yi sınırlandıran sadece önündeki Çeşmeymiş. Ama 4. Yüzyılda yapılan bulvardan sonra Kütüphane gözlerden uzak olmuş.

Sagalassos Kütüphane 11.80 metre uzunluğu, 9.90 metre genişliğinde tek odadan oluşmakta. Yerde İmparator Julianus dönemine ait siyah-beyaz mozaik döşemeler mevcut; ortasında ise Truva Savaşı’ndan sahneler tasvir edilmiş. MS 400’lerde ise Hristiyanlıkla beraber çok tanrılı döneme ait bu eserler tahrip edilmiş. MS 600’lerdeki depremde ise bina epeyce hasar almış.

Sagalassos Helenistik Çeşme ise Kütüphaneden önce MÖ 50-25 yıllarında yapılmış. Su havuzu ve dor sütunlarıyla üç taraftan avluyu çevrelemekte. Helenistik merkezin yeterli olmayıp şehrin yukarıya doğru taşması sırasında yapılan çeşme, 1997 restorasyonu ile su kaynağına da bağlanmış.

Sagalassos

Charles Fellows’un 1839 Küçük Asya’da Bir Seyahat Güncesi’nde, gördüğü en güzel, en zarif tiyatro olarak tanımladığı Sagalassos Tiyatrosu’nun yapımına MS 120 civarında başlanmış; o dönemler 5000 kişilik olan tiyatro, Sagalassos gezinizin en uç noktasını oluşturacak çünkü burası antik tiyatrolar içinde en yüksek rakıma sahip bir yer ve kentin de en yukarı kısmında. İmparator Hadrian döneminde şehrin kült merkezi olması nedeniyle yapılacak törenler için daha geniş bir yere ihtiyaç duyulunca tiyatro 9000 kişilik kapasiteye çıkarılmış ama inşaat MS 180-190’da durmuş.

Sagalassos Tiyatronun sahnesi tek katlı; bu da dik yamaç üzerinde kurulmasına bağlanmış. Yapılış tarihine rağmen tiyatroda Helenistik tarz ağır basıyormuş. Tüm Psidia bölgesine hizmet veren tiyatro, İmparatorluk festivalleri ile klareian oyunlarının da düzenlendiği yer olmuş. Aslında Apollo’nun kehanet okulu ile özdeşleşen klaerian oyunları Vespasian döneminde Sagalassos’ta imparatorluk kültüne bağlanmış.

Aşağı Agora ve Macellum

Sagalassos İmparator August döneminde düzenlenen Aşağı Agora, şehrin ticari hayatının geçtiği yermiş. İki yanı sütunlarla ayrılmış bölmelerdeki dükkanlar buranın canlılığını göstermekte. Sütunların üzerinde Ares, Herakles, Hermes, Zes, Athena, Poseidon büstlerinin asıllarını görmek isterseniz Burdur Müzesi’ne gideceksiniz

Sagalassos Yukarı Agora’nın güneyindeki lüks malların satıldığı, bugünün alışveriş merkezleri ayarında bir yapı olan Macellum, İmparator August dönemine ait bir pazar yerinin üzerine, MS 2. yüzyılın sonlarında kurulmuş. Macellum, 21X21 boyutlarında bir alanın üç tarafında yer alan dükkanlardan oluşmakta. Kent idaresi avlu yer döşemelerini ve ortadaki yuvarlak yapıyı /tholos yaptırmış; bunun içinde su haznesi bulunmaktaymış.

Sagalassos

Burası İmparator Commodus’a ve onun doğu seferindeki başarılarına atfedilmiş ama Commodus daha sonra lanetlendiği için ismi her yerden çıkarılmış. Zaten Commodus’un doğu eyaletleri zaferi dediği de babası yanında yaptığı seferler… yoksa kendisi beterlik üstüne beterlik düşünmüş biri; duramamış en sonunda ben tanrıyım falan demiş, gladyatör olup dövüşmeye arenaya çıkmış ama rakiplerine kör bıçaklar kendine keskin kılıçlar verilerek… En sonunda öldürülmüş ve lanetlenerek adı her yerden silinmiş.

Meraklısına

Yazı burada bitiyor aslında; bu ek kısımda Sagalassos’ta restorasyonu tamamlanmamış, bizler için daha çok taş yığını olarak gelebilecek ama uzmanların sınıflandırdığı yerlerden bahsedeceğim. Tamamen meraklısı için…

Sütunlu Cadde ve Tiberius Kapısı

Sagalassos Sagalassos’un ticari hayatının yoğunlaştığı Aşağı Agora’daki taş cadde, 300 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliğinde MS 1.yüzyılda yapılmış; Anadolu’daki ilk örneklerdenmiş. İki tepe arasında dolgu kullanıldığı için yapımı epey zahmetli olmuş. Caddenin iki tarafında üstü örtülü ve sütunlarla ayrılmış bölmeler dükkanlar, atölyeler, lokantalar içinmiş. İmparator Tiberius döneminde caddeden basamaklarla çıkılan kapı yapılmış ve İmparator Tiberius’a adanmış. Savunma amaçlı olmayan ve muhteşem taş işçiliğine sahip kapı, korint tarzı sütunların üzerinde ince işlemeli meyve frizleriyle süslenmiş, ancak MS 500’lerde deprem sonucu yıkılmış.

Bouleuterion

MÖ 1. yüzyılda yapılan bina, yukarı kent binalarının çoğu için ilham kaynağı olmuş. Halk Meclisi olarak kullanılan bina, Sagalassos’ta seçimle gelen bir meclisin olduğunun da kanıtı. 220 kişiyi barındıran dikdörtgen şeklindeki binanın cephesinde Ares ve Athena’nın frizleri bulunuyormuş. Burası MS 400’lerden sonra kullanılmamış, avlusuna Başmelek Mikhail Basilikası yapılmış.

Odeon

Sagalassos İmparator August döneminde yapımına başlanan, tamamlanması asırlar süren bu konser ve tiyatro salonu zamanla gladyatör dövüşlerinin yapıldığı gösteri merkezine dönüşmüş. 2000 kişiye kadar seyirci kapasiteli binanın sahne yapısı bile 50 metreyi bulmaktaymış. Bir kapısı hala ayakta kalan yapı yıllar içinde değiştirilmiş, bizim gördüğümüz MS 6. yüzyıldan kalanlar.

Dor Tapınağı

Sagalassos MÖ 50-25 arasında, şehre kuş bakışı bakan bir noktaya yapılan ve bugün duvarları kalan tapınak, o dönem Psidia’nın en muteber tanrısı Zeus’a adanmış. Dor tarzındaki yapıya İmparator August döneminde propylon denen Korint tarzı giriş eklenmiş. Helenistik izler taşıyan tapınak 4. yüzyıldan sonra bir süre şapel olarak kullanılmış.

Apollo Klarios Tapınağı

İmparator August döneminde yapılan Tapınak, Apollo’ya adanmış. Aslında Apollo, Sagalassos’un şehir tanrıları arasında pek geçmese de İmparator August’un Apollo takıntısı yüzünden kendisine adanmış. İyon tarzında yapılmış Tapınak, İmparator Vespasianus ile beraber imparator kültüne yönelmiş. Hadrian ve Antoninus Pius Tapınağı ile birlikte önemini kaybeden tapınak Hıristyanlığın yayılmasıyla, MS 450’lerde kiliseye çevrilmiş.

Hadrian ve Antonius Tapınağı

Sagalassos

Roma’dan kalkıp buralara gelen, bir de burayı Psidia’nın resmi din merkezi ve Psidia’nın birinci şehri ilan eden İmparator Hadrian’a adanan bu tapınak kendisi hayattayken yapımına başlanmış. Tamamlanması ise Antonius Pius dönemine denk gelmiş ve tapınağa onun da adı eklenmiş. Zaten kitabesinde her iki imparatorun da adı geçmekteymiş. Aslında gerçek hayatta da birbirini taltif eden iki imparatorun burada isimlerinin bir arada anılması da tarihin güzel bir cilvesi olmuş. İmparator Hadrian, Antonius Pius’u çok severmiş, hatta ölen oğlunun yerine evlatlık olarak almış. Roma’nın en iyi beş imparatoru olarak gösterilen Pius, bu unvanı sorumluluk sahibi olduğu için almış çünkü babalığı Hadrian ölünce ona tanrısallık atfetmek için uğraşmış. Ve nasıl olgun bir adammış; bir kere evlenmiş, eşi de kendinden büyük olduğu için eşine Geçkin Faustina adı takılmış, imparator olduğu halde gıkı çıkmamış… Neyse tapınağın 70 metrelik avlusunda her yıl iki imparator adına şenlikler düzenlenmiş, toplantılar yapılmış ama MS 4. yüzyıldan sonra birdenbire çehresi değişmiş, varoş bir yer olmuş; belli ki, varoşluk her dönem kol geziyor, güzelim yerleri yok edip geçiyor…

Hadrian Çeşmesi

Sagalassos Aşağı Agora’nın üst tarafında yer alan Çeşme, üçgen alınlıklı nişlerle süslü aedikula tarzında ve buranın ilk Roma Şövalyesi Tiberius Cladius Pisa tarafından İmparator Hadrian için yapılmış. Burası 513 depreminde yıkılmış. Tapınakta Apollo’nun lir çalarken tasvir edilen devasa bir heykeli varmış; arkeologlara göre üstün vasıflı bu heykel üç farklı atölyenin eseriymiş.

Çömlekçiler Mahallesi

Sagalassos Tiyatronun doğusundaki dış mahallede yer alan 6 hektarlık bölge çanak, çömlek yanında kemik ve cam atölyeleri de bulunduğu bir alanmış. Sagalassos o dönem seramikleriyle ünlüymüş; kırmızı, ince astarlı seramiklerin şanı sınırları aşmış. İmparator August döneminden beri, yörenin killi toprağı, geleneksel çizgiler dönemin yenilikçi tarzıyla birleştirilip kaliteli seramiğe dönüştürülmüş ve zamanla endüstri haline gelip ihraç edilir hale gelmiş. Mısır ve Kartaca’da mezarlarda bile Sagalassos seramiklerine denk gelinmiş. Çömlekçiler Mahallesi şehrin mezarlığıyla iç içeymiş. Kayalığına yontulmuş üzeri kemerli girintiler kaya mezarlarını oluşturuyorlar; kemerli oyuk haznesine yakılan ölünün külleri ve kemik parçaları konup taş ile kapatılmış. Şehirde muhtelif nekropoller var.

Sagalassos Baş Melek Mikail Bazilikası

Sagalassos Kent meclis binası MS 400’lerde kullanılmamaya başlayınca yapının taşlarının bir kısmı sökülmüş ve yeni inşa edilen surlarda kullanılmış; eski meclisin avlusuna da bir kilise yapılmış. Bazilika tarzındaki kilise, o dönemde Psidia’da çok popüler olan Baş Melek Mikail’e adanmış. Ama Bazilikanın ömrü kısa olmuş; MÖ 500 sonrası depremde hasar görmüş, tam tadilatı yapılacakken veba salgını çıkmış, üstüne bir deprem daha… Baş meleğin de desteği olmayınca yıkılmış gitmiş…

Trianus Çeşmesi

Stadyum çevresinde İmparator Trianus için MS 98-117 yıllarında yapılan çeşme, Sagalassos’un önde gelen ailesine mensup Claudia Severa ve kardeşleri tarafından 6.5X7.5 metre boyutlarında yaptırılmış.

Stadion

Sagalassos Roma dönemi eseri olan Stadion’un yapılış tarihi belli değilmiş ama en geç MS 117’de girişe bir anıtsal çeşme yapıldığı bilinmekteymiş. Stadyum, yoğun olarak klareia denen Tanrı Apollo Klarios için düzenlenen spor oyunları için kullanılmış. Romalılaştırmanın propagandasal simgesi olan bu oyunlar şehrin önde gelenleri tarafından finanse ediliyormuş, oyunlarda kazananların ödülleri ve heykelleri de aynı kişiler tarafından karşılanıyormuş. MS 5 veya 6. yüzyılda stadyum ortasına bir kilise yapılmış; bugüne kalıntıları gelmiş olan kilise Hıristyanlık için ölenlere adanmış, bir nevi şehitlik kilisesiymiş; bu kiliseler genelde Hristiyanların idam edildiği alanlarda yapılırmış. Özellikle İmparator Diocletianus zamanında Hristiyanlara uygulanan zulüm anısına yapılan kilise, artık intikam hissiyle mi, bilinmez, Dionysos Tapınağı’nın taşları sökülerek yapılmış.

İskender Tepesi

Sagalassos Burası bugünün gezginlerine pek bir şey sunmasa da, kentin güney ucundaki üst düz konik tepe, MÖ 333’te Büyük İskender’e karşı Sagalassosluların kıran kırana çarpıştığı yer olduğu için önem taşımakta. Savaş kaybedilmiş ama Sagalassos yeni hayatına bu savaştan sonra başlamış ve Helenistik dünyaya katılmış. Burada Sagalassos’un en büyük mezarlığı bulunmakta. MS 5-6. yüzyıllarda bir kilise yapılmış. Tepe en son MS 12. yüzyılda askeri garnizon olarak kullanılmış ama 1204’ye bir yangın ne var ne yok yakmış, götürmüş. Uzaktan bakmalık bir yer.

Sagalassos Sagalassos, Anadolu’daki antik kentler arasında en iyi korunmuş olanlar arasında; alana girdiğinizde Roma döneminden görüntüler bile canlanabilir gözünüzde… Öte yandan 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Ulusal Listesi’ne alınan Sagalassos’un sakinleri günümüzde bir şekilde hala aramızda; 1999’da yerel halkın ve Sagalassos’taki iskeletlerin DNA’sı karşılaştırıldığında Sagalassos’tan akrabalarımızın hala aramızda olduğu ortaya çıkmış.

Sagalassos Sagalassos, bir dönemi gayet görkemiyle yaşamış bir kent; dönemin en büyük gücü olan bir imparatorluğun uzak diyarlarda bir bölgeye yansımasının birbirinden ilginç öyküleri oluyor. Böyle öyküleri olan bir yer görülmeye değmez mi?

*Yazıda Sagalassos Vakfı’nın tanıtım broşüründen yararlanıldı. Sagalassos gezi yazılarını okudum, hepsinin bir parça etkisi olmuştur. İstanbul Üniversite’si Roma Tarihi ders kitabına çalıştım; academia.edu sayfasındaki yazılara göz attım. Sonuç bu… 

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here