sicilya

Bu yazımda Sicilya’nın batı kıyısını gezeceğiz. Batı yakasında Palermo Sicilya’nın en büyük ve en önemli şehri, başkenti, özel ilgiyi hak ediyor. 

Messina’dan sonra Cefalu’dan geçerek Palermo’ya geçeceğim. Orada kalıp, ayrıca Trapani, Erice ve Marsala’yi gezeceğim. Ancak Palermo’yu anlatmayı en sona saklıyorum.

Cefalu

Cefalu’ya sahil yolundan giriliyor ve manzara hemen insana iyi ki gelmişim dedirtiyor. Dağların denize dik indiği küçük bir alanda kurulan Cefalu’ya dar bir yolla ulaşılıyor. Görünüşe göre bir Orta Çağ kasabasını andıran yerdeki dar, kıvrımlı yollar park yeri açısından zorlayacak. Hemen kasabanın girişinde park ediyorum (Ne büyük bir hata; herhalde trafik polisleri pusuda beni takip ediyor).

Yolun bir tarafı dağ eteğinde tek sıra yan yana sıralanış bir kaç şarap tadım evi, karşı tarafta ise deniz. Manzara nefis.

Yolu takip edince Cefalu’nun dar, loş yollarına giriliyor. Sanki  konusu Orta Çağ’da geçen bir filmin platosundayım, tabii kenarlardaki hediyelik dükkanlar, mağazalar, lokantalar (Michelin yıldızlı bir lokanta bile vardı) olmasa…

Gerçi hepsi kapalı, şaşırmıyorum artık; Sicilya uzun uzun dinleniyor. Bu dar sokaklar, sonunda harika bir sahile ulaşıyor.

Yolun bittiği yerde minik Ittria Kilisesi var, Kilisenin arka platformundan manzarayı seyrederek soluklanıyorum.

Kıyıda kasabanın eski günlerine ait kalıntılar ve üstüne yapılmış yeni evler görünüyor, biraz ilerleyince kasabanın yeni yerleşim merkezine ulaşılıyor. Sahilden içeri, tekrar dar yolları sapıp yukarı doğru yürürseniz önce yine şehrin geçmişine tanıklık etmiş bir binada kurulu Mandralisca Müzesi‘ne, sonra görkemli Duomo’ya varılıyor.

Sicilya’nın batısına geldiğimizin bir diğer göstergesi, Norman mimarisinin görünür olması. Arkasındaki sarp dağların eteğinde kurulan bu dik ve keskin çizgili katedral gerçekten etkileyici. İçinde 1148 yılına ait İsa mozaikleri insanın içini ürpertiyor. Duomo’nun eteğine kurulduğu dağın tepesinde ise surlar var ama hem kapalı hem çok uzak.

Duomo‘nun yer aldığı meydanda başka kiliseler, kafeler, hediyelik dükkanları var. Önce sokaklarda biraz daha dolanıyorum, bir iki kiliseye daha girip çıkıyorum ancak Duomo’nun yanında sönük kalıyorlar. 

Cefalu çok hoş bir tatil beldesi. Sanırım esas havasını yaz aylarında buluyordur. Şimdiye kadar gördüğüm yerlerden Taormina ile birlikte en hoşlandığım yer oldu. Türkiye’den kalkıp buraya deniz tatili için gelinir mi, şüpheli… Ama buralar gezilecekse deniz mevsiminde gezilmeli (Ben Bodrum’um kışını severim, diyenlerdenseniz buyrun gelin, bir sürü kapalı dükkan sizi bekliyor).

Artık Palermo’ya geçme zamanı. Ama demiştim, burada önce Marsala ve Trapani var.

Marsala

Marsala Ada’nın güneybatı ucunda, yöreye özgü aromalı şaraplarıyla ünlü bir kent. Hatta yemeklerde soğan, mantar vb ile birlikte kaynatılarak elde edilen sosta kullanılan şarap. Marsala, sek ya da tatlı şarap olarak üretilebiliyormuş; sadece yemekte kullanmak için ya da içmek için olduğu gibi bazıları iki amaca da uygunmuş. Bu şarabın üretildiği atölyelerden biri bugün Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Tarih müzeleri ilgi alanımda ama asıl önemli olan şaraba ulaşmak ancak tahmin edileceği üzere, her yer kapalı. Bir de bizdeki resmi tatil günlerine fazla derler; Sicilyalıların siesta zamanlarını toplasak biz resmen angaryaya maruz kalıyoruz sayılır. Kentte ayrıca Mozia Müzesi var. Yeniden oluşturulmuş Kartaca gemisi ilgi çekici parçası. Bunlar kasabanın bir yerlerinde ama ben karnımı doyurmak ve şarap almak derdindeyim. Tabii Duomo var ve bir kaç kilise daha (Addolarata, Purgatoria kiliseleri). Yine barok, barok, barok. Yine her yer kapalı. Neyse Marsala şarabını buluyorum, gayet vasat bir yemek yiyorum ancak bir magnet alacak yer bile bulamadan şehirden ayrılıyorum. Şehre cezamdır; buraya Marsala’dan hiç bir resim koymayacağım. Belki Şehrin çıkış kapısı Porta Nuova (giriş de aynı kapıdandı).Şimdi rota doğruca Trapani.

Trapani

Marsala’dan Trapani’ye giderken tuz rezervlerinden geçiliyor.

Trapani’ye liman bölgesinden giriyorum; limanda büyük bir yolcu gemisi. Sanırım turistik gemilerinin bir durağı da burası. Eski şehir bir yarımada üzerine kurulmuş, eski şehrin merkezine doğru yürüyorum. Karşıma bir 17. yüzyıl yapısı olan San Lorenzo Katedrali çıkıyor. O kadar çok katedral, kilise gördüm ki, geziyorum ve çıkıyorum.

Şehrin başka ünlü kiliseleri de var. Bunlardan biri Chiesa del Collegio del Gesuti. Baroz tarzı muhteşem taş işçiliğine yansımış.

Beni en çok etkileyen Purgatorio oldu. Bu kilisede yılda bir kez yapılan Kutsal Cuma yürüyüşünde kullanılan kaç yüzyıllık ahşap heykeller bulunuyor.

Santa Maria Kilisesi’de önerilen yerlerden ama gitmedim. Onun yerine şehrin deniz kenarında yürüyüş yaptım.

Kiliseleri, sarayları, belediye binası, deniz manzarası, kahve molası, campari arası derken zaman geçti. Şehrin hemen karşısında, dik bir tepeye kurulu Erice’ye gidecektim. Ama Palermo’ya 2 saatlik bir geri dönüş beni bekliyor. Ne yapayım, yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar dedim ve Palermo’ya geri döndüm.


Palermo

Palermo, Sicilya’nin İstanbul’u (tabii, ölçek farklılığı var) ve aynı zamanda başkenti. Gerçekten büyük, yaygın bir şehir. Palermo’ya 1,5 gün ayırmıştım, yetmedi. Kıyı boyunca yayılmış bir şehir ve Sicilya’nın diğer şehirlerine nazaran hem geniş hem de görülecek yerler daha dağınık. Belki süresi az olanlar için hop on hop off otobüsleri önerilebilir.

Alfano ve Pellegrino dağlarına yaslanmış, La Cala limanının çevresinde yayılan şehirde barok tarzın süslü, norman tarzının sert ve keskin, arap tarzını kıvrımlı, arrt nouveau tarzın desenli havasına rastlayabilirsiniz. Şehirde yine köhnelik, grilik, eskilik hakim ama bu Şehrin görkemini gölgeleyemiyor. Palermo, bir deniz şehri ama burada da şehir denizle iç içe değil. Şehir merkezinin denize rastlayan kıyısında, denizin keyfini çıkarabileceğiniz bir yer yok.

Ben Şehrin ana caddelerinden Via Vittorio Emanuelle yakın bir yerde kaldım. Neyse, otelin konforu Katanya’dakinden çok daha iyiydi, kendi otoparkı bile vardı. Via Vittorio Emanuelle, Palermo’nun koyu La Cala’ya kadar iniyor. Otele yerleştikten sonra yaptığım yürüyüş sırasında, yol kavşağının dört bir yanında dört çeşme olan Quatro Canti vardı. Roma’daki dört çeşmenin benzeri bir yapı ama çok daha büyük. Dört tarafında dört görkemli çeşmelerin yer aldığı hoş bir kavşak. Bir çeşmenin yanında S.Giuseppe dei Teatini Kilisesi var.

Şehrin görkemine yönelik ilk ipuçlar… Palermo, hayranlıkla bakacağınız yapılarla dolu. Tabii bunların en başında Duomo geliyor. Gotikten Arap mimarisine, bir çok tarzın izlenebileceği Duomo’nun dış cephesi müthiş; insanın birden kavrayabilmesi zor. İçinde ise, özel bir ayin vardı. Kımıldayamadım bile, değil ki müzesini gezmek. Bir daha da uğrayamadım.

Quatro Canti’nin hemen yakınında, Pretoria Çeşmesi ve hemen arkasında Caterina Kilisesi bulunmaktadır.


Caterina Kilisesi’nin diğer kapısının baktığı alanda ise 2 ayrı kilise vardır; San Catildo ve San Giovanni degli Eremiti…San Giovanni degli Eremiti, islam mimarisinin hakim olduğu bir yapı; zaten bir caminin yerine inşa edilmiş bir Norman kilisesi.

Bunların yanında San İgnazio all Olivella, San Ninfa, San Salvatore, San Maria della Catena kiliselerine de uğradım.

Ancak gidecekseniz barokun dibine vuran Gesu’ya gidin. Dışından bir şeye benzemiyor ama içi bir taş/mermer işçiliği harikası.

Palermo gezisinde görülmesi gereken yerler arasında Palazzo Reale var; Bizans döneminden beri önemli, ayrıca Norman krallarının taç giydiği bir yer. Burası Bizans, Norman, İslam sanatının izleri görülebilecek önemli bir nokta. Şehir de ayrıca yeraltı mezarlığı da var, en büyüğü Cappucini katakombu; Avrupanın en fazla ölüye sahip katakombu. Zaman yetmiyor; birini seçmem lazım. Artık nasıl bir psikoloji içindeysem gittim Katakombu seçtim; yüzyıllar ötesinden kalan 8000 ölü. Ölü vücutlar her yerde, giydirilmiş, kuşatılmış halde duvarlarda, tabutlarda… İçimdeki Japon turist uyandı ve ölülerin resmini çekmeye başladım. Tam neden buranın sakinleriyle bir selfie çekmiyorum diye düşünürken İdarenin anonsu beni şuursuz turist halimden sıyırıp kendime getirdi. Resimleri burada paylaşmayayım ama Lombordini ailesinin 6 yaşındaki minik kızlarının kızıl perçemleri bile duruyordu, o kadarını söyleyeyim. Zaten kendisi buraya kabul edilen son ölüymüş, 1912 yılında.
Palermo, daha fazla zamanın geçirileceği bir yer. Çevresindeki yerleri, kıyıları gezmek de güzel olurdu. Sicilya’ya bir daha gelir miyim, bilmiyorum ama gelirsem bu, Palermo için olur.

Palermo’da sokaklarda dolaşmak, ara sokaklara sapmak, deniz kıyısında oyalanmak, hepsi güzel… Bu yorgunluk bir pizzayla taçlandırılmalı. Tesadüfen girdiğim La Maschere ‘de menüyü anlamadım ama porcini falan derken, ısmarladığım pizza gayet lezzetliydi.

Ertesi gün bu sefer Sicilya’yı ortadan geçip Katanya’ya geçecektim. Yolda Aggrigento’ya, daha doğrusu Tapınaklar Vadisine uğrayacaktım. Tapınaklar Vadisi, Aggrigento’nun yakınında. Aggrigento ise, Sicilya’nın alt ucundaki kenarında bir şehir, denize yakın ama elbette, Sicilya tarzına uygun olarak deniz kenarındaki dağın tepesinde. Tepeye çıkmadım, Tapınaklar Vadisini gezdim ama Türkiye’den gelen biri için anlamlı bir yer değildi bence. Yunan tapınakları topluluğu… Çoğundan pek bir şey kalmamış geriye ve çok daha mükemmelleri Türkiye’de bulunmakta.

Yolda Outlet AVM vardı, uğradım; ünlü bir sürü marka vardı. 500 Euroluk bir gömleğin 400 Euroya satılmasını ucuzluk olarak görüyorsanız uğrayın. Burada benim payıma kahve düştü.

Son Söz

Sekiz gün Sicilya için yeterli olmadı ama genel bir fikir almış oldum. Özellikle gezip dolaşma amacına deniz tatilini de katacaksanız burada geçireceğiniz süreyi daha uzun tutmanızda fayda var. Sicilya’ya gitmek için ilkbaharın son ayları ve sonbaharın ilk aylarını tercih etmeniz iyi olur. Sicilya’ya geldiğinizde yüzünüze çarpacak olan köhneliğe aldırmayın, altında görkemli bir geçmiş ve ince bir estetik yatıyor. Ancak gezinizin amacı deniz tatili ise (gezdiğim yerler arasında) Taormina veya Cefalu’yu seçin; tarihi ve sanat eserleri gezmek istiyorsanız Palermo tek tercih. Ancak Noto, Messina, Trapani’de kayıtsız kalınamayacak yerler. Bunun yanında pizza, makarna, şarap ve daha bir sürü Sicilya lezzeti eşlik edecek gezinize. Portakal-limon ağaçları, kaktüsler, çiçekler arasında… Tercih sizin…

Sicilya Gezi Rehberi I – Doğu Kıyısı                            yazımda Sicilya gezisinin birinci bölümünü okuyabilirsiniz.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here