Azerbaycan’ın en büyük şehri ve başkenti Bakü, batı Asya ve Kafkasya’nın tarihi, kültürel ve iş merkezi konumundadır. Hazar Denizi kıyısındaki ‘Rüzgarlı Şehir’ yeniyle eskinin, zenginlikle yoksulluğun, modernizmle muhafazakarlığın harmanlandığı, halkının da bir o kadar yardımsever ve hoşgörülü olduğu bir yer. 

Tarihi İpek Yolu üzerindeki Bakü’de şehir olarak yerleşim M.S 5.yy’a gitmektedir. 11. yüzyılda Şirvanşahlar zamanında başkent yapılmış. Moğol işgalinden sonra 16.yy’da Akkoyunlular ve Karakoyunlular yönetiminde kalmıştır. Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra Safaviler Hanedanlığı ile İran şahlığı tarafından  yönetilmiş. 19. yüzyıl başında Rusya tarafından alınmış ve 1920 yılında da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri arasında yer alan  Azerbaycan’ın başkenti olmuş. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkenti olmuştur. 

Bakü’nün tarih boyunca sahip olduğu önemin asıl nedeni ülkedeki petrol kaynakları ve petrol işleme sanayi. Bakü’deki petrolün varlığı 8. yüzyıldan beri bilinmekteymiş ve 15. yüzyılda sığ kuyulardan petrol çıkarılmasına başlanmış. 20.yy’ın sonunda da Bakü petrol ihracında dünya liderliğine soyunmuştur. Petrol ihracatçısı ülke olarak Bakü diğer petrol zengini Körfez ülkelerine benzetilmektedir. Ancak Bakü tarihi, doğal güzelliği olan ve kültür sanat alanında gelişmiş bir ülke. 

Nüfusu 4 milyona yaklaşan Bakü’de üç ayrı mimari yapı bulunmakta. Tarihi yerleri yani İçerişeher, Sovyetler döneminde inşa edilen bölgeyi ve gökdelenlerin istila ettiği modern Bakü kısmını iç içe görmek mümkün. 

Kültür ve eğitim merkezi olan Bakü’de birçok üniversitenin yanı sıra müzik ve sanat alanına da önem verilmiş. Azerbaycan’ın eski müziği olan Mugam için bir müze açılmış. Azerbaycan Devlet Filarmonisi ülkenin ulusal filarmoni orkestrası olup klasik batı müziğinin yanı sıra Azerbaycan müziğinden de eserler sunmakta. 2012 yılı Eurovision Şarkı Yarışması Bakü’de gerçekleştirildiğinden 25.000 kişilik çok büyük bir müzik arenası Kristal Salon inşa edilmiş. Azerbaycan Güzel Sanatlar Müzesi’nde ise Azerbaycan, Avrupa, Rusya ve Doğu sanatına ilişkin sanat eserleri sergilenmekte. Müzenin zengin koleksiyonunda tablolar, gravürler ve heykeller bulunmakta.

Niçin Bakü

  • Baku Türk vatandaşları için vizesiz ve sadece kimlik ile gidilebilecek bir ülke. Vizesiz 90 gün kalınabiliyor. 
  • Geniş, planlı, düzenli caddelerin arasında Rusların döneminden kalan tarihi binaları ile estetik bir batı şehri.
  • Turistler için Bakü merkezde ve çevresinde gezilecek görülecek çok yer var. Tarihi yerler, müzeler, sanat galerileri, opera, bale, tiyatroları ile çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Sadece sokaklarda, Hazar Denizi kıyısında yemyeşil parklarda dolaşarak da şehrin keyfini çıkartabilirsiniz.
  • Restoranlar, kafeler çok sayıda. Restoranların çoğunda canlı Azeri ve Türk müziği eşliğinde, Azerbaycan mutfağının lezzetlerini tadabiliyorsunuz. Zengin mutfağında et, tavuk, kebap çeşitleri bol.
  • Azerbaycan parası Manat Türk Lirasına göre daha değerli ancak halkın yaşam gücü çok yüksek olmadığından fiyatlar Avrupa ülkelerinde tatil yapmaya göre bizim için daha uygun fiyatlı.
  • Halkı çok sıcakkanlı, hele Türk olduğunuzu duyunca her türlü yardımı yapıyorlar. Türk olarak kendinizi çok iyi ağırlanıyor hissettiriyor karşılaştığınız kişiler.
  • Dil sorunu yok her yerde Türkçe konuşabiliyorsunuz.
  • Ulaşım kolay, birçok şehirden 2,5-3 saat arasında   direk uçulabiliyor Bakü’ye.
  • Güvenli bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. 

Ulaşım

Azerbaycan başkenti Bakü’ye, Türkiye’de birden çok şehirden direk uçuş bulunmaktadır. THY, Pegasus Havayolları’nın yanı sıra son yıllarda Azerbaycan Havayolları da uçuş sayısını arttırmıştır. İstanbul her iki havaalanından, Ankara, İzmir, Antalya, Gaziantep, Samsun, Adana, Trabzon, Kayseri şimdilik direk uçuşlar yapılan şehirler arasında. 

Bakü Haydar Aliyev Uluslararası Havaalanı Kafkasya’nın en büyük ve işlek havaalanıdır. Kuzey ve güney iki terminali tamamen camlarla kaplı gösterişli bir havaalanı karşılıyor gelenleri. Terminal 1’e diğer ülkelerin uçakları inerken, Azerbaycan’ın kendi havayollarının uçakları 2 no’lu terminale inmekte. 

Şehre 20 km uzaklıktaki havaalanından şehir merkezine ulaşımın en ekonomik aracı otobüsler. Sabah 6.00’dan akşam 22.00’ye kadar her yarım saatte bir kalkan otobüsler gece saat başı hareket etmektedir. Otobüse binmek için havaalanındaki kiosklardan Bakü Şehir Kartı almak gerekiyor. Otobüs ücreti 1,5 Manat.

Havaalanı çok uzak olmadığından taksi de bir seçenek. Havaalanı çıkışında taksiler karşılıyor, merkeze 30 Manat civarında tutmakta. Taksi için ekonomik olan yaygın kullanılan Bold uygulaması ile taksi çağırmak. Bold ile yarı fiyatından daha az ücret ödeniyor. Şehir içinde de Bold kullanmak uygun olacağından havaalanında kullanmaya başlamak en iyisi. Biz havaalanından otele transfer almıştık, şehir merkezindeki otelimiz için 30 Manat ödedik, dönüşte Bold uygulamasından çağırdığımız taksiye 12 Manat ödedik.

Bakü şehir içinde birçok yeri yürüyerek dolaşabilirsiniz. Ayrıca toplu ulaşım çok gelişmiş ve ucuz, metro, minibüs ve otobüsle tüm şehir gezilebiliyor. 

Gezelim Görelim

Gezmeye şehrin her yerinden görünen, Azerbaycan’ın ilk gökdelenleri arasında yer alan Ateş Kuleleri ile başlayalım.

Alev Kuleleri, 190 metre yüksekliğinde 3 farklı binadan oluşan yapılar grubu. Otel kulesi, konut kulesi ve ofis kulelerinin ortasında alışveriş merkezi yer alıyor. Gün ışığında diğer çok katlı binalardan farklı gözükmese de kulelerin güzelliği hava kararınca ortaya çıkıyor. Işık oyunlarıyla tam bir görsel şov başlıyor. 

Alev Kulelerinin tam karşısındaki Şehitler Meydanı ve Şehitlik Camisi bulunuyor.

Şehitler Anıtı‘nda (Şehitler Hıyabanı) etkileyici bir manzarayla karşılaştım. Burası 1918 yılında savaşlarda şehit düşmüş Azerbaycanlı ve Türk askerlerinin gömüldükleri bir yermiş. Sovyet döneminde 1924-1990 yıllarında bu mezarlık kaldırılmış ve yerine Dağüstü Park (eğlence merkezi) yapılmış.

1990 yılında Sovyet-Rus askeri birliklerinin Bakü’de sivil ahaliye karşı yapmış oldukları toplu 20 Ocak katliamından sonra arazi yeniden Şehitler Hıyabanı olarak düzenlenmiş ve Ocak katliamı şehitleri de oraya gömülmüş. Hıyabanda bunlardan başka, Karabağ Savaşı şehitlerinin bir kısmı da defnedilmiş. Şehitler Hıyabanı’ndan füniküler ile  doğrudan sahile inilebilmekte.

Bakü’nün bir zamanlar dünyanın en büyük bayrağı olan Bayrak Meydanı da sahilde. Meydandaki  bayrağın direğinin yüksekliği 162 metre, kaidesi 220 ton. Daha önce direğe asılı olan bayrağın toplam alanı 2450 metrekare, kütlesi ise yaklaşık 350 kilogram imiş. Bayrak Meydanı’nda bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin arması, devlet marşının metni ve ülke haritası altın kaplı bronzdan hazırlanmış. Bu yükseklikle bayrak direği 2010 yılında Guinness Dünya Rekorları arasına girmiş. Ancak, 2011 yılında Tacikistan, yüksekliği 165 metre olan bayrak direği yapmış ve böylece bu unvan Tacikistan’a geçmiş. Bu arada bayrak direğinden bayrak kaldırılmış, 2026 yılında alanın yeniden düzenlenmesi planlanmış. 

Bakü gezimize tarihi şehir ile devam ediyoruz. İçeri şehrin metro istasyonu yanındaki girişinde karşımıza çıkan bir heykel ile başlayacağız. Yapılışı yakın tarih olsa da özgün sanatsal bir formu ile benzersiz bir heykel. 

Aliağa Vahid Heykeli

Aliağa Vahid Azerbaycan’ın gazel ve satirik şiir ustası, Bakü doğumlu ünlü şairleri. Fuzuli’nin yolundan giden şair için özgün bir heykel çalışması üç ünlü heykeltraş tarafından 1990 yılında yapılmış. Ağaç-portre tarzında yapılan heykelin formu, Aliağa Vahid’in ‘Ben kendimim, Ulu Füzulümüzün emaneti’gazelinin ünlü beyitinden kaynaklanmaktadır. 

Heykelde Vahid’in başı kök salıyor ve bir ağaç gibi büyüyor. Heykelin üzerinde farklı bölümler bulunuyor. Vahid’in düğünü, cenazesi, cenaze sonrası ağlayan kadınlar, Vahid’in gazel okuyan arkadaşları, Azerbaycan milli müzik aleti mugam üçlüsü başının sol tarafında kulağının yanında yer alıyor. İçeri Şehir girişindeki bu heykel özgün formu ile dikkati çekiyor.

İçerişehir (Eski Şehir)

İçerişehir, Bakü’nün, aynı zamanda doğunun en eski tarihi merkezlerinden biri. Kale bölgesi bronz döneminde yerleşim alanı olmuş. İçerişehre halk arasında Kale de denmekteymiş. Hazar Denizi’nin kıyısında, tepe üzerinde yapılmış. Yerleşim merkezi yüksekliği 8-10 metre, genişliği 3,5 metre olan yüksek duvarlarla çevrelenmiş, 22 hektarlık bir alanı kapsamakta. Üçlü surlar, Kız Kalesi ve diğer binalarla beraber şehir bir savunma kalesi görünümünde. Şehrin yapı planı askeri üstünlük ve savaş taktiği düşünüldüğünde sanki gerçek bir labirente benzemekte.

İçerişehir’deki üç anıt (Şirvanşahlar Sarayı, Kız Kulesi, Muhammed Cami) ülkenin en önemli eserleri arasında. 2000 yılında Kız Kalesi ve Şirvanşahlar Sarayı UNESCO Dünya Kültürel Miras listesine alınmış.

İçerişeher’de en önemli eser Şirvanşahlar Sarayı‘. Sarayın giriş ücreti 10 Manat. Saray 9. yüzyıl ve 16. yüzyıllar arasında Şirvan Devleti’nin hükümdarlarına ev sahipliği yapmış. Şirvanşahlar Sarayı, 15. yüzyılda Bakü’nün ekonomik ve siyasi öneminin artması sonucunda Şirvanşahlar şahı İbrahim Halilullah’ın döneminde yapılmış. Halilullah sarayını Şamahı’dan Hazar Denizi’nde önemli bir liman kenti ve yenilmez kale olan Bakü’ye aktarmış.

Sarayın tümü aynı zamanda inşa edilmemiş. Rölyefe göre inşası, üç düzeyde yükseltilen birkaç yapıdan oluşuyormuş. Sarayın ana binası 1420’lerde, türbeler 1435’de, Minareli Şah Cami 1441’de, Divanhane ve Seyyid Yahya Bakuvi Türbesi 1450’lerde yapılmış. Sarayın doğusunda Murad kapıları (1585), avdan ve hamam kalıntıları yer alıyor. 1964 yılında Şirvanşahlar Sarayı müze ilan edilerek devlet korumasına alınmış ve UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine 2000 yılında girmiş.

Kusursuz oymaları ve pencereleri ile keskin hatlara sahip olan saray, kocaman, etkileyici ve muhteşem gözüküyor. Saray kompleksinin içinde, pek çok kapı, cami, hamam ve anıt görülebiliyor. Saray, yakın doğunun en görkemli mimari eserlerinden birisi olarak kabul edilmekteymiş.

Şah Camisi iki ibadet salonundan oluşuyor. Birisi şah ve diğer saray erkanı için diğeri kadınlar için ayrılmış.

Bu komplekste Seyit Yahya Bakuvi’nin Türbesi bulunuyor. Seyit Yahya I. Halilullah döneminde yaşamış bir alimmiş. Mistik – sufi karakterler taşıyan yaklaşık 30 eseri bugünlere kadar gelebilmiş. Şirvanşahlara ait mezarları da bu bölgede görebiliyorsunuz.

Hamam ise 15. yüzyılda yapılmış ve burada kullanılan su yeraltı kaynaklarından sağlanmış. Zamanında hamamın içi ve dışı seramiklerle süslenmiş, şimdilerde pek bir şey kalmamış.

Yürüyerek Kız Kulesi’nin önüne geldim. Giriş için 10 Manat ödeyerek yukarı tırmanmaya başladım. Her katta değişik sergiler vardı, çıkılmasa da olurmuş diye düşündüm. Zaten son kata kadar çıkılmasına izin verilmiyor, sadece 5 kat çıkabiliyorsunuz. Dışarıdan görüntüsü daha etkileyici.

Abşeron’un kulelerinden en büyüğü ve haşmetlisi olduğu belirtilen Kız Kulesinin eşsiz ve doğuda benzeri olmayan bir sanat yapısı olduğu ifade ediliyor. Kız Kulesi 12. yüzyılda mimar Masud ibn Davut tarafından inşa edilmiş. Kulenin kapısının üzerinde büyük bir taşa Kufi hatla yazılmış bir kitabe bulunmakta. Burada “Davud’un oğlu, Mesud’un kulesi” sözleri yazılmış. Bu kitabe kalenin 15. yüzyılın birinci yarısında Selçuk Sultanı Mesut tarafından yapıldığını akla getiriyormuş.

Kız Kulesi hakkında çeşitli efsaneler var. Efsaneye göre, kralın çok güzel bir kızı varmış, kral kendi öz kızına aşık olmuş ve onunla evlenmek istemiş. Bu düğünü ertelemek isteyen kızcağız babasından büyük bir kule inşa ettirmesini istemiş. Kule tamamlanınca kız kuleye çıkmış ve kendini Hazar Denizi’nin sularına bırakmış.

Afrasiyab Badalbeyli tarafından bestelenen ve Azerbaycan’ın ilk bale gösterisi olan Qız Qalası baleti (1940) bu efsaneyi farklı bir şekilde işliyormuş. Bu yorumlama bana daha mantıklı geldi. Savaştan dönen kral karısının bir oğul yerine bir kız doğurduğunu öğrenmiş ve buna çok öfkelenerek kızının öldürülmesini emretmiş. Ancak kızın dadısı bebeği kaçırmayı başarmış ve onu gizli bir yerde büyütmüş. Bu bebek 17 yıl sonra çok güzel bir kız olmuş. Kızı olduğunu bilmeyen kral bir gün kızı görmüş ve onunla evlenmek istemiş. Kız nişanlı olduğundan onu kaçırarak bu yüksek kuleye kapatmış. Kızın nişanlısı peşlerinden gelerek kralı öldürmüş ve kızı kurtarmak için kuleye gitmiş. Kulenin merdivenlerinde ayak sesleri duyan kız, kralın geldiğini düşünerek kulenin tepesinden kendini atmış. Ne acı bir son!

Yüksekliği 28 metre, çapı 16-16,5 metre, duvarlarının kalınlığı dip tarafta 5 metre, yukarı tarafta ise 4 metre olan Kız Kulesi silindir biçimli asıl kaleden ve güney taraftan ona birleşmiş olan büyük destek duvardan oluşmakta. Bu yapının hangi amaçla kullanıldığı henüz tespit edilememiş. Sekiz kata ayrılan kulenin her katı taş tavanlı ve kubbeli yapılmış. Bu katlar duvar içine inşa edilmiş taş merdiven aracılığıyla birbirine bağlanmış.

Çıkılmasına izin verilen açık alanda çektiğim şehir manzarasını da paylaşmadan olmaz.

Dikdörtgen kalenin içi de sanat galeri olarak düzenlenmiş. Bu kalenin içinde de sergiler bulunuyordu.

Buradan yürümeye devam edince Gosha Gala yani İkiz Kapıya geldim.

İkiz kapıların yakınında iki cami bulunuyor. Biri 1078-1079 tarihinde yaptırılan Muhammed Camisi.

Daha sonra sokaklarda gezinirken minaresi restore edilen ve 1899 yılında yaptırılan Cuma Camisi karşıma çıktı.

Minyatür Kitap Müzesi

Dünya’nın ilk ve tek Minyatür Kitap Müzesi’nde 66 ülkeden kitaplar sergileniyor. Sadece 7,5 cm’den küçük olan kitapların minyatür kabul edildiği müze, Guinness Rekorlar Kitabına girmiş. Müze Azerbaycan’ın meşhur ressamlarından Tahir Salahov’un kız kardeşi Filolog Zarife Salahova’nın gittiği her ülkeden minyatür kitap toplamasıyla başlamış. Salahova, hem kendi imkanlarıyla hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı’nın desteği ile 25 yılda topladığı 6 binden fazla kitabı içeren koleksiyonunu en sonunda bir müzeye dönüştürmüş. Müzenin en küçük kitabı 0,75×0,75 milimetre ebadındaki “Dört Mevsim Çiçekleri” adındaki kitap. 22 sayfalık bu kitabı ancak özel mikroskopla okumak mümkün. Müzedeki bir diğer özel kitap ise minyatür Kuran-ı Kerim. Polonyalı bir Katolik olan Mihali Şorç isimli kitapsever, Suudi Arabistan’da 1672 yılında büyük şekilde basılan Kuran-ı Kerim’in orijinalinden 19. yüzyılda basit bir makine kullanarak minyatürlerini çıkarmış. Polonyalı Şorç bu Kuran-ı Kerimleri korumak için demirden bir muhafaza yapmış ve üzerine de bir büyüteç yerleştirmiş. Zarife Salahova, minyatür Kuran-ı Kerim’le ilgili , “Bu Kuran-ı Kerim’i de bana yaşlı bir kadın hediye etti. Kadın bu Kur’an-ı Kerimi bana verdiğinde, bu kitabın yüzyıldan fazla onların ailelerinde bulunduğunu, nesilden nesile geçtiğini söyledi’ diye açıklamış kuranın kaynağını.

Girişin ücretsiz olduğu bu müzede, hediyelik bölümünden minyatür kitap satın alınabiliyor. Müze’de Zarife Salahova ile tanışmak da mümkün.

Minyatür Kitap Müzesi ile birlikte İçeri Şehir’de en önemli tarihi yapılarını görmüş oldum 

Tarihi bölge günümüzde yerleşim alanı olarak da kullanılmakta, 1300 aile yaşıyormuş. Binaların çoğu otel, restoran kafeye dönüştürülmüş. Artık eski şehirde sokak aralarında serbest dolaşma zamanı gelmişti. 

İçerişehir’e ara bir yoldan giderken önünde değişik heykellerin bulunduğu bir hamam gördüm. Binanın önünde fotoğraf çekerken Türk olduğumu anlayan polisler halen kullanılan hamamın iç kısmına girmek için bana izin verdiler. Taze Bey Hamamı 1886 yılında inşa edilmiş. İçindeki ve dışındaki heykeller ve tablolarla hamamdan çok müzeyi ve sanat galerisini andırıyor. Burada, Atatürk’ün bir portresini görmek çok şaşırtıcı ve gurur verici oldu.

İçeri şehir Bakü’ye gelenlerin öncelikle ziyaret ettiği bölge.  Bu eski şehirde saraylar, camiler, müzeler, hamamlar, sanat galerini gezdikten sonra restoranlarında, kafelerinde oturulabilir. . Bu tarihi dokuda en az yarım gün, hatta tüm gün geçirilebilir. 

Halı Müzesi

İçerişeher’den sahile  açılan kapıdan çıkarak Halı Müzesi’ne ulaşılabiliyor. 

Halı müzesi binası katlanmış halı şeklinde tasarlanmış. Azerbaycan halıları köklü bir geçmişe sahip, ve dünyanın ilk halı müzesi Bakü’de 1967 yılında açılmış. Yeni tasarımlı şimdiki yerine 2019 yılında taşınmış. Müze kolleksiyonunda halı ve kilim sanatının en güzel örneklerini görebilirsiniz. Bu müze kolleksiyonu UNESCO’nun somut olmayan kültürel miras listesinde yerini almış. 

Çok eski halıları ve kilimleri, yöresel kıyafetleri giriş katı dışındaki 2 kata çok güzel bir şekilde yerleştirmişlerdi. Halılar ve kilimler çok güzeldi ama beni etkileyen her kata yerleştirilen halı tezgahlarında canlı olarak halı dokunmasıydı. Rehberli gelen bir grup halı dokunuşunu izlerken rehber dokuyucudan daha yavaş hareketlerle ilmekleri atmasını istedi. O kadar hızlı hareketleri vardı ki takip etmek imkansızdı. Elleri artık makine gibi hareket ediyordu.

Hazar Denizi kıyısında çevre düzenlemeleri ile çok güzel bir park yapılmış. Burada uzun yürüyüşler yapabiliyorsunuz, çocuklar için oyun parkları,  kafeler, restoranlar ve alışveriş merkezleri var, müze var, opera binası var, yani varoğlu var. 

Haydar Aliyev Kültür Merkezi

Baku’nün ikonik yapısı  Haydar Aliyev Kültür Merkezi görülmesi gereken yerler arasında yer almaktadır. 1991 yılına kadar şehrin mimari yapısına 19. yy’da yapılan Sovyet yapıları damgasını vurmuştu. Azerbaycan 1991 yılında Sovyetler Birliği’nden ayrılıp, bağımsızlığını kazandıktan sonra şehrin mimari yapısını da değiştirip modern bir şehir kimliği kazandırmaya çalışmak için yatırımlar yaptı. Bu tür yatırımlar içinde en çok dikkati çeken çalışma Haydar Aliyev Kültür Merkezi sayılabilir. Sıra dışı, modern, futuristik bir mimari ile post modern bir yapı ortaya çıkmıştır. Modern mimari ve teknoloji birleştirilerek Hazar Denizi’nin dalga formu ve akışkan bir tasarım yaratılmış.

Gerek dış cephesi, gerek iç tasarımı ile derin anlam ve sembollere sahip bina kültürel etkinlikler ve sanatsal gösterimlerin merkezidir. Merkez ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanmıştır. Bina 2013 yılında hizmete açılmıştır.

Üç ana bölüme ayrılan binanın ilk bölümünde Haydar Aliyev’in yaşamını anlatan bir müze de bulunmakta.  İkinci bölümünde sergi salonlarında kalıcı ve geçici sergiler bulunmaktadır. Üçüncü bölümde ise  konser salonları, sergi salonları tiyatro sahneleri, kütüphane ve toplantı salonlar yer almakta.

Bu özgün merkezin önünde I love you Baku yazısının önünde fotoğraflarımızı çektirerek, sanat, kültür yolculuğumuza başlıyoruz. 

Biz Aliyev Müzesi bölümüne girmeden kalıcı ve geçici sergiler bölümüne yöneldik. Bakü’nün  en önemli yapılarının minyatür  maketlerini, Türk dünyasının çok çeşitli çalgı aletlerini, resim gibi dokunmuş harika halılarını, kuklalarını ve geçici sergilerini dolaştık. Merkez hem tarihi, hem modern bir sanat yolculuğuna çıkartıyor ziyaretçileri. Gerek binanın iç tasarımı, gerek sergi salonlarının düzenlemeleri sarıp sarmalıyor gelenleri. Bir saatte hızlı gezip çıkarız diye düşündüğümüz merkezden ancak 2,5 saatte ayrılabildik. 

Merkezin giriş ücreti 15 Manat, ayrı bir bölümde sergilenen klasik arabaları görmek isteyen meraklılar 10 Manat ek bir ücret ödüyorlar.

Bakü Çevre Gezisi

Bakü merkezinde turistik yerlerin çoğu  iki veya üç günde gezilebilir.  Bakü şehir merkezi dışındaki yerler için günlük turlar düzenlenmekte. Bu turlar içerisinde bizim aldığımız turla milattan öncesine uzanan tarihi Gobustan’da ilk uygarlıkların izlerinin yanında çok değişik bölgeleri dolaştık. Bakü gezisine çıkanların bu bir günlük turu almalarını öneriyorum. Birçok tur şirketinden alınabildiği gibi, özellikle içeri şehirde gezerken genç çocuklar çevrenizde bu turu tanıtmak için dolaşıyorlar. Biz ilk gün İçeri Şehri gezmeyi ikinci gün de bu turu almayı planladığımız için ilk günden turumuzu aldık. Tur fiyatı iki şekilde 100 manat civarındaki turda öğle yemeği ve gezilecek yerlerin giriş ücretleri dahil. İkinci fiyat 55 manat, yemek ve giriş ücretleri yok. Biz her şeyi kapsayan turu aldık ve rahat ettik.  

Turumuzda ilk durağımız ülkenin can damarı petrol kuyularının en eskisi, ilk açılan tarihi petrol kuyuları ile başlıyoruz. 1846 yılında açılan petrol kuyusu halen petrol çıkartmaya devam ediyor. Günümüzde kullanılan petrol kuyuları da yol boyunca bize eşlik etti. 

İkinci gezi noktamız olan Gobustan’ın girişinde bölgede çıkarılan bazı eserlerin sergilendiği ve Gobustan bölgesinin tanıtımının yapıldığı Gobustan Rock Art Cultural Landscape Müzesi’ni gezdik. Müzede sergilenen buluntular çok ilginçti.

Bakü’ye 64 km uzaklıktaki Gobustan’da antik mağaralar, kalıntılar, çamur volkanları ve grizu kayası oluşumları bulunuyor. Gobustan’ın adı kobu (çamur volkanlarının oluşturduğu kuru dereler) kelimesinden gelmekte. Gobustan ilgili literatürde “kobular ve oyuklar memleketi” olarak açıklanıyor. Bölgedeki dağlar Büyüktaş, Küçüktaş, Jıngırdağ ve Yazılı Tepe 1966 yılında devletin koruması altına alınmış. Çok eski kaya oymalarının ve resimlerinin çokluğu ve kalitesi nedeniyle bu bölge “olağanüstü evrensel değer” olarak kabul edilerek UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Gobustan’da burada yaşayan ilk insanların kültürünü yansıtan 35.000 yıl öncesine dayanan 6 binden fazla eski resim bulunmuş. Bunlar yarı çöl sayılabilecek bir alanda üç kayalık platoda bulunmakta. Ayrıca eski yerleşim birimlerinde 20 mağara, 40 kurgan tipi mezar ve 100 binden fazla kültür eşyası tespit edilmiş. En eski resimlerin Mezozoik zamana ait olduğu düşünülmekteymiş.

Müzeden daha ilginç ve etkileyici olanı açık alanda, kayalıklardaki resimlerdi. Bu resimler gerçekten inanılmaz! Mutlaka gidip görmelisiniz. Çok zaman geçtiği için izler belli belirsiz olduğundan arkeologlar zarar vermeden resimleri biraz belirgin hale getirmişler. Gobustan’daki bu kaya oymaları ve resimleri tarih öncesi dönemlerdeki avcılık, yaşam, hayvanlar ve bitki örtüsü hakkında önemli bilgiler veriyor. 

Kayalara genellikle kadın ve erkek ile keçi, öküz, maral, ceylan ve arslan gibi hayvanlar resimler çizilmiş. Kayalar üzerine kazınmış içlerinde insan olan kayıklar, 2 tekerleği olan arabalar, yılan, balık, kertenkele resimleri av, savaş, tarım, ibadet ve oyun oynama sahnelerini yansıtıyormuş. Resimler işleme tekniği, ölçü ve kompozisyon farklılıkları itibarıyla yapıldıkları yıllara göre değişiklik gösteriyormuş. Mesela daha eski resimlerde siluet tarzında ve büyük ölçekte resimlere rastlanırken daha sonraları resimler daha belirginleşip ölçeği küçülmüş.

Kayalıkların arasında yürürken bir kıpırtı oldu ve rehberimiz bir yılanın geçtiğini söyledi. Bölgede kurt, vahşi fare, kaplumbağa gibi hayvanlara rastlanabiliyormuş. Bölge denize çok yakın ve ufukta deniz görülebiliyor. Kazılarda elde edilen bulgulara göre bir zamanlar deniz suyu kayalıkların çok yakınına kadar geliyormuş. 

40 bin yıllık tarihi olan bir yeri gezmek, yürüdüğüm bu topraklarda bir zamanlar ilk insanların yaşadığını bilmek tuhaf bir duygu veriyor.

Çamur Volkanları

Fışkıran çamur öbeklerine çok fazla yaklaşmadan fotoğraflarını çektim. Hiç beklemediğiniz bir anda gazla birlikte çamur yükseliyor ve çok hoş bir görüntüsü oluyordu. Kısa bir mesafe yürüyerek yakındaki çok büyük olan krater havuzuna doğru yürüdük. Rehber buranın çok derin ve tehlikeli olduğunu söyledi.

Ateşgah

Bakü’ye 30 km mesafede bulunan Ateşgah, dünyadaki 3 Mecusi Tapınağından biri olup Azerbaycan’daki en ilginç tarihi yapılardan. “Ateşgah” sözcüğü ateş mabedi anlamına geliyor.

İslam öncesi dönemde İpek Yolu üzerinde olan bu bölgede ateş görülmesi nedeniyle ateşperest Hintliler tarafından yapılmış eski bir tapınak olduğu söylenmekte.

Hücreler ve mabed 12-19. yüzyıllar boyunca çeşitli dönemlerde inşa edilmiş. Merkezi secdegahı ise 1810 yılında tacir Kançanagaran tarafından yaptırılmış. Bazı bölümler, Bakü’de yaşayan Kuzey Hindistan’dan gelen sikhler kastına mensup olan Hint topluluğu tarafından yapılmış. Kervansaraya benzeyen yapı, kapalı beş köşe biçiminde olan ve bir zamanlar ziyaretçilere hizmet için kullanılan 24 hücreden ve bir odadan ibaret.

Tam orta yerinde hiç sönmeyen, doğalgaz ateşiyle yanan büyük bir ateş var. İran’da Yezd şehrinde gördüğüm Ateşgah’daki ateş özel odunlarla sürekli beslenen ve görevlinin özel bir şekilde giyinerek yaklaşabildiği bir ateşti. Zerdüştlere göre ateş temiz ve tanrısal sayılıyor ve insan elinin ve hatta nefesinin kirli olduğu için ateşi kirleteceğine inanılıyor. Bu nedenle ateşe odun atan görevli boydan boya beyaz bir giysi giyiyor, ellerine eldiven, başına bone ve yüzüne de burnunu kapatacak şekilde maske takıyor. Burada bu işleme de gerek kalmamış ve doğal bir ateş yüzlerce yıldır yanıp durmakta.

Ateşgah ana kapıdan geçince önce hücreleri gezdik kullanılma amacını yansıtan canlandırmalar yapılmış, hücreler çilehaneye benzeyen ibadet yerleri.

Yanardağ

Ateşgahtan sonra Yanardağ’a gittik. Bakü’nün neredeyse bütün yeraltı tabakası doğal gaz ve petrol yatağı durumunda. Burada kayalıkların arasından sızan gaz devamlı yanmakta. Bizim Olympos’da yanan ateşe benziyor.

Son durağımız Haydar Aliyev Camisi idi. Tek kelimeyle bu Cami bir “harika”.

Eski Devlet başkanı adına 1994-2013 yılları arasında inşa edilen ve 20 yılda tamamlanan Cami 2014 yılında hizmete açılmış. Şirvan-Abşeron mimari tarzıyla ve özel taşlarla inşa edilen Cami 95 metre yüksekliğe sahip. 4 Minareli Cami Dünyanın 10. ve Kafkasların en büyük camisiymiş. 

Her yer bembeyaz olduğu ve tavanlar da çok yüksek olduğundan bir sonsuzluk ve huzur hissiyatı veriyor. Buraya protokol heyetleri getiriliyormuş.

Bu arada Baku sokaklarında gezerken fotoğrafladığım bazı yerlere bakalım.

Niyazi Caddesinde bulunan Ulusal Güzel Sanatlar Müzesini Azerbaycan’ın en büyük sanat müzesi. Müze 1936 yılında kurulmuş ve 1943 yılında ünlü Azeri tiyatro set tasarımcısı ve tiyatro sanatçısı Rüstem Mustafayev’in adını almış. Müzenin içindeki nadide eserlerin dışında binası da tarihi. Neoklasik tarzda 1885’de inşa edilmiş.

Haydar Aliyev Sarayı

1926 yılında yaptırılan Demiryolu Gar binası.

Üzeyir Hacıbeyli Müzik Akademisi

Azerbaycan Devlet Tiyatrosu

Devlet Filarmoni Binası

Gençlik durağında sağıma soluma bakıp çevreyi tanımaya çalışırken gözlerime inanamadım. Bakü’nün en gözde ve canlı bölgesinde karşıma “Atatürk Parkı” çıkmıştı.

Lüks mağazaların, restorantların ve kafelerin bulunduğu bölge. İğne atsanız düşmeyecek bir kalabalık vardı. Cumartesi akşamı olmasının da kalabalığın çok olmasında etkisi vardı.

Yeme-İçme

Bakü gezi rehberi zengin Azerbaycan mutfağından söz etmeden eksik kalır. Asya, Avrupa ve Orta Doğu’nun birleşim yerinde konumlanan Azerbaycan mutfağında bu bölgelerden etkilenmiş ancak özgün bir mutfak yaratılmış. Ağırlıklı, et ve hamur işlerinden oluşan geleneksel tarzda pişirilen yemekler bizim damak zevkimize tam anlamı ile hitap ediyor. 

Yemeklerin en ünlülerinden Şah Pilavı, adı gibi geleneksel yemeklerin şahı. Dovga çorbası mutlaka tadılmalı, bizim yoğurt çorbası benzeri sütle yapılan çorba. Dushbara daha iri mantı benzeri içi et ile doldurulmuş hamur işi. Dolma, yaprak ve lahana sarması benzer. Çeşit çeşit kebaplar, saç kebaplar, şiş kebaplar, tavuk çeşitleri de tadılmalı. Tavukları bizim market tavuklarının çok ötesinde bir lezzete sahip. Yemekler hem zengin içerikli, uygun baharatlar ile tatlandırılmış, diğer yandan midenizi şişirmeyen hafif yiyecekler. Azerbaycan baklavası parmak yalatan cinsten. 

Azerbaycan mutfağının ününü bildiğimiz için biz de özellikle isim yapmış restoranlarında tatmak istedik. Öncelikle en ünlü restoranlar arasında Şirvanşah Müze Restorandan söz edeceğim. Tarihi bir hamam üç katlı restorana dönüştürülmüş. Her köşede yer alan antika eşyalar, objeler ile bir etnografya müzesinde yemekte gibisiniz.  Canlı müzik ve dans gösterilerinin olduğu restoranda mutlaka önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.  Şah pilavımızı bu restoranda yerel Azerbaycan şarabı ile yedik.

Şah pilavı içi et, badem, kayısı ve erik kurusu ile zenginleştirilmiş pirinç bir hamura sarılarak en az bir buçuk saat pişiriliyor. 

Bir diğer restoran Şaki Qala Restoran geniş bir mekan, lezzetli çeşitler, canlı müzik ve güzel bir servis ile karşılandık restoranda. 

Bize önerilen diğer bir restoran Çanaqqala Restoran idi. Türk turistlerin de favorisi imiş. Restorana gitmek için bindiğimiz taksi bu restorana çok Türk turist getiriyorum dedi. Hem kapalı hem de geniş açık havada oturacak yerleri olan restoranın yemeklerini tadamadık. Kapalı alanda iki ayrı organizasyon olduğundan biz oturmak istemedik, bu nedenle yemekleri konusunda yorum yapamıyorum.

Bakü’de gece hayatı da renkli. Restoranların bir kısmında canlı müzik dinlendiği gibi, gece kulüpleri de yaygın. Restoranları, kafeleri, pubları ve kulüpleri ile en hareketli yeri Fevvareler (Fıskıyeler) Meydanı. Birçok ana cadde bu meydana çıkıyor. Gündüz de gece de çok hareketli. Biz de son gecemizde bu meydanda Kafe Araz’ı seçtik. Yine canlı müzik eşliğinde lezzetli et yemeklerini denedik. Özellikle saç kavurmasını çok beğendik. Yemeğin yanında yerel meyvelerinden yaptıkları komposto şeklinde meyve sularını sürahi ile sofraya getiriyorlar.

Dört gün içinde denediğimiz restoranların hepsini önerebilirim. Fiyatları da Türkiye’de orta kalitede bir restoranda ödeyeceğiniz fiyatlara yakın olduğunu söyleyebilirim. Bu zengin çeşitler ve lezzetler tadılmayı hak ediyor diyebilirim.

Azerbaycan halkı için çay servisi de özel bir öneme sahip. Çay masaya porselen çaydandık içinde servis ediliyor. Çayın yanında reçel, kurabiyeler de ikram ediliyor. İnce belli bardak da her kafede bulabilirsiniz, ayrıca belirtebilirsiniz bardağınız ince belli cam bardak olmasını. Türk kahvesini de her kafede lokum eşliğinde içebilirsiniz.

Bakü’de gezemediğim yerler kaldı ama bir şehri üç-dört gün içinde tamamen gezebilmek zaten mümkün değil.

Yazdıklarımın dışında Bakü’de görülebilecek diğer yerleri sıralarsak: Taza Pir Cami, Nizami Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Hayvanat Bahçesi, Rus Kilisesi, Nariman Narimanov Evi Müzesi, El Yazmaları Müzesi, Tagiyev Tarih Müzesi, Aleksander Nevski Rus Ortodoks Katedrali, Bibi Heybet Cami, Mirzabekov Apartmanı, Antika Eşya Müzesi, Modern Sanat Müzesi, Etnoğrafya Müzesi, Ermeni Kilisesi.

Son Söz

Bakü gezdiğim diğer Azerbaycan şehirlerine göre daha karmaşık ve hareketli bir şehir. Deniz olması büyük bir avantaj ve bu nedenle turizmi de bir hayli canlı geçiyor. Şeki ve Gence gibi başkent Baku’de  görülmeye değer.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here