Sofya Bulgaristan’ın başkenti ve en büyük şehri. Roma, Bizans, Osmanlı, Rusya ve Avrupa izlerini taşıyan tarihi mirası yanında, doğal güzelliği ve yeşil dokusu ile öncelikle görmeyi düşünebileceğimiz sınır komşumuz.

Niçin Sofya

2017 Yılı gezilerimize Şubat ayında Uzakdoğu’nun en doğusu Filipinler ve Vietnam ile başladık. Mart sonunda Avrupa’nın en batısı Portekiz ile devam ettik. Bu arada gezi haritama baktığımda en kolay ulaşabileceğimiz Balkanlar’a henüz adım atmadığımızı fark ettim. Gezgin arkadaşım Esin’in Sofya’ya gidelim önerisi ile ilk Balkan ülkemize özellikle baharda Mayıs ayında gitmeyi tercih ettik. Gezi sonrası bize bu kadar yakın olan, benzer kültür, ortak geçmiş, hem ucuz hem lezzetli Bulgar mutfağı, benzer iklimi ile öncelikle görülecek ülkeler arasında olabileceğini ve gezginlere önerebileceğimizi düşündük.

Bulgaristan Hakkında Genel Bilgi


Coğrafi Konum: Sınır komşumuz Bulgaristan doğusunda Karadeniz, güneyinde Türkiye ve Yunanistan, batısında Sırbıstan ve Makedonya yer alan bir Balkan ülkesidir.

Nüfus: Bulgaristan’ın nüfusu 2106 yılı itibariyle 7 milyon 98 bin civarında. İşin ilginç tarafı 1950 yılında nüfus 7 milyon 250 bin. Bulgaristan nüfusu artmayan, doğum oranı düşük, göç almayan, göç veren bir ülke durumunda görünüyor. Sofya 1.230.000 nüfusu ile en büyük şehri. Nüfusun % 83’ü Bulgar, % 9’u Türk, % 5 Roman, ülkede okuma yazma oranı % 98,5.

Ekonomik Durum: 1997 yılında Avrupa Birliği’ne girmiş, ancak yıllık kişi başına milli geliri 7.000 dolar olarak Birliğin ortalama gelirlerinin üçte birine sahip olarak AB’nin en fakir ülkesidir. 

Para Birimi: Para birimi Leva. Ülke Avrupa Birliğine katılmasına rağmen, para birliğine girmemiş kendi parası Leva’yı kullanıyor. Bizim orada bulunduğumuz tarihte yaklaşık olarak 1 Euro = 2 Leva  1 Leva = 2 TL civarındaydı.

Kısa Tarihi

Bulgaristan toprakları 2500 yıllık tarihi ile birçok kültüre ev sahipliği yapmış. Bölgede bir süre Roma hakimiyeti sürmüş, 6.yy’da Slavların istilası yaşanmış, Büyük Bulgaristan Krallığı 14. yy’a kadar ülkeyi yönetmiş., 13.yy’da Mogollar buralara ulaşmışlar. Osmanlı İmparatorluğu zaman zaman bu topraklara istila hareketinde bulunmuş ve 16.yy’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından ülke Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmış ve 500 yıl Osmanlı yönetiminde kalmış. 1877-1878 yılında Osmanlı Rus Savaşından sonra Bulgaristan Prensliği kurulmuş asıl 1908 yılında II.Meşrutiyet’ten sonra tam bağımsızlığını ilan etmiş. İkinci Dünya Savaşından sonra 1944 yılında Bulgaristan Varşova Paktına dahil olarak Komünist Rejime geçmiş. Günümüzün Bulgaristan Cumhuriyeti, uzun yıllar Sovyet’lerin etkisinde kalmış, 1990’lı yıllarda Komünist Sistemdeki değişiklikle beraber çok partili rejime geçmiştir.  

Ulaşım

Ulaşım için en kolayı İstanbul’dan Sofya’ya direk uçuş olabilir. İstanbul’a kadar uçup oradan trenle Sofya’ya ulaşmayı düşündük. Bu arada Şubat 2017’de İstanbul Sofya arası karşılıklı hızlı tren seferleri başlamış. Tren Halkalı Garı’ndan hareket ediyor, yolculuk yaklaşık 9 saat sürüyor, fiyatları da makul. Tren fiyat açısından uçağa göre daha cazip bir alternatif, ayrıca daha keyifli bir yolculuk olabilir. Ancak bizim için havaalanı ile tren garı arasındaki ulaşım da zaman kaybettirebilecekti. Karayolu ile ulaşım seçeneğini değerlendirirken İstanbul’dan ve Bursa’dan Sofya’ya direk otobüs seferlerinin yanı sıra İzmir’den Bulgaristan’ın Haskovo şehrine otobüs kalktığını öğrendik. İzmir’de Özikizler otobüs firması her gün saat 18.00 de otogardan otobüs kaldırıyor. Üstelik sadece 70 TL gibi çok uygun bir fiyatla. İzmir’den Bulgaristan’a otobüs yolculuğu cazip bir seçenek olarak ortaya çıktı. Çanakkale Boğazı’ndan geçerek gece saat 3.30’da Kapıkule sınır kapısına ulaştık. İlk kez kara yolu ile bir sınırı geçiyordum, korktuğum kadar sıkıntılı bir süreç olmadı, 40 dakikada tüm işlemler tamamlandı, gece olması nedeni ile araç sayısı sınırlıydı. Otobüsümüz rahat, internet bağlantısı ve bol ikramı vardı. İzmir’den hareketimizden tam 11 saat sonra sınıra yakın Haskovo Şehir Terminaline ulaştık. Bulgaristan programımıza Sofya ve Plovdiv’i aldığımız için Haskovo’da zaman geçirmeden Sofya^ya ulaşmak istedik. Terminalde 15 dakika içerisinde gelen Sofya otobüsüne bindik. Haskova Sofya arasında sık otobüs seferleri var. Yolculuğumuz 3 saat sürdü.

Sofya’da otobüs ve tren terminali yan yana ve şehir merkezine yakın. Kalacağımız apart şehir merkezine yakın olduğundan taksi ile gitmeye karar verdik. Hemen terminalden çıkışta yabancı olduğumuzu anlayan birisi yanımıza  yaklaştı ve 20 Levaya gideceğimiz yere götürebileceğini söyledi. Otelimizin yakın olduğunu bildiğimiz için başka bir taksi ile 10 Levaya pazarlık yaptık. Aslında Sofya’da taksilerde taksimetre var, yine de taksi şoförünün fazla dolaştırabileceğini düşünerek fiyat pazarlığı yaptık. Aslında taksi fiyatlarının çok daha ucuz olduğunu daha sonra anladık.

Sofya’da yollar geniş, ulaşım altyapısı çok iyi. Metro, otobüs ve sevimli tramvaylarla kolayca dolaşabiliyorsunuz.  Taksi pahalı değil, ancak sarı (yellow) taksiler güvenli. Diğer taksilerle kazıklanma ihtimaliniz bulunabiliyor. Sofya içerisinde en uzak mesafeye 10 Leva, yani 5 Euro ile gidebilirsiniz. Havaalanından şehir merkezine ulaşım da 15 Leva’yı geçmiyor. Ancak şehir içinde taksi şoförleri kısa mesafe yolcu almak istemiyor veya taksimetre açmadan daha yüksek bir fiyata pazarlık yapıyorlar. 

Bu arada biz kalacağımız yeri şehir merkezinde ayarladığımız için nerede ise her yeri yürüyerek dolaştık. Şehir içi ulaşım araçlarına ihtiyaç duymadık. Vitosha Dağı’na çıkmak için teleferiğe bineceğimiz yere kadar taksiye bindik. Onun dışında arada kısa mesafelerde taksi kullandık.

Konaklama

Konaklama seçenekleri bol, booking.com’da her fiyattan otel bulabileceğiniz gibi apartlar da uygun fiyatlı. Biz merkeze yakın her yere yürüyerek ulaşabileceğimiz  Ognian Apartments’ı tercih ettik. Dört kişi iki oda ve mutfağı olan apartman eski bir bina olmasına rağmen içerisi düzenli ve temizdi. Gecelik 40 Euro gibi uygun bir fiyattı.

Apartımıza eşyalarımızı bırakıp öğle saatinde hemen kendimizi Sofya sokaklarına attık. Gelelim Sofya’da gezilecek yerlere;

Gezilecek Yerler

Alexandre Nevsky Katedrali

Dünyadaki en eski Ortodoks Katedrallerinden biri olan Alexandre Nevsky Katedrali, Sofya’da ilk görülecek yerler arasında.  Işıl ışıl parlayan altın kubbesi ile geniş bir alandan görünüyor. Dışı da içi de haşmetli. Aynı anda 10.000 kişinin ibadet edebileceği büyüklükte. İçinde Çar Osvoboditel heykeli ve tarihi ikonlar görülmeye değer. Katedral 1877-1878 yıllarında Osmanlı Rus Savaşında ölen askerlerin anısına yapılmış. Katedralin alt katında önemli Ortodoks ikon ve eserlerin olduğu bir müze var ancak biz gezmedik.

Katedralin içinde fotoğraf çekmek yasak, ancak içerideki kalabalıktan ve görevlinin o anda bizi izlememesini fırsat bilerek fotoğraf çekebildik.

Ayasofya Kilisesi

Sofya’nın ikinci en eski   kilisesi, Ayasofya Kilisesi’nin dini merkez olarak varlığı, bölgedeki en eski uygarlık Serdica dönemine kadar gitmektedir. Tarihi mezarlığın üzerine kurulan ilk kilisenin üzerine  kat kat tapınaklar yapılmış. İlk tapınağın M.S. 311 yılında yapıldığı bilinmektedir. İlk tapınağın zemininde cennet bahçesini anlatan mozaikler bulunmuş. En son yapılan kilise M.S 6.yy’da yapılmış, beşinci tapınak olmuştur. Kilise 14. yy’da Sofya şehrine ismin vermiş. Osmanlı’nın egemenliği döneminde 16.yy’da camiye dönüştürülmüş, 1930 yılında tekrar aslı olan Ortodoks tapınağına çevrilmiştir. 

Kilisenin içindeki taş dokusu da tarihi havasını yansıtıyor. Tam anlamı ile Sofya tarihi boyunca yaşayan kilisenin   müzesini de gezmek mümkün. 

Yabancı Sanat Eserleri Müzesi  

Alexandre Nevsky Meydanı’nda hemen Katedralin arkasında yer alıyor. Sofya’ya özel ilginç bir müze. Hem geçmişten, hem günümüzden klasik, modern uzak diyarlardan, değişik ülkelerden eserlerden oluşan bir kolleksiyona sahip. Maalesef müzeyi sadece dıştan görebildik.

Sofya Üniversitesi

Parktan, Katedrale doğru yürürken karşımıza Sofya Üniversitesi binası çıktı. Büyük, güzel yapı 1888 yılında yapılmış, Üniversite Bulgaristan’ın en eski ve en önemli Üniversitesi.

Antika Pazarı

Alexandre Nevsky Katedrali’nin hemen yanında antika pazarı var. Resimler, biblolar, Sovyet döneminden kalma antika objeler yeşillikler arasında.

Antika pazarının hemen yanında, yeşillikler içerisinde değişik heykeller çevreye ayrı bir güzellik katıyor. Sofya’da bir çok meydanda, yollarda karşınıza heykeller çıkıyor. Bir kısmı Sovyet rejimine ilişkin veya tarihi anlamları var. Ayrıca bu konuda hem bilgilenip, hem yerlerini aramak lazım. Bizim bu konuya öncelik verecek zamanımız olmadığından karşımıza çıkan heykelleri görmekle yetindik.

St.Nicolas Rus Kilisesi

Sırada Sofya’nın en güzel kilisesi var.  Antika Pazarının sonundan Tsar Osvobodite sokağına inince karşınıza çıkan yüksek bir kubbe dört küçük kubbe ile çevrelenmiş. Hepsinin yuvarlakları altın ile kaplanmış. Bembeyaz kilisenin yeşil çatıları ile uyumu ayrı bir güzellik katmış kiliseye.  Kilise 1914 yılında Rus mimarlar tarafında 16.yy Rus Killiseleri tarzında yapılmış.Merdivenlerden tırmanıp hemen içeriye girdik, bu kez fotoğraf çekme teşebbüsümüz hemen görevli tarafından engellendi.

Kraliyet Sarayı ve Ulusal Sanat Müzesi

Ulusal Sanat Müzesi eski Kraliyet Sarayı’nda yer almaktadır. Müze aslında 1934 yılında açılmış ancak 1945 yılında monarşinin kaldırılmasından sonra müze bu binaya taşınmış. Müzede Bulgar sanatçılarına ait 500.000 parçadan fazla eser bulunmakta.

Sarayın arka bahçesi oldukça büyük, çok sayıda ağaç ve orijinal heykeller ile süslenmiş.

Borisova Gradina Park

Borisova Gradina Park en eski ve en ünlü parkı. İçerisinde yer alan Ariana gölü, çok sayıda heykelleri, bir şeyler içebileceğiniz kafeleri ile bu güzel alanda bir mola verebilirsiniz. Parkta ayrıca hayvanat bahçesi, stadyum yer almakta. 

Steva Nedelya Ortodoks Kilise

Şehrin tam merkezinde yer alan kilise bir tarafta tarihi Serdika şehrinin ana yoluna bakarken, diğer yanı da bugünkü ünlü, modern Vitoshi Caddesi’ne bakmaktadır. Öncelikle tahtadan yapılmış olan kilise sonradan tamamen taştan inşa edilmiştir. Kilise 1925 yılında Çar Boris III’e yapılmak istenen suikast girişimi nedeniyle bombalanmış ve 200 kişi ölmüştür. Bugünkü mimarisine 1950 yılında yapılan restorasyonla kavuşmuş. 

Kilisenin içi de gösterişli. Bu arada içeride bir düğün törenini izleme şansımız oldu.

Aziz Sofya Heykeli

Steva Nedelya Ortodoks Kilise’sinin arkasından Banyabaşı Cami’ye gitmek üzere ana caddeye adım attığımız caddenin tam ortasında çok yüksek bir heykel ile karşılaştık. Heykelleri daha çok meydanlarda, parklarda görmeye alışkınız. İşlek caddede kavşağın ortasında bu kadar yüksek bir heykeli Sofya gezisinde görmemeniz mümkün değil. Hem şehir merkezinde hem çok yüksek ve etkileyici. Önce yüksekliğinden başlayalım, 12 metrelik mermer bir kaide üzerinde, 8.80 metrelik bir heykel, beş ton ağırlığında. Sovyet döneminde yer alan Lenin heykelinin yerine 2000 yılında dikilmiş. Uzun, altın yüzlü, taçlı kadın kollarını ileriye doğru uzatmış. Bir elinde sonsuzluğu simgeleyen defne çelengi tutuyor, sol kolunda yer alan baykuş ise bilgeliği simgeliyor.

Banya Başı Cami

Banya Başı Cami, Mimar Sinan tarafından  1567 yılında yapılmış. Avrupa’nın en eski camileri arasında yer alıyor. Sofya’da  ibadete açık tek cami, bizim orada bulunduğumuz saatte oldukça kalabalıktı. Günümüzde Cami Kadı Seyfullah Efendi Cami olarak isimlendirilmiştir.

Camiye doğru yürürken tarihi Sofya Serdika’nın şehrin ortasında kalan inşaaatlar sırasında ortaya çıkan ve koruma alınan kalıntılarının arasından geçiyoruz.

Caminin karşısındaki değişik bina da Sinagog. Ne güzel bir kültür iki ayrı dinin ibadet mekanları karşı karşıya.

Sofya Tarih Müzesi

Caminin hemen arkasında yer alan tarihi, çarpıcı, estetik bina aslında 1913 yılında yapılmış bir Türk Termal Hamamı, müze bu  binada yer alıyor, 1913 yılında yapılmış. Müzede en etkileyici bölüm 19.yy ve 20.yy başında Bulgar Kraliyet ailesine ait eserler.

Ulusal Arkeoloji Müzesi

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1474 yılında yaptırılan  Cami 1893 yılında Arkeoloji Müzesine çevrilmiş. Bulgaristan’ın en eski ve en büyük camisi olması nedeni ile Büyük Cami olarak adlandırılıyor.Yazılı kaynaklara göre caminin adının Koca Mahmut Paşa Cami olduğu, çevresinin  Osmanlı stili binalarla çevrili olduğu, bölgenin adının da uzun yıllar Mahmut Paşa olarak geçtiği belirtilmektedir. Müze olarak ta Sofya için önemli bir yer, Bulgaristan tarihine ışık tutacak arkeolojik eserler yer alıyor. Görülmesi gereken müzelerden.

St.George Kilisesi

Kırmızı tuğlaları ile yuvarlak St.George dünya üzerinde  bugüne kadar korunmuş en eski kiliseler arasında. Antik Sofya Serdica şehrinin kalıntıları arasında yer almakta. Hangi tarihte yapıldığı ve amacı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre M.S. 3.yy’da Pagan tapınağı olarak yapılmış, başka bir görüşe göre ise 4.yy’da Hristiyanlığı yayma yolunda şehit olan azizler için yapılmış bir şehitlik olduğu düşünülmektedir. Kilise 16.yy’da Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti sırasında camiye çevrilmiş, 19.yy sonunda ise ülkenin bağımsızlığı kazanması sonrasında tekrar kiliseye çevrilmiş. Kilise içerisindeki freskolar görmeye değer.

Parlamento Binası

Narodno Sabranie Meydanı’nda yer alan beyaz Parlamento binası, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazandıktan sonra 1884 yılında  yapılan ilk kamu  binası.

Parlamento binasının hemen karşısında, meydanda Rusya Kralı Aleksander II’nin heykeli yer almaktadır. Heykel Kral’ın Bulgaristan’ın Osmanlı’ya karşı bağımsızlığını kazanmasında oynadığı rol nedeni ile meydanda yerini almış. Aynı meydanda lüks oteller, kafeler, restoranlar yer almakta.

Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu

Ülkenin en eski ve en büyük tiyatro salonu. Neoklasik tarzda, Viyanalı mimarlar tarafından  yapılan bina 1907 yılında hizmete açılmış.

Tiyatro önünde fıskiyeli havuzu ile ‘City Garden’ park alanında. yeşillikler içindeki bu görkemli binanın çevresi kalabalık ve hareketli.

Ulusal Kültür Sarayı

Bulgar Devletinin 1300’üncü yılı kutlamaları içinde 1981 yılında, cam, çelik ve beton kullanılarak yapılmış saray. Burada kullanılan çelik miktarı Eyfel Kulesi’nde kullanılandan daha fazlaymış. Saray çok amaçlı kullanıma açık; kongre, fuar, gösteri, konser gibi.  Şehir merkezinde yer alan Kültür Sarayı’na Vitosha Bulvarı’ndan çıkıp, bir parkın içinden geçerek kısa sürede ulaşılabiliyor.

Vitosha Bulvarı

Sofya’nın en ünlü caddesi. şehrin merkezinde, mağazalarla, restoranları, kafeleri ile bir çekim merkezi. Bu caddede baştan başa yürüyüp, bir şeyler atıştırmak en azından kahve içip, dondurma yiyerek sokakta oturmak keyifli. Bu caddeden Sofya’nın ünlü dağı Vitosha Dağı’nı da uzaktan görüyorsunuz. Tabii biz uzaktan görmekle yetinmeyip dağa çıkmaya da karar verdik.

Sofya’da son günümüzde yapılacaklar listesinde öncelikle birkaç müzeyi görmeyi istiyordum. Bir arkadaşım müze tercihinde bulununca ona katılmayı düşünmüştüm. Ancak diğer iki arkadaşım Vitosha Dağı’na teleferik ile çıkıp, Sofya’yı tepeden görmek istediklerini belirtince bu güneşli havada keyifli olacağını düşünerek birlikte dağa çıkmaya karar verdik. Merkezden taksi ile nerede ise 20 km yol giderek ve ilk kez bir takside şoföre hak ettiği parayı sadece 13 Euro ödeyerek teleferiğe ulaştık. Ayrıca kara yolu ile manzara tepesine çıkılabiliyormuş. Teleferik ile yarım saat süren keyifli bir yolculuk yaptık

Vitosha Dağı

Dağa çıkana kadar her şey güzeldi. Ancak teleferikten inince bizi sisli bir hava karşıladı, Sofya manzarasını teleferikte görmüştük, fakat tepede şehri görmek mümkün değildi. Dağ asıl kışın kayak merkezi olarak kullanılıyormuş, biz de kayak evinde birer kahve içerek yarım saat sonraki teleferik ile tekrar geri döndük.

Yeme – İçme

Sofya yemek çeşitliliği, sunumu, lezzeti açısından bize hitap ediyor. Öncelikle et yemenizi öneriyoruz. Hem çok lezzetli, hem uygun fiyatlı. Bulgaristan’da hayvancılık devlet tarafından desteklendiği için ülkemizin tersine et kolay ulaşılabilir fiyatta. 

Adını çok duyduğumuz bob çorbasını denedik, bizim etsiz ve biraz daha fazla sulu kuru fasulye çıktı. Kebap, dolma, bizim mezelere benzer mezeler, börek çeşitleri ile yemekler tam bizim damak tadımıza göre. Bu arada Bulgar peynir Kashkaval peynirini de tatmayı ve almayı unutmayalım. Bulgaristan’da içki fiyatları çok ucuz. Yerel şarapları, biraları ve Bulgar rakısı tadılabilir. Bulgar rakısı bizim rakı gibi suyla içilmiyor, anason yerine erik veya üzümle yapılan alkol derecesi oldukça yüksek bir içki. Biz rakıyı cesaret edip deneyemedik, şaraplarını beğendik.

İlk akşam yemeğimizi geleneksel müzik ve Bulgar mutfağını tadabileceğimiz özel bir restoranda yemek istedik. Mehane Bolarite bloglarda önerilen bir yer olduğu için orayı aradık.  Tüm günün yorgunluğu ile biraz aradık tam aramaktan vazgeçtiğimizde karşımıza çok ilginç bir restoran çıktı. Otobüs terminaline yakın bir yerde, değişik dekorasyonlu, Bulgar mutfağı sunan bir restoran. Hemen daldık fakat içeride çok sayıda turist vardı ve rezervasyon yaptırmamıştık. Resmini özellikle ekliyorum görmek isteyenler olabilir. Belli ki popüler bir yer. Bu arada meyhaneyi de bulamadık.

Akşam yemeğimizi otelin yakınında bir parkın içinde güzel otantik bir restoranda yedik. Mezeler, et, dil ve şarap eşliğinde güzel bir yemek oldu.

Bu arada Sofya’da Happy restoran zinciri de hem modern hem Bulgar değişik, temiz yemekler sunuyor. İki kez de orada yedik. İlk gün de Vitosha Bulvarı’nın paralelinde güzel bir et lokantasında güzel pişirilmiş biftek yedik.

Sofya’da Yapamadıklarımız

Boyana Kilisesi’ni göremedik. Şehir dışında olan Ortaçağ’dan kalan kiliseyi görmeye zamanımız kalmadı.

Sofya’da tarihi binaların içinde yer alan çok sayıda müze var. Hem binalar özel, hem müze çeşitleri güzel. Arkeoloji ve tarih müzeleri gittiğim şehirlerde görmek istediğim yerler arasındadır. Ülkenin tarihini, ruhunu oralarda hissetmeyi severim. Ayrıca Bulgar sanatçılarının eserlerini görmeyi de çok isterdim. Sofya’da iki gece kaldık tüm gün dolu dolu gezmeye çalıştık ancak müzelere zamanımız kalmadı. Bir veya iki gece daha fazla kalarak önemli müzeleri görüp, Sofya operasında bir gösteri izleyebilirdik. Ayrıca son gün aynı sokakları bir kez daha yürüyüp şehri hafızama kaydetmeyi isterdim. 

Son Söz

Bulgaristan çok yakın sınır komşumuz olmasına rağmen dışa kapalılığı nedeni ile son yıllara kadar bize uzak bir ülkeydi. Ayrıca Avrupa’nın en fakir ülkesi olarak diğer Avrupa ülkeleri gibi görmek için can atmadığımız bir ülkeydi. Bugün hem yakınlığı, hem ulaşım kolaylığı, ucuzluğu, mutfağı ve gördükten sonra söyleyebileceğim zengin tarihi ile görülmeye değer bir ülke. Sofya şehrini  tarihi binaları, geniş yolları, yeşil alanları ile beklentimin çok üzerinde buldum. Sofya’dan sonra gördüğüm Plovdiv şehri ise tam bir Avrupa sanat şehri olarak çok daha çekici geldi. Özet olarak gece hayatı ve alışveriş dışında tarih, kültür ilginizi çekiyor ise Sofya’yı görmenizi öneririm. Bir daha gider miyim. Evet bir kez daha sokaklarında yürümek ve müzelerini gezmek için gitmek isterim.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here