Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Anadolu Selçuklu dönemi mimarisinin en önemli eserlerinden bir başyapıt. Ulu Cami ve Darüşşifası taş işçiliği, sanatsal detayları ve mimari özellikleri ile taş işçiliğinin şaheseri olarak  kabul ediliyor. Sivas’ın Divriği ilçesinde yer alan, Fırat Nehri’nin kollarından Çaltı Çayı vadisine saklanmış eser günümüzde de ziyaretçilerini hayran bırakıyor. 13. yy’dan günümüze uzanan bu  eşsiz eser, bir ibadet yerinin ötesinde bir sanat, bilim ve şifa merkezi. Anadolu’nun Elhamrası olarak da anılan eseri, Evliya Çelebi benzersizliğini ‘Metninde diller kısır, kalem kırıktır’ şeklinde ifade etmiştir.

Bir Beyliğin İmzası: Tarihin ve Aşkın Hikayesi

Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücekoğulları Beyliği döneminde, beyliğin hükümdarı Ahmed Şah Ulu 1228-1243 yılları arasında Ulu Cami’yi yaptırırken, şahın eşi Melike Turan Melek camiye bitişik Darüşşifayı yaptırmıştır. Bu yapıtta kadın ve erkeğin birlikte toplum için yaptıkları, kadın erkek eşitliği ve hayırseverliğin bir simgesi olarak yorumlanmaktadır.

Yapının mimari Ahlatlı Hürrem Şah ve Tiflisli ustalar, taşlara on binlerce motifi dantel gibi işlemişler. İlk bakışta motiflerin simetrik bir düzeni varmış gibi görünse de, yakından baktığınızda her bir motifin asimetrik ve birbirinden farklı olduğunu fark edeceksiniz. İslam sanatında var olan simetri anlayışı bu özgün tasarım ile yıkılmış. Semboller, çiçekler, geometrik desenler, hayvan figürleri ile bezenen ve güneş ışığına göre gölgelerle dans eden taşlar insanın aklını başından alıyor.

Ulu Cami dikdörtgen planlı, tamamen kesme taştan yapılmış. Dışı süslemelerle bezenmiş dış mekanın aksine içi daha sade tutulmuş. 

Caminin minberi de Anadolu camileri arasında benzersizdir. Abanoz ağacından, küntekari tekniği ile yapılan minber de ağaç işçiliği açısından önemli bir eserdir. Minbere kabartma yazılar ile ayet ve hadisler işlenmiş, bitkisel motiflerle de süslenmiştir. Minber cami ile aynı dönemde yapılmış ve orijinalliğini korumuştur.  Caminin taş mihrabı da dikkat çekicidir.  Saray kapıları havasındaki mihrap sivri kemerli bir niş şeklinde yapılmış. Mihrabın üzeri ters, içi dolu ve içi boş kalplerle süslenmiş, tepe noktasına da lale motifi yerleştirilmiştir. Mihrabın önündeki alanın üzerindeki kubbede yıldız şeklinde dört küçük pencere yer almakta. Gün ağarırken pencerelerden süzülen ışıklar sabah yıldızı görüntüsü vermektedir. Camideki bazı ahşap oymalar Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Cami içinde taştan oyulmuş iki emanet sandığı ve bir sadaka taşı bulunmaktadır. Emanet sandığına insanlar bir yere  giderken değerli varlıklarını emanet ederken, sadaka taşına da ihtiyaç sahiplerinin alması için varlıklı kişiler bağışlar koymaktadır. 

Caminin kuzeybatı köşesindeki kesme taş minarenin 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı kitabede yer almakta. 

Ulu Cami’nin güneyine bitişik Darüşşifa yer almakta. Bu darüşşifa Anadolu’da yapılan ve günümüze ulaşan darüşşifaların en eskisi ve en önemlileri arasındadır. Şifahane Osmanlı döneminde pozitif ve dini ilimler verilen medrese olarak da kullanılmıştır.

Darüşşifa iki katlı, avlulu, eyvanlı bir hastane formunda inşa edilmiş. Giriş kapısının karşısında büyük bir eyvan ve yanlarında küçük eyvanlar bulunmakta. Sağlı sollu hasta odaları da yapılmıştır. Yapının ortasındaki sekizgen havuzdan yükselen su sesi, özellikle ruh ve sinir hastalıklarının tedavisinde şifa kaynağı olarak kullanılmış.

Şifahanenin ortasındaki havuzun, taş duvarlardaki motiflerin sağladığı dinginlik boş duvarlara rağmen bugün de hissediliyor. 

Şifahanenin içinde bir odada Ahmet Şah, eşi Turan Melek ve ailesinin kabirleri de yer almaktadır. Türbe kapısının üzerinde tasavvufi ve sembolik anlamlı bir motif işlenmiş. Motifin üst bölümü tabut kapağına benzemektedir. Motif, ortasında ters kalp ile birleştirilmiş ve kefelerinde kalplerin tartıldığı bir teraziye benzemektedir. Bu motifin anlamı; bu dünya bir sınav yeridir, bu dünyadan ayrılırken malınız, mülkünüz değil teraziye konulacak şeyler kalplerinizin içindekiler olarak yorumlanmaktadır. 

Kapılar: Taşa İşlenmiş Gizemli Hikayeler

Camiye giriş ve çıkış için kuzey, batı ve doğu yönlerinde üç anıtsal kapı bulunmaktadır. Şifahanenin de bir giriş kapısı bulunmaktadır. Her bir kapı farklı bir sanat anlayışını yansıtır, taş işçiliği olağanüstüdür. 

Dışarıdan sade görünen yapıya ve kapılara yaklaştıkça karşılacağınız detaylar sizi büyüleyecek. Özellikle anıtsal kapılar, bu kompleksin kalbi. Her biri bir sanat eseri, her biri bir sır taşıyor:

Batı Kapısı (Tekstil Kapı): Gölgelerin Dansı

Bu kapıdaki incecik taş işlemeler, Anadolu kilim desenlerini andırdığı için ona Tekstil Kapı adı verilmiş. Kapının orta yerindeki lale motifleri Allah’ın birliğini fısıldarken, sağdaki Çift Başlı Kartal güç ve asaletin simgesi ve soldaki başı eğik Şahin Mengüceklerin Selçuklu’ya bağlılığı sembolize ediyor. 

Ancak bu kapının en çarpıcı yönü: Gölge Oyunu! İkindi vakti, güneşin açısı değiştiğinde, ışık ve gölge müthiş bir ustalıkla birleşiyor ve kapının üzerine namaza duran bir insan silueti düşüyor. Bu “sciography” (gölge yazımı) tekniği, 13.yy’da bir mimarın mühendislik dehasını ortaya koyuyor.

Aslında bu gölge oyunu yıllarca farkına varılmamış. Bir turist 2005 yılında fotoğraflayınca bu gölgeyi, bu mühendislik harikası ortaya çıkmış. Biz bu inanılmaz görüntüyü fotoğraflayabilen şanslılar arasında yerimizi aldık. Bu kareyi görüntüleyecek zamanı  yakalamadan ayrılmamalısınız diye vurgulamalıyım.

Cennet Kapısı: Yaşam ve Sonsuzluk

Caminin kuzey cephesindeki Cennet Kapısı kompleksin en görkemlisi. Barok tarzını andıran kapıda hayat ğğacı, sonsuzluk rozetleri ve bereket motifleriyle cennet simgelenirken, alt kısımdaki ateşler üzerindeki sade kazanlar cehennemi hatırlatıyor. Motifsiz ve “boş” bırakılan kazan figürleri ile cehennemin boş kalması umudu simgelenmiş. Bu sembolizm düşündürüyor insanı.

Darüşşifa Taç Kapısı: Şifanın Kapısı

Cami ve Darüşşifa’nın bir arada olması ile ortaya konan sosyal işlevi bu kompleksi eşsiz kılıyor.  Darüşşifanın kapısı da cami kapıları kadar ihtişamlı. Burada Selçuklunun sembolü beşgen ve sekizgen yıldızların yanı sıra, dikkatli bakarsanız hilal ve yıldız motiflerini de görebilirsiniz. Burası, inanç farkı gözetmeksizin herkese şifa dağıtan bir merkezdi. 

Bu arada Darüşşifa kapısında kadın ve erkek figürleri olduğu, ancak 19.yy’da tahrip edildiği için yüzlerinin seçilemediği belirtilmekte. Kadın figürün Selçuklu dönemine ait örme saçları olduğu düşünülmektedir.

Bu muhteşem eser UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Türkiye’den giren ilk mimari eser olma onurunu taşıyor. Bu ayrıcalığın nedenlerine gelince;

1. Eşsiz taş işçiliği ve yüksek kabartma tekniği
  • Yapıda kullanılan üç boyutlu, yüksek kabartma tekniği ile işlenmiş, danteli andıran taş oymacılığı dünyada benzeri olmayan bir sanatsal değer taşıyor. Bu incelikli işçilik, anıtsal kapıları adeta birer heykel sanatına dönüştürüyor.
  • İlk bakışta simetrik gibi dursa de birbirini tekrarlamayan binlerce motifin kullanılması, dönemin Türk-İslam sanatındaki simetri anlayışını yıkan özgün bir estetik sunuyor.

2. Mimari ve fonksiyonel özgünlük
  • Cami ve darüşşifa işlevini tek bir kompleks içinde barındırılması, mimari ve sosyal açıdan dönemi için nadir örnektir. 
  •  Mengücekli Beyliği dönemine ait, Anadolu Selçuklu mimarisinin etkilerini taşıyan en nadide ve anıtsal eserlerden biri olması.
3. Bilimsel ve sanatsal deha: gölge oyunları 
  • Batı Kapısı’nda görülen ve güneş ışınlarının açısına bağlı olarak namaz kılan insan silueti ortaya çıkaran gölge oyunları, mimarlık tarihinde bilim ve sanatın çarpıcı birleşimi olarak kabul edilir.

Bu benzersiz özelliklerin bütünü, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın “üstün evrensel değere” sahip olduğunu kanıtlamış ve 1985 yılında Türkiye’den UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne giren ilk mimari eser olmasını sağlamıştır.

En İyi Ziyaret Zamanı: Batı Kapısı’ndaki gölge siluetini görmek için ikindi vakti idealdir.

Nasıl Gidilir: Sivas merkezine yaklaşık 180 km mesafede bulunuyor. Sivas Havalimanı’ndan yaklaşık 2 saatlik bir araç yolculuğu ile ulaşabilirsiniz. Erzincan veya Malatya üzerinden de havayolu ile ulaşım mümkündür.

Son Söz

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, taşa fısıldanan bir destan. Sadece taş bir yapının ötesinde tarihin, sanatın, matematiğin, astronominin, maneviyatın, inancın ve insani değerlerin iç içe geçtiği taşın dile geldiği bir şaheser.

“Anadolu’nun Elhamra’sı” unvanını sonuna kadar hak eden bu şaheseri görünce mimari mirasımızın zenginliğini bir kez daha anlayacaksınız. Anadolu’ya vurgun gezginlerin yollarını Divriği’den geçirmelerini, bu  başyapıtı görmelerini söyleyerek bitirmeliyim yazımı.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here