Plovdiv Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri ve yaklaşık 700 bin nüfusa sahip, ülkenin kültür başkenti. Yedi tepe üzerine kurulu şehir Avrupa’nın en eski şehirlerinden biri. Ancak günümüze geldiğimizde tepelerden birisi taş ocağı olduğu için 6 tepesi kalmış. Tepeler, Cehennem Tepe, Cambaz Tepe, Saat Tepe Pınarcık Tepe, Nebet (Nöbet) Tepe ve Taksim Tepe hala Türk isimleriyle anılıyor. Markova Tepe ise, Plovdiv’in sokaklarında yer alıyor. Yaklaşık 600 yıl kadar da Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalmış.
Niçin Plovdiv
Bulgaristan gezi programımızda yola çıkış amacımız başkent Sofya’yı görmekti. Gezimizi planlarken okuduklarımız arasında Plovdiv’in görülmesi önerilerini değerlendirip bir gece Plovdiv’de kalmaya karar verdik. Plovdiv dokusu, kültürü, havası Sofya’dan farklı. Daha küçük, sevimli, insanı cezbeden bir şehir. Bulgaristan gezisi yapacaklara Plovdiv’de en az bir gece kalmalarını öneririz.
Ulaşım
Plovdiv’e İstanbul’dan otobüs veya trenle gidilebilir. Diğer bir yol da Sofya’ya uçakla gidilip, otobüs veya trenle Plovdiv’e ulaşılabilir.
İki günlük Sofya gezimizin ardından, bizim Filibe olarak bildiğimiz Plovdiv’e gitmek üzere yola çıktık. Sofya-Plovdiv trenlerinin eski ve uzun sürdüğünü duyduğumuz için otobüsle gitmeyi tercih etmiştik. Otelimizin otogara yakın olması nedeniyle bizi valizlerimizle gören taksiler durmadı ve belediye otobüsüne binmek durumunda kaldık. Otobüste elinde valizi olan bir kadına otogarı sorup Plovdiv’e gideceğimizi söylediğimizde, oraya gittiğini ve kendisini takip etmemizi belirtti, tabii ki beden dili ile anlaştık. Sofya otobüs terminali, tren garı ile yan yana. Bayanı takibimiz sonunda tren garına ulaştık. Sofya’ya gitme planımızı yaparken önce tren düşünmüştük kararımızı otobüsle gitme olarak vermiştik. Bu nedenle rastlantısal olarak trenle Plovdiv’e gitme şansı ortaya çıkınca çok sevindik. Sofya Plovdiv tren ücreti 7 Leva ve yolculuk 2.5 saat sürüyor. (Otobüs 13 Leva ve o da 2.5 saat kadar sürüyor). Hem daha ucuza yolculuk yapıp, hem de Bulgaristan’da trenle seyahat deneyimi yaşamış olduk. Trenler oldukça ucuz aynı zamanda da eski. İçinde çay kahve alabileceğiniz bir yer yok. İki buçuk saatlik yolculukta bizim için bunlar sorun değildi.
Yol boyunca köylerin, ekili tarlaların yanından geçerek Bulgaristan’ın yemyeşil kırsal alanını da görmüş olduk.
Plovdiv’e indiğimizde otelimize gitmek için yine aynı şekilde taksi macerası yaşadık. Elimizde valizlerle gören taksiciler yerin de yakın olması nedeniyle almak istemediler. Sokakta karşılaştığımız bir Türk satıcı kadın taksilere gideceğimiz yerin yakın olması nedeniyle en fazla 5 Leva vermemizi söyledi. (Dönüşte otelden otogara gitmek için taksiyi resepsiyondan çağırdıklarında taksimetre ile 2.5 Leva tuttu). Bulgaristan’da taksileri genelde çağırmak gerekiyor. Yoldan durdurmak istediğinizde durmuyorlar, duranlar ise normalin iki katı fiyat istiyorlar. Sonunda 5 Leva’ya (yaklaşık 10 TL’ye) bir taksi bulduk ve Old Town’da yer alan otelimize ulaştık.
Konaklama
Konaklama seçenekleri bol. Booking com’dan yerimizi ayırttık. Özellikle merkezi bir yer olmasını tercih ettik. Knyaz Aleksander Caddesi’ne açılan bir sokakta Dali Otelde kaldık. Otelin tüm duvarları ressam Dali’nin eserleri ile kaplıydı. Sanat şehri olunca üç yıldızlı otelde bile bu keyfi alıyorsunuz. Temiz, merkezi ve kahvaltı dahil otele oda başı 70 TL civarında fiyat ödedik. Otelimiz merkezi olunca tüm Plovdiv’i yürüyerek dolaştık.
Gezilecek Yerler
Plovdiv’de bir buçuk günümüz vardı ve zamanı çok iyi değerlendirmeliydik. Bu nedenle ‘free walking tour’ a katılmaya karar verdik. Bu turların saati mevsime göre değişiyor ve belediye binasının önünden başlıyor. Mayıs-Eylül arası saat 11.00 ve 18.00 olmak üzere günde iki tur yapılıyor. Ekim-Kasım arası ise öğleden sonra 14.00’te başlıyor. http://www.freeplovdivtour.com sitesinden turla ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Restoranların, kafelerin ve mağazaların bulunduğu Knyaz Aleksandar I caddesinde bir tur attıktan sonra ‘free walking tour’a katılmak üzere aynı caddede bulunan belediye binasının önüne gidiyoruz ve Plovdiv turumuz başlıyor.
Tiyatro Binası ve Grafiti
Turumuza, grafitili bir sokakla başladık. Kırmızı binanın üzeri çok değişik grafitilerle süslü olduğu gibi, karşıda boş küçük kayalarla dolu bir arazi da değişik yüzlerle kaplanmıştı.
Binanın üzerindeki grafitiler bina hakkında fikir veriyordu. Özellikle Tiyatro binasının üzeri grafitilerle kaplanmış. Karşıdaki grafitili kayalarının üzerinde Bulgaristan’daki ünlü kişilerin portreleri yer alıyor. Bir grafiti sanatçısı önce kendiliğinden geceleri bu grafitileri yapmaya başlamış. Belediye ise ertesi gün kayaların üzerindeki grafitileri boyatıp kapatıyormuş. Bir süre sonar baş edememişler ve Belediye bu kişiyi görevlendirmiş, artık belediye adına çalışan sanatçı çok başarılı grafitiler yaratmış.
Tiyatro sokağı sonunda merdivenlerden inerken Plovdiv’in delisi Misho’nun heykeli bizi karşıladı. Misho akıllı birkaç dil bilen birisiyken yakalandığı menenjit hastalığı nedeni ile akıl sağlığını yitirmiş. Sokaklarda dolaşan, insanları güldüren, halkın sevdiği Misho Plovdiv’de özel bir kişi olmuş. Öyküye göre bir çocukluk arkadaşı yurt dışında zengin olmuş ve ilerleyen yaşlarında Plovdiv’e geri dönmüş. Misho’nun öldüğünü öğrenince onun anısına bu heykeli yaptırmış. Misho şu anda yine sokakta sevilen, umut beklenen kişi. sizin dileklerinizi yerine getirmek için oturuyor. Dileklerinizi kulağına fısıldayın yeter.
Roma Stadyumu
Knyaz Aleksander I caddesinden yürüyerek, Roma Stadyumu’na ulaşıyoruz. Stadyum, II. yüzyılda yapılmış ve 30.000 seyirci kapasitesine sahip ve n stadyummuş. Bir proje olarak caddenin camla kaplanarak altta kalan stadyumun açığa çıkması düşünülüyormuş.
Stadyumda günümüzde gösteriler yapılıyor. Biz geçerken bir gösteri provası yapılıyordu.
Cuma Cami
Daha sonra, Stadyumun hemen yanında yer alan Cuma Camii’ne ulaşıyoruz. Cami, I. Murat Hüdavendigar tarafından 14. Yüzyılda yaptırılmış. Bu nedenle camiye Hüdavendigar Cami de deniyor. Ancak daha çok Cuma Cami (Dzhumaya Mosque) olarak biliniyor ve bulunduğu meydana da adını veriyor. Tek minareli caminin içi oldukça güzel, altında ise bir Türk kahveci yer alıyor ve genelde Türkler tarafından kullanılıyor.
Kapana
Kısa süreli bir yürüyüşle, eskiden şehrin çarşısı olan Kapana’ya geliyoruz. Kapana adı Türkçe kapandan geliyor. Bölgede 5.yy da sanat ustalarının yerleri bulunuyormuş. Bu nedenle demir (iron), altın (gold), leather (deri) sokak isimleri korunmuş. Osmanlı döneminde Osmanlı esnafı burada dükkan sahibi olmuşlar. Bölgenin adı Uzun Charshıya olarak biliniyormuş. Rehberimizin anlattığına göre Kapana adının nedeni ise bu çarşıya girdiğiniz zaman kapana girmiş gibi olup, alışveriş yapmadan Osmanlı tüccarlarının elinden kurtulamıyormuşsunuz. Çarşı 1906 yılında büyük bir yangında zarar görmüş. 1920 yılında yenilenmiş. Son yıllara kadar fazla tanınmayan ve ihmal edilmiş bölge 2012 yılında Belediyenin çalışmaları ile restorasyona başlanmış ve artık galeriler, stüdyolar, sanat atölyeleri, özel dizayn dükkanlar, kafeler, barlar ile Plovdiv’in çekim ve eğlence merkezi haline dönüşmüş. Sanatçıları desteklemek amacı ile belediye ilk yıl kira ödemesi olmadan dükkanları kiralamakta. 2019 Avrupa’nın Sanat Başkenti Şehri Poldiv’de bu bölge özel bir yere sahip olacak gibi görünüyor. Plovdiv’e gidenlere gündüz sokaklarında dolaşıp, alışveriş yapıp gece de otantik kafe restoranlarda zaman geçirebilirler.
Plovdiv Evleri
Arnavut kaldırımları ile Osmanlı mimarisini yansıtan ve restore edilerek müze, sanat galerisi, atölye veya restoran olarak kullanılan evleri ile Old Town, eski şehire geliyoruz.
Rehberimiz Plovdiv evleri olarak bizi gezdirdi. Tabii ki Plovdiv’de olduğu için Plovdiv evleri ancak bir noktayı belirtmemiz uygun olur. Bu konuyu alanında uzman mimarlar daha iyi değerlendirir ancak ilk bakışta ve dışarıdan gördüklerimizle yazmak istiyorum. Osmanlı’nın 18.yy’da hem Anadolu’da hem de egemenliğinde bulunan Rumeli’de Türk evleri yaptırma projesi olmuş. Bu üst katta cumbalı odalar, alt katta daha az pencere, avluya açılan kapılar ile Anadolu’da gördüğümüz Türk evleri mimarisi hakim görünüyor.
Bu evlerden 1847 yılında Argir Kuyumdzhioglu tarafından yaptırılan ev, Plovdiv Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor. Müzede, Plovdiv ve Rhodope dağı civarında yaşayan halkın geleneksel mutfak eşyaları, kıyafetler, mobilyalar ve tarımda kullanılan araçlar yer alıyor.
Bir diğer ev ise Balabanov Evi Müzesi, Plovdiv’in simgesi durumunda. Bugün resim ve sanat galerilerinin sergilendiği bir sanat galerisi.
1830 yılında yapılan ve 1833 yılında Fransız yazar Alphonse de Lamartine’in kaldığı ev. Lamartin evi olarak anılıyor.
Yine Osmanlı’dan kalan ismi ile kaleye giriş için tarihi kapı Hisar Kapı Plovdiv evlerinin arasında.
Old Town’da yukarıya doğru çıktıkça, Nöbet Tepe’ye ulaşılıyor. Tepeden tüm Polvdiv manzarası karşınızda. Şehrin 3 tepesi de buradan net görünüyor. Karşıda sağda Rus Meçhul Asker Anıtı yine üzerindeki saatten adını alan Saat tepe. Nöbet tepeden güneş batışını izlemek hoş olabilirdi ancak biz tura devam ettik.
Nöbet Tepe’nin hemen yakınındaki Taksim Tepe ve Cambaz Tepe’nin arasında ise Plovdiv’in en önemli ve görülecek eseri Roma Antik Tiyatrosu yer alıyor.
Yine II. Yüzyılda yapılan tiyatro 7.000 kişi kapasiteli ve oldukça iyi durumda. Bugün hala çeşitli etkinliklerin düzenlenmesine kullanılıyor.
Tiyatronun hemen yakınında Kemancı Sasho’yu görüyoruz. Sasho’nun bir Sovyet komutanına yaptığı şakadan sonra ortadan kaybolduğu ve onun anısına bu heykelin yapıldığını öğreniyoruz.
Antik tiyatrodan inerken Plovdiv’in en büyük kiliselerinden birisi olan Sveti Bogoroditsa Kilise’sinin önünden geçiliyor.
Tam güneşin batışına yakın bahçesinden manzara çok güzeldi.
Knyaz Aleksander I Caddesi şehrin en ünlü caddesi, trafiğe kapalı. Hem güzel, şık mağazaların yer aldığı, hem de restoran, kafeler ve casinoların yer aldığı cadde. Caddede gece de gündüz de zaman geçirebilirsiniz.