Japonya’da yılın her mevsim ayrı bir festivalle kutlanır. Biz burada mevsimleri sadece takvimden değil, sokaklardan, insanların heyecanından ve festival seslerinden anlarız. Baharın gelmesiyle kiraz ağaçları çiçek açtığında olduğu gibi, sonbaharın gelişi de büyük bir şenlik havası taşır. Sonbahar geldiğinde, ülkenin dört bir yanında aynı heyecan başlar: Aki Matsuri, yani Sonbahar Festivali zamanı!
Benim yaşadığım Osaka’da bu dönem gerçekten bambaşka bir atmosfer yaratır. Sokaklarda rengarenk fenerler, davul sesleri, çocuk kahkahaları… Her yıl o heyecanı yeniden yaşarım. Bu yazım ile sizinle bu heyecanı paylaşmak isterim.
Tanrılara Şükran, Toprağa Saygı
“Aki” Japonca’da sonbahar, “Matsuri” ise festival anlamına gelir. Bu törenler, Japonya’nın kadim dini olan Şintoizm’le yakından bağlantılıdır. Bizim için bu, sadece bir kutlama değil; tanrılara (kami) pirinç hasadı için şükretmenin, doğaya minnettarlığımızı göstermenin bir yoludur. Festivalde sonbaharın gelişi ve pirinç hasatı şarkılarla, dualarla, her yaştan mahalle halkının katılımıyla hep birlikte kutlanır.
Pirinç Japonya’nın tarih boyunca en önemli besin kaynağı olmuştur. İlkbaharda tarlalara ektiğimiz çeltik, yazın güneşle dolup olgunlaşır, sonbaharda ise bereketli bir hasatla toplanır. Hasat biter bitmez, köylerde ve şehirlerde taiko (Japon davulu) sesleri yankılanmaya başlar — o tanıdık ritim: “do-don-ga-don!” Bu ses, festivalin yaklaştığını müjdeler.

Yaguralar, Fenerler ve Birlik
Osaka’da bizim yaşadığımız mahallede kutlamalar özellikle renklidir. Her mahallenin kendi yagurası (ahşaptan yapılmış, tekerlekli tapınak maketi) vardır. İki dev tekerlekli, yaklaşık iki ton ağırlığındaki yaguralar, festival zamanı o güne özel şarkılar söylenerek kalın urganlarla çekilir. Yaguralar çocuk, büyük her yaştan kişilerin elbirliği ile Sinturizm tapınağına taşınır. Bu süreçte sokaklarda yankılanan “Wasshoi! Wasshoi!” sesleri, hem ritim hem de birlik duygusunu taşır.

Hazırlıklar yaklaşık bir ay önceden başlar. Mahallede herkesin görevi bellidir: kimisi süslemelerle ilgilenir, kimisi bağış toplar, kimisi çocuklara flüt melodilerini öğretir. Gençler davul çalma provaları yapar. Tüm festival tamamen gönüllülük esasına dayanır. Gelirler bağışlarla karşılanır; iş yerleri, aileler, hatta küçük dükkan sahipleri katkıda bulunur. Her semtin “halk evi” panosunda bağış yapanların isimlerini görmek, kimin ne kadar emek verdiğini hatırlatır.
Çocukların Günü
Üç gün süren festivalin ilk günü çocuklara aittir.
Büyüklerin gözetiminde minik eller yagurayı çeker; anne babalar, büyükanneler, dedeler onları izler, fotoğraf çeker, tezahüratlar yapar. Akşam olunca semtin sokakları kağıt fenerlerle (chōchin) ışıl ışıl olur. O gece şehirdeki tüm yaguralar fener alayıyla bir araya gelir. Trafik biraz karışır ama kimse bundan şikayet etmez; çünkü o anlarda şehir gerçekten “yaşıyor” gibi hissedilir.
Tapınakta Buluşma

İkinci gün her semtin yağuraları tapınağa götürülür. Tapınağın merdivenlerinden yaguranın çıkarılışı, en heyecanlı anlardandır. Halk kendi semtinin yagurası merdivenleri tırmanırken alkışlarla destek olur. Tapınak alanı çocukların kahkahaları, sokak yiyeceklerinin kokusu ve davul sesleriyle dolar.
Geçmişte bu günlerde kadınlar geleneksel kimonolarını giyerlermiş; şimdi eskisi kadar yaygın olmasa da, genç kızların özenle örgülü saçları hâlâ o geleneğin bir parçasıdır.
Mikoshi Günü
Üçüncü gün en kutsal ve en heyecanlı gündür: Mikoshi Günü.
Bu defa yaguralardan daha küçük ama kutsal sayılan mikoshiler — yani tanrının ruhunu taşıyan minyatür tapınaklar — genç erkeklerin omuzlarında denize taşınır. İnanca göre, tanrının ruhu denizde yıkanarak kötülüklerden arınır.
Bu yıl mikoshiyi denize taşıma sırası bizim mahallemizdeydi. Gençler sulara yarı beline kadar girip, coşku içinde şarkılar söylediler, dans ettiler. Herkesin yüzünde aynı duygu vardı: hem gurur, hem huzur.

Tapınak rahibi de törende hazır bulunur. Eskiden ata binip mikoshiye eşlik edermiş; günümüzde ise bu geleneği rahip, takım elbisesini giyerek arabası ile gitmek şeklinde gerçekleştirmektedir. Gelenekler şekil değiştiriyor ama anlamı hâlâ aynı: saygı, şükran, birlik.
Bayram Sofrasında Huzur
Festivalin sonunda yaguralar, tapınakta özel odalara kaldırılır; bir yıl boyunca orada dinlenirler. Biz de ailece eve döner, o güne özel hazırladığımız suşilerimizi yeriz. Sofrada herkesin yüzünde tatlı bir yorgunluk, içimizi derin bir huzur kaplar.
Aki Matsuri, bana her yıl şunu hatırlatıyor:
Bu ülkenin gücü, sadece teknolojisinde ya da düzeninde değil, insanların bir araya gelip ortak bir ruhu yaşatmasında.
Çocuklar, gençler, yaşlılar… hepimiz aynı ritimde, aynı “Wasshoi” sesinde buluşuyoruz.
Ve belki de Japonya’nın en güzel yanı bu: geçmişle bugün el ele, aynı festivalde dans ediyor.
Yazımızın başında Japonya’da mevsim değişikliklerinin festivallerle kutlandığını belirtmiştik. Blogda Japonya Günlükleri yazı serimizde İlkbahar Festivallerini anlatan yazılarımızı okuyabilirsiniz.



