Amed – Diyarbekr – Diyarbakır (Dillerin, dinlerin harman olduğu kent)
Artuklulardan kalma ismi ile Amed, Amida; Osmanlı hakimiyetinde Diyarbekr, Cumhuriyet ismi ile Diyarbakır olarak adlandırılan şehir, Mezopotamya’ nın El Cezire denen kuzey kesimindedir. Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal köprü vazifesi gören Diyarbakır bugünlerde nüfusu 1,5 milyonu aşan, denizden 647 metre yükseklikte Türkiye’ nin 12. büyük kentidir.
9000 yıllık geçmişe sahip bu şehirde, Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden tarım toplumunun en güzel örneği olan, tarihi 10000 yıl öncesine dayanan Çayönü Tepesi; Diyarbakır’ ın Ergani ilçesindedir. 9000 yıllık bu şehirde M.Ö. 3000’ de Huri- Mitiniler, M.Ö.1260’ da Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Metler, Persler, Makedonlar, Handaniler, Mervaniler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artuklular, Eyyübiler, Moğallar, Akkayunlular ve Osmanlılar yaşamıştır. Bu listeden görüleceği gibi birçok medeniyetin iz bıraktığı bu şehirde en çok Romalılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılar’dan eserler kalmıştır. Özellikle Diyarbakır surlarında ve İçkale’de, Ulu Cami’de Artuklulardan kalma boğa- aslan figürü görülüyor.
Diyarbakır gezimize başlamadan önce belirtelim, zaten fotoğraflarda çoğunlukla binaların taşlarının renklerinin siyaha yakın olduğu dikkatinizi çekecek. Diyarbakır yapılarında ve surlarında şehrin batısında bulunan eski yanardağ Karacadağ’dan bazalt tabakadan alınan siyahımsı düz (erkek) veya delikli (dişi taşlar) kullanılmıştır.
Bugün Diyarbakır’ın simgesi surların tarihinin de ne kadar eski olduğuna inanmak güç. Diyarbakır’ın etrafındaki surlar M.Ö. 3000-4000 yıllarında Huriler tarafından yapılmış, ancak birçoğu tahribata uğramıştır. Bugünkü surlar bile M.S. 346’ da Roma İmparatoru II. Constantinus tarafından yapılmıştır. Bu surlar 10-12 metre yükseklikte 3-5 metre genişlikte toplam 1700 metredir. Üzerinde yürüdüğümüz surlar beş bin yıl önceye gitmese bile, nerede ise 1700 yaşında.
Ancak bugün bu surlara çıkış polis tarafından yasaklanmış durumdadır.
Surlar üzerinde yuvarlak, dörtgen, beşgen, altıgen şekillerde 82 burç vardır. Yedi Kardeş Burcu, Ulu Enli Beden Burcu, Dar Kapı Burcu, Keçi Burcu, Nur Burcu en ünlü burçlardandır.
Kale surlarında Romalılardan Osmanlılara kadar uzanan çeşitli kitabeler bulunuyor. Dış Kale’nin 4 kapısı vardır. Harput ( Dağ Kapı) , kuzeybatıda Urfa Kapısı, güneyde Mardın Kapı (Tepe Kapısı), doğuda Yeni Kapı (Su Kapı, Dicle Kapısı) bulunur. Bu kapıların bir çoğunda kitabeler mevcuttur.
Surlara yaklaşırken parkın içinde Edibese Kadın Heykeli bizi karşılamaktadır. Heykel erkek egemen topluma başkaldıran kadınları simgelemektedir.
Surların bitiminde Dicle Nehri’ne doğru karşı kıyının neredeyse tamamı Dicle Üniversitesi’ne aittir. Konya Selçuk Üniversitesi’nden sonra Türkiye’nin en geniş araziye sahip üniversitesi Dicle Üniversitesi. Bu surların hemen karşısında tahmini 19.yy inşa edilen binaları ile bir yönetim merkezi olan 1200’ lü yıllarda Artuklular tarafından yapılan İç Kale bulunuyor.
Arslanlı Çeşme, Diyarbakır Cezaevi, Adliye Binası, Defterdarlık, Cephanelik olarak kullanılan bu alan 19.yy’ da inşa edilmiştir. Bugün içinde Saint George Kilisesi, Arkeoloji Müzesi, Tematik Müze, Vali Kabul Evi, Eski Ceza Evi tarihi ve önemli binalar arasında.
İç Kale’ ye girmeden önce sağ tarafta Hz. Süleyman Cami bulunmaktadır. Bu cami Hz. Ömer’ in zamanında Arapların Diyarbakır’ı işgal için gönderdiği 26 sahabenin de yattığı dini bir ziyaret alanıdır.
Kalenin iç tarafındaki Sur olarak bölgesinde Diyarbakır’a özgü ilginç sokaklar yürüyürek dolaşılabilir. Ancak bugünlerde Sur’daki birçok yer ki bunlardan biri Kurşunlu Cami ve Dört Ayaklı Minare polis barikatları sebebi ile gezilememektedir.
Bugün hem Sur hem de Ali Paşa Mahallesi iş makinaları ile yıkılmakta, yerine TOKİ tarafından alelade betonerme binalar yapılmaktadır.
Bir çok dinin yeşerdiği ve yaşadığı bu şehirde Sıpr Gregas Ermeni Kilisesi, İç Kale’deki Saint George Kilisesi, Lalebey merkezde Meryem Ana Kilisesi, ve Mor Petyum Kilisesi mevcuttur.
İç Kale çıkışından Gazi Caddesi’ne doğru yürüyüş yolunda yerel ürünlerin satıldığı tarihi kervansaraylar bulunuyor.
Diyarbakır evleri ortada bir havuz ve genellikle güneş gören ve görmeyen şekilde ayarlanarak yapılan yaşam alanları ile bir komplekstir. Diyarbakır’da bunun en güzel örnekleri Ziya Gökalp’ın Evi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Evi, Ahmet Arif’in Evi, Behram Paşa Konağı’nda görülebilmektedir.
Mardin yolundaki Gazi Köşkü de yine özgün bir Diyarbakır evidir. Behram Paşa Konağı da bugün belediye tarafından Deng-Bej Evi (yani Kürtlerin güzel söz söyleme sanatının icra edildiği bir yer) haline dönüştürülmüştür. Burada günün belirli saatlerinde bu yerel gelenek devam ettirilmektedir.
Behram Paşa Konağı’nın yanındaki Behram Paşa Cami; Mimar Sinan tarafından yapılmış, görülmesi gereken güzel bir camidir.
Diyarbakır’ da tarihi bir çok cami vardır. Ama bunlardan en önemlisi Ulu Cami’ dir. Ulu Cami’ ye çıkarken sağ tarafta Hasan Paşa Hanı’nı da görebilirsiniz. Yine bu alanda bugün bir kafe olarak hizmet veren Sülüklü Han’ da yer almaktadır.
Meydanın sol tarafındaki Ulu Cami yüzyıllardır, birden çok dinin ibadet yeri olmuş. Zaten yapının ön duvarlarında hem aslan- boğa figürü, hem de daha önce güneşe tapma anıtı olduğunu gösteren işaretleri görebilirsiniz.
Ulu Cami 639 yılında Mortana Kilisesi olarak inşa edilmiş olup 1091 yıılında Selçuklular tarafından restore edilip camiye çevrilmiştir. Artuklular, Akkoyunlular, Osmanlılar’a ait bir çok kitabe bulunmaktadır. İslam aleminin 5. Harem’ i Şerifidir. Yapıda 2 cami (Hanefi- Şafi), 2 medrese ( Mesudiye- Zinciriye) mevcut olup, camiye 3 ayrı kapıdan giriliyor. Avlu içinde sekizgen şadırvan vardır.
Yine avluda 800 yıllık Sibernetik’ in babası sayılan El Cezire tarafından yapılmış Güneş Saati bulunmaktadır.
Diyarbakır’dan Mardin yolu üzerinde Dicle Nehri’nin kıyısındaki alan Hevsel Bahçeleri olarak bilinir. Burası özellikle yaz aylarında halkın yoğun talep ettiği bir mesire yeridir. Bu güzergahta Bizanslılardan kalan 6.yy’a tarihlenen 10 Gözlü Köprü üzerinde yürüyüş yapılabilir.
Diyarbakır’daki bir diğer önemli köprü adına türküler yakılan Batman yolu üzerindeki Balabadi Köprüsü’ dür. 1148 yılında Batman Çayı’ nın üzerinde Artuklular tarafından yapılmış bu köprünün her iki yanında konaklama odaları mevcuttur. Modern statik hesaplamanın olmadığı bir devirde bu açıklıktaki bir köprünün Ayasofya Kubbesi’ni içine sığdıracağı söylenir. Köprüde çeşitli motifler de yer almaktadır.
Diyarbakır’ da Ziya Gökalp Müzesi, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi, İç Kale’ de Arkeoloji Müzesi ve Tematik Müze, Ahmet Arif Müzesi, Gazi Köşkü Müzesi gezilebilir. Diyarbakır yeme içme olarak bir derya kenttir. En meşhur yemekleri kaburga kebabı, kadayıf burması sayılabilir.
Kültür mozaiği Diyabakır’a yolunuzu düşürmenizi öneririz.