Heidelberg aslında ‘Romantik Yol’ rotası üzerinde olmayan ancak Almanya’nın en romantik ve eski şehirleri arasında yer alan masalsı bir Orta Çağ şehri.

Almanya’nın en güzel şehirlerinden biri olan Heidelberg II. Dünya Savaşında zarar görmediğinden, Orta Çağ dokusunu günümüze taşıyabilmiş. Nechar Nehri’nin ortasından geçtiği Heidelberg küçük bir öğrenci şehri. 1386 yılında kurulan Heidelberg Üniversitesi  Almanya’nın en eski üniversitesi ve üniversitenin bilim alanındaki öncülüğü halen devam ediyor. Bu üniversitenin hocaları fizik,kimya ve tıp alanında üçer adet olmak üzere toplam 9 Nobel ödülü almış.

Şehri konu alan iki filmin yanı sıra şehir için ‘Ich hab mein Herz in Heidelberg verloren’ şarkısı bestelenmiş

Heidelberg gezimize şehrin bu romantik şarkısını dinleyerek ve güzel manzaralarını izleyerek başlayabiliriz.

Ulaşım

Heidelberg’e Türkiye’den direk uçulabilecek en yakın şehirler Frankfurt ve Stuttgart. Frankfurt’un güneyinde havaalanına 80 km uzaklıkta olan Heidelberg’e Frankfurt Merkez Tren İstasyonu’ndan (Hauptbanhof) tren seferleri de bulunmakta. Biz Frankfurt Havaalanında araba kiralamayı tercih ettik.

Heidelberg içinde gezilecek yerlerin çoğu Altstadt (Eski Şehir)’de. Bu yüzden konaklanacak yer eski şehre yakın seçilirse her yer rahatlıkla yürüyerek dolaşılabilir.

Kısa Tarihi

Heidelberg’de yerleşim antik çağlara, Roma dönemine kadar uzandığından şehirde Roma kalıntılarına rastlanmakta. Bölgeye 13.yy’dan 18.yy’a kadar Alman Palatine kontları yerleşmiş. Fransızlar 1600’lü yıllarda şehri işgal etmiş ve kale bölgesine zarar vermişler. Heidelberg, Almanya’nın II.Dünya Savaşı sırasında bombalanmayan ve tarihi yapılarının zarar görmediği nadir şehirlerinden biri. ABD şehrin stratejik konumu nedeniyle askeri üst olarak kullanmak istediğinden şehri bombalamamış. Nitekim Amerikan askerleri 1945 yılında şehre yerleşip şehri üs olarak kullanmışlar.

Gezelim Görelim

Biz Almanya ‘Romantik Yol’ rotamıza Frankfurt’tan başladık. Aslında rota Frankfurt’un güney doğusunda Würzburg şehrinden başlıyor. Madem yola ‘romantik yol’ diye çıktık diyerek Almanya’nın en güzel ve romantik şehirlerinden sayılan Heidelberg’e uğramadan olmaz diye düşündük. Bu düşünceyle ilk görülecek yer olarak seçtiğimiz Heidelberg’e iki gecemizi ayırdık. 

Heidelberg küçük bir şehir ve Altstadt bölgesinin birçok yeri bir günde gezilebiliyor. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Alstadt’da biz de yüzlerce yıllık binalar, saraylar, köprüler, sokaklar arasında Orta Çağ’a ışınlanmış gibi dolaştık. 

Heidelberg bana Avusturya’nın Salzburg şehrini hatırlattı. Mozart’ın doğum yeri Salzburg’da bir Orta Çağ şehri, Salzach Nehri şehrin ortasından akıyor. Şehrin tarihi bölgesinde hakim bir tepeye şehrin kalesi kurulmuş. Heidelberg’de daha şehre adım atar atmaz bu şehirde daha önce bulunmuş gibi hissettim. Birden bir zihnime Salzburg görüntüleri geldi. 

Salzburg yazımın linkini ekleyeyim buraya, Heidelberg yazısının sonunda dönüp okumak isteyebilirsiniz.

Salzburg Gezi Rehberi: Mozart’ın melodileri ile Orta Çağ’da Yolculuk

Karl Theodors Köprüsü

Gezimize şehrin tarihi sembolik yapılarından olan Karl Theodors Köprüsü ile başladık. Nechar Nehri’nin iki yakasını bağlayan köprü şehrin tarihi kimliğini ilk hissettiğimiz yer oldu. Karl Theodors Köprüsü haşmetli bir taş köprü. Aslında burada 12.yy’da yapılan başka bir köprü varmış, 1788 yılında ise yerine bu taş köprü yapılmış. Ancak II. Dünya Savaşı sonrasında şehre yerleşen Amerikan askerleri köprüye zarar vermişler. Bunun üzerine halkın çabaları ile köprü yeniden inşaa edilmiş ve 1947 yılında tekrar  kullanıma açılmış. Köprünün üzerinde köprüyü yaptıran Kral Karl Theodor’un heykeli, Roma tanrıçasına adanmış iki heykel ve bir maymun heykeli bulunuyor.

Köprü motorlu taşıtlara kapalı. Buna rağmen üzerinde yürüyenler, bisiklet sürenler, fotoğraf çektirenler ve sadece hayranlıkla şehrin iki yakasını seyredenlerle öylesine doluydu ki köprü üzerinde zorlukla ilerleyebildik. Yine de tabii ki köprüyü bir baştan diğer başa yürüdük. Sonrasında köprünün iki kubbeli gösterişli girişinin karşısındaki bir kafede yazın ılık havasında köprü manzarasına karşı kahvemizi içmek çok keyifliydi.

Heidelberg Kalesi

Tarihi köprü üzerinden şehir manzarasını izlerken karşılaştığımız, yüksek bir tepeye kurulmuş Heidelberg Kalesinin haşmetli görüntüsü doğal olarak rotamızı kaleye yöneltmemize neden oldu. Köprünün hemen karşısındaki bir patika yoldan kaleye yürüyerek çıkılabilmekte. Bu patika yolun tarihi bir önemi de var. Yolun biraz ilerisi ‘Philosopher Walk’ a ulaşıyor. Geçmişte üniversite hocaları ve filozoflar bu yolda yürüyerek düşündükleri için yol filozoflar yolu adını almış. Yürümeyi tercih edenler için ayrıca Market Meydanı’ndan çıkan bir patika yol da bulunuyor. Bu yol 15-20 dakika süren bir yokuş olduğu için kaleye ulaşmak üzere alternatif olarak füniküler yapılmış. Bizim tercihimiz de füniküler olduğundan Market Meydanı’na doğru yürüdük. Füniküler ile istenirse ilk durak olarak sadece kaleye kadar çıkılabiliyor, istenirse devamında daha yukarıya çıkıp şehrin manzarasını kuşbaşı görmek mümkün. Biz kalede indik. Kaledeki tarihi binaları, müzeleri gezmek ve seyir teraslarından şehrin biblo gibi evlerini seyretmek yeterince heyecan verici geldi. Füniküler ücreti kaleye kadar olan bölüm ve kale girişi dahil gidiş dönüş 9 Euro ve yolculuk 3-4 dakika sürüyor. En yukarıya manzara seyretmek için çıkarsanız o bölüme kadar gidiş dönüş ve kale ücreti ise 16 Euro.

Fünikülerden inince, kısa bir yürüyüş sonrası kalenin gösterişli iç kapısına ulaştık. İç kapı üzerindeki koruyucu iki şövalye ve gücün sembolü iki aslan heykeli adeta ziyaretçileri karşılıyordu.

İç kalede seyir teraslarından şehri seyrederken, el ele veren tarih ve doğanın sunduğu nefes kesici manzara ile görsel bir şölen yaşadık. Öyle ki; seyir teraslarından uzun süre ayrılmak istemedik. Ancak kalenin bize hazırladığı başka sürprizleri keşfetme merakı ile yürümeye devam ettik.

Alman Eczacılık Müzesi

Terastan ayrılıp iç avluya gelince çok süslü kırmızı taşlı bir binanın altındaki Alman Eczacılık Müzesine girdik. Kimyasal ilaçların ortada olmadığı yıllarda kullanılan bitkisel ilaçların tarihsel sürecini her yönüyle anlatan bu müzede bitkisel ilaçların yapımında kullanılan tarihi aletler, kaplar ve bitkiler sergileniyor. Küçük ama yazılı açıklamaları oldukça detaylı, öğretici ve güzel bir müzeydi.

Dünyanın En Büyük Şarap Fıçısı

Bu kalede dünyanın en büyük şarap fıçısının yer aldığını görmek çok şaşırtıcıydı. 1751 yılında yapılan ve 185 litre şarap alan fıçı kalenin bir bölümüne yerleştirilmiş. Bu bölümde  şarap tadımı da yapılıyor. Ancak tadılan şaraplar arasında bu fıçıda dinlendirilen de var mı sorumuza yanıt bulamadık.

Oldukça faal olan kalede festivaller ve konserler de yapılıyor. Biz kaleden ayrılırken bir akşam konseri hazırlıklarına denk geldik. Şehre hakim bir tepedeki bu Orta Çağ kalesinde özel bir konser dinlemenin keyfinden mahrum kalsak da keşfedeceğimiz diğer yerlere doğru yol aldık.

Nechar Nehri Kıyısı

Şehrin nehir kenarında yürüyerek devam ediyoruz gezimize. Yemyeşil nehir kıyısındaki konser salonu, Zeughaus (cephanelik), Marstall (Kraliye Ahırları) ve Sinagog gibi tarihi binaların önlerinden geçiyoruz. Sinagog dışındaki tarihi binaların çoğu üniversite tarafından çeşitli amaçlarla kullanılıyor.

Nechar Nehri’nde tekneyle nehir turu yapılabiliyor. Bir saat süren nehir gezisinin fiyatı 13-15 Euro civarında. Çok istememize rağmen zaman ayıramayınca biz bu tura maalesef katılamadık.

Hauptstrasse –  Çok Uzun ve Çok Renkli Cadde

Sıra geldi tarihin ve günümüzün renklerini bir arada taşıyan, şehrin en ünlü caddesini turlamaya. Şehrin mutlaka yürüyeceğiniz caddesi Hauptstrasse,  kelime anlamı ile ana cadde demekmiş. Almanlar şehrin 1,5 km uzunluğundaki bu caddesine Hauptstrasse adını vermişler. Bu cadde sadece şehrin değil tüm Avrupa’nın trafiğe kapalı en uzun caddesi unvanına sahip. Kafeler, barlar, restoranlar, dükkanlar ve renkli, sevimli, tarihi evleri ile çok hareketli bir cadde. Doğal olarak bu uzun ana caddeyi kesen birçok küçük sokak bulunuyor. Bu ara sokaklar da kafelerle, hediyelik eşya dükkanları ile neredeyse ana cadde kadar renkli ve canlı. Biz ara sokaklara gire çıka Hauptstrasse’yi bir baştan bir başa yürüdük.

Marktplatz

Cadde sonunda Marktplatz’a ulaşıyoruz. Meydanda Fransız işgaline karşı şehri savunan halkın kahramanlığını sembolize eden Herkül heykeli karşılıyor.

Heiliggeistkirche – Kutsal Ruh Kilisesi

Almanya’nın en çok ziyaret edilen kiliseleri arasında yer alan, şehrin büyük tarihi kilisesi Heiliggeistkirche da bu meydanda. Kutsal Ruh Kilisesi 1398 ve 1515 yılları arasında romaneks ve gotik tarzda yapılmış. Kilise şehir manzarasını seyretmek için de çıkılabilen 82 metrelik bir kuleye sahip. Yeterince yüksek bir tepedeki Heidelberg Kalesi’nden şehrin panoramik görüntüsünü doyasıya seyrettiğimiz için bu kuleye tırmanmayı hiç düşünmedik. 

Almanya’nın birçok şehrinde akşam 18.00-19.00’saatlerinde sokaklar boşalırken bu öğrenci şehri ise daha geç saatlerde hala hareketliydi. Çok güzel bir havada, bu renkli meydandaki bir  restoranda yediğimiz akşam yemeği oldukça keyifliydi.

Studentenkarzer

Belki de şehrin en kendine özgü ve ilginç yapısı öğrenci hapishanesi. Üniversite öğrencileri arasında toplumsal düzene uygun davranmadıkları için cezaya çarptırılanlar, cezalarını çekmek üzere bu binaya gönderiliyorlarmış. 24 saat ile 4 hafta arasında hapishaneye kapatılan öğrencilere ilk iki gün sadece ekmek ve su veriliyormuş. Sonraki günler dışarıdan yemek ve hatta bira alabiliyorlarmış. Asıl ilginci öğrenciler derslerinden geri kalmamaları için ders zamanında üniversiteye gidebilirken diğer tüm zamanlarını hapishanede geçirmeleri. Hapishanede kalanlar  ilk zamanlarda şömine kurumları ile duvarlara figürler yapmış. Zamanla dışarıdan gelen boyalarla yazmaya, çizmeye devam etmişler. 1712 yılından 1914 yılına kadar öğrencilerin kaldığı hapishane bugün müze olarak ziyarete açık. Müze giriş ücreti 3 Euro.

Son Söz

Yakın zamana kadar Almanya şehirlerini gezmek için özel bir merakım yoktu. Ancak romantik yol güzergahında Orta Çağ kasabalarını gezmek için çıktığımız yolculukta rotamıza aldığımız Heidelberg bizi kendine hayran bıraktı. Toplamda 1,5 günde şehrin önemli bir bölümünü gezdik. Sadece Kupfalzisches (Sanat Müzesi) görmek isteyip de zaman ayıramadığımız bir yer olarak aklımızda kaldı. 

Tarih ve doğanın uyumla birleştiği tablo gibi bir şehir yaratılmış. Biz kartpostallık romantik, sevimli, canlı bu şehri çok sevdik. Küçük bir yer beklerken sokakları dolu dolu bir şehir ile karşılaştık. Heidelberg’in Almanya’nın turistik açıdan en popüler şehirleri arasında olduğunu bizzat gözlemlemiş olduk. Gezginlere ister Romantik Yol rotası içinde, ister başka bir fırsatla bir-iki gün bu şehrin sokaklarında dolaşmalarını öneriyorum. Bizim gibi günlerin uzun olduğu yaz mevsiminin bu bölgedeki ılık havasında rahat rahat dolaşabileceğiniz gibi, Christmas zamanı şehrin rengarenk süslenmiş halinde gezmenin de ayrı bir keyfi olacağına eminim.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here