Heybeliada Marmara Denizi’nde İstanbul’un güneybatısında, yüzü İstanbul’a dönük bir ada… Bizans döneminde prenslerin, prenseslerin, kraliçelerin sürgüne gönderildiği dokuz Prens Adası’ndan biri. Bu adaların içinde Büyükada’dan sonra ikinci büyük ve en yeşil adası. Adanın yerleşik nüfusu 7000 kişi civarında olmasına rağmen yazın nüfusu bir kaç kat artmaktadır. Ancak adanın İstanbul’a çok yakın ve ulaşımın kolay olması nedeni ile hafta sonu günübirlik ziyaretçiler ile 50.000 kişiye ulaşabilmektedir.
Ada adını şeklinin denize bırakılmış bir heybeye benzemesinden almıştır. Eski Rumca adı adada bakır madeni çıkartılması nedeniyle bakır anlamına gelen Halki’dir.
Ulaşım
İstanbul’a çok yakın olan adaya Bostancı, Kartal, Kadıköy, Kabataş, Beşiktaş, Eminönü iskelelerinden çeşitli firmalar tarafından sık seferler ile yapılmaktadır. Şehir Hatları ve Mavi Marmara seferlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Şehir Hatları Adalar Vapur Seferleri
Mavi Marmara Adalar Vapur Seferleri
Gelelim ada içi ulaşımına; Adada motorlu taşıt kullanılmamaktadır, son yıllarda faytonların yerine elektrikli toplu ulaşım araçları ve 3 yolcu alan ada taksileri kullanılmaktadır. Yine de ada ruhunu hissetmek için, yürüyerek dolaşmak veya günü birlik bisiklet kiralamak en uygun yöntemler. Heybeliada dört tepeden oluşuyor yine de yürüyerek veya bisikletle dolaşmak yorucu olmuyor.
Heybeliada Gezilecek Yerler
Bostancı İskelesi’nden sabah vapurla sadece yarım saat süren yolculuk ile Heybeliada Vapur İskelesi’ne ulaştık.
Tüm adayı yürüyerek dolaşmayı planlamıştık, kızılçam ormanları içinde rahat bir yolculuk yapacağımıza inanıyorduk ve gerçekten de öyle oldu. Tam 360 derece ada turu 11 km yürüyerek tamamlanabiliyor. Adanın görülecek yerlerini rotamızdaki sırası ile dolaşmaya başlayabiliriz.
Ada gezimizi Kasım ayında hafta içi yapmayı tercih ettik. Hem hafta sonu kalabalığından kaçınmak hem de sonbaharın sarı kızıl renkleri ile adada doyasıya yürüyüp tüm tarihi ve doğal yerleri görmeyi amaçladık. Bir tam günde bunları yapabildik. Heybeliada Vapur İskelesi’nde inince sağ tarafta sahil kenarında çay bahçeleri, kahvaltı yerleri yer alıyordu.
Sol tarafta deniz kenarında bembeyaz rengi ile Deniz Lisesi adada bizi ilk karşılayan tarihi bina. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1773 yılında kurulan Bahriye Mektebi önce Kasımpaşa’da eğitime başlamış, 1834 yılında bugünkü Deniz Lisesi’nin yerinde Kalyoncu Köşkü’ne taşınmış. Arada bir dönem okulun yeri değişmekle birlikte 1851 yılından sonra bu tarihi binada eğitimi sürmüş. Yıllarca Deniz Kuvvetlerine asker yetiştiren bu okul 15 Temmuz 2016 olaylarından sonra eğitime kapatılması ile bugün sessiz mahzun duruyor.
Tüm bir ada turunu yapmak istediğimize göre iskelenin sağından veya solundan başlayabilirdik yürüyüşümüze. Deniz Lisesi’nin yanında biraz zaman geçirdikten sonra yön konusundaki kararsızlığımız Deniz Cafe sahibi Ahmet tarafından çözüldü. Yıllardır adada yaşayan bir denizci asker olan Ahmet bey kendi imkanları ile bir harita bastırmış, hemen haritayı elimize verdi. Tura öncelikle Ruhban Okulu tarafından yani sağ taraftan başlamamızı önerdi. Böylece sahile paralel sokağa daldık.
Aya Nikola Kilisesi hemen merkezde ilk karşımıza çıkan kırmızı renkli kilise, 1857 yılında daha önce aynı yerde yıkıntıları olan bir Bizans kilisesinin üzerine kurulmuş. Kilise denizcilerin koruyucusu Aziz Nikola’ya adanmış. Kilise kapalı olduğundan içini gezmek mümkün olmadı.
Kiliseden sonra asıl hedefimiz Ruhban Okuluna tırmanmak idi. Bu arada geçtiğimiz sokakta hem eski, hem bakımsız hem de yeni ancak dokuya uymayan evler karşımıza çıktı.
Sokağın sonunda elimizdeki haritaya göre aradığımız Eski Rum Okulu’nun taş binası da terk edilmiş mahzun duruşuyla karşımızdaydı.
Rum okulunun yanından yukarıya doğru yürümeye devam ederken, öncelikle görmek istediğimiz adanın simgesi ve en önemli yapısı Ümit Tepesi’ndeki Ruhban Okulu için tırmanmaya başladık. 600 metrelik çok dik olmayan orman yolunun güzelliği ile bu tırmanış hiç yormuyor insanı.
Ruhban Okulu, Heybeliada Ayia Triada Manastırı’nda 1844 yılında açılmış. Atina Üniversitesi’nde kurulan Teoloji Okulundan sonra akademik düzeydeki ikinci okul olması nedeni ile Ortodoks alemi için özel bir öneme sahip. 1923 yılına kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu adı ile din adamı yetiştirmek amacı ile eğitim vermiş. Daha sonra Heybeliada Ruhban Okulu olarak 1971 yılına kadar açık kalmış.
Binanın gösterişli kapısından adım atınca içeride bembeyaz mermerli sütunlu bir giriş karşılıyor. Sağ taraftaki koridorda sınıflar yer alıyor. Okulun içine girip sadece birinci kat ve bu katta bir sınıf gezilebiliyor.
Okulun diğer yanında tarihi Ayia Triada Kilisesi yer alıyor. Bizans döneminin önemli manastırlarından olan yapı 9.yy’da inşa edilmiş. İstanbul’un fethi sırasında kilise yok edilmiş, 1550 yılında tekrar inşa edilmiş.
Ruhban Okulu adanın en yüksek hakim tepesinde yer aldığından vapurla adaya yaklaşırken ve adanın bir çok yerinden görünüyor. Okul kompleksi karşı kıyıda İstanbul sülieti, doğu yönünde Büyükada, batıda Burgazada, kuzeybatıda Kınalıada manzaraları sunuyor. Bu kadar stratejik ve doğal yerleşim yerindeki tarihi bina adanın en özel alanı.
2013 yılında başlanan bir çalışma ile okulun bahçesi beş bölümde tematik bahçeler olarak düzenlenmiş. Bu bölümler, Fazilet yolu, yenilebilir ürünlerden oluşan bitkiler bahçesi, Kutsal Kitap bahçesi, Bizans çayırı, bahçe sanatının müzesi olarak isimlendirilmişler. İngiliz, Brezilyalı, Yunan sanatçı ve botanikçilerden destek alınmakta bu düzenlemeler için.
Sıradaki görülecek yerimiz İsmet İnönü Müze Evi idi. Ümit Tepesi’nden aşağıya doğru önce Heybeliada Cami’sinin önünden ve köşklerin arasından geçerek ilerledik.
İsmet İnönü Evi sokağında restore edilmiş veya edilmemiş konaklar arasından ilerlerken bugüne kadar gördüğüm en ilginç konağın fotoğrafını paylaşmadan olmaz. Fotoğrafa bakar mısınız bir konak yarısı restore edilmiş yarısı bakımsız kalmış. Merakımdan İsmet İnönü Evi’nde görevli kişiye sordum. Tahmin ettiğiniz gibi iki varisi olan bir ev, bir varis evinin içine ve dışına bakıp evin yarısını kullanırken diğer varis hiçbir şey yapmamış kiraya veriyormuş.
Gelelim İsmet İnönü Müze Evi‘ne. Adanın en temiz bakımlı, amacına uygun kullanılan tek binası. İsmet İnönü’nün 1924 yılında geçirdiği rahatsızlık sonrası doktorlar mutlaka dinlenmesi gerektiğini belirtmişler. Bu amaçla yer aranmış ve Heybeliada’da bu köşk kiralanmış. Ailecek bu köşkte yaşanmış, 1934 yılında da ev satın alınmış ve evin eşyaları Atatürk tarafından hediye edilmiş.
Evde o günden bu yana kullanılan eşyalar sadece yüzleri yenilenerek sergileniyor. Evde İsmet İnönü’nün çalışma odası, ailenin yaşam alanları ve günlük eşyaları sergilenmekte. Kurtuluş Savaşımızın önemli komutanı, Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımızın ailesi ile yaşadığı evin doğallığı, sadeliğinde, şatafattan uzak yaşam anlayışı açıkça görünüyor. Ayrıca müze görevlisi ziyaretçiler ile tek tek ilgilenip bilgilendiriyor. Bugün ev ve bahçe çeşitli etkinlikler için kullanılabiliyor. Pazartesi günleri dışında her gün 10.00-18.00 arası halka açık ücretsiz gezilebilen örnek evi görmenizi öneriyorum.
İsmet İnönü Müze Evi’nden çıkıp Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi’ne gitmek istedik ancak evin bakımsız ve kapalı olduğunu duyunca adanın uzun turuna başlamak üzere Refah Şehitleri Caddesi’nden yürümeye devam ettik. Bir süre sonra yerleşim yerleri yerini sakin, sessiz kızılçam ağaçları arasında yürüyüş yoluna bırakmıştı. Bu yol üstünde orman içinde piknik alanları ve denize girmek için plajlar bulmak mümkün.
Yine orman içerisinde atların konakladıkları yerlerin yanından yürümeye devam ettik.
Orman içi yürüyüşümüzün bir yerinde Terk-i Dünya Manastırı yazısı ile yoldan 30 metre kadar içeriye döndük. Tam bir tepenin üzerinde müthiş manzaralı kırmızı boyalı tek katlı bir ev. Bir yönü Çam Limanı Koyu’na diğer yönü İstanbul’a bakan harika bir yer. Dünya nimetlerinden uzaklaşıp inzivaya çekilmek isteyen bir keşiş 1860’lı yıllarda burayı yaptırmış, sonraki yıllarda inzivaya çekilmek isteyen keşişler de kilisede kalmışlar. Kilise 1890 yılında depremde yıkılmış olsa da 1954 yılında bir piskopos tarafından restore edilmiş. Ev görüntüsündeki kilise kapalı olduğundan gezemedik. İçinde ikonlar bulunuyormuş. İnzivaya çekilmek için bu kadar manzaralı yer çok cazip görünüyor. Terk-i Dünya Manastırı’ndan görüntü ise adanın en güzel manzaralı koyu. Çam Limanı Koyu, yazın da denize girmek için güzel bir koy.
Çam Limanı Koyu’nun sağ tarafındaki tepede Terk-i Dünya Manastırı, sol tarafında yine bir tepede Heybeliada Sanatoryumu yer alıyor. Atatürk tarafından 1924 yılında Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak kurulmuş. Böylesine güzel çam ormanının içinde bol oksijenli bir ortamda hastaların doktor kontrolünde olması ne büyük bir ayrıcalık. 2005 yılına kadar hizmete açık olan Sanatoryum bugün terk edilmiş, binalar harabeye dönmek üzere. 1999 İstanbul depreminde hasar gören binaların yenilenmesi yerine tamamen terk edilmiş binalar ve önündeki doyumsuz manzara.
Askeri alanın yanında iskeleye doğru ilerlerken karşıda Büyükada manzaralı Uçurum Manastırı’nın bahçesine girmek mümkün olamadı.
İstanbul’un güzel yeşil adası Heybeliada gezimiz güneş batarken bitti. Artık dönüş yoluna geçebilirdik.
Son Söz
Heybeliada gezimiz günübirlik bir gezi oldu. Öğleye doğru başladığımız gezide yarım günde tüm adayı yürüyerek dolaşabildik. Yaz dönemi olmadığı için deniz keyfi yapamadık. Çam Limanı Koyu, Alman Koyu, Fransız Koyu ve Sadık Bey Plajlarında yüzülebilir. Günübirlik gidenler Değirmen Burnu’nda piknik yapabilirler. Ayrıca gün sonunda kıyıda deniz ürünleri tatmak mümkün. Bizim amacımız sonbaharda adada yürümek olduğu için yemek veya bir şeyler tatmak, içmek için de zaman ayıramadık. Akşam üzeri güneş batarken tekrar İstanbul’a dönüş yoluna geçtik. Tercihe bağlı tüm gün içinde kısa tur yapılıp ancak mutlaka Ruhban okulu ve İsmet İnönü Müze Evi’ni ziyaret edip daha kısa yürüyüş ile diğer aktivitelere zaman ayırmak mümkün. Adadan çok keyifli anılarla ayrıldık. Ancak içimizi sızlatan noktalara değinmeden geçemeyeceğim. Tarihi Deniz Lisesi kapalı, Ruhban Okulu kapalı ancak en azından ziyarete açık, ünlü yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar Köşkü bakımsız, Eski Rum Okulu binası terk edilmiş, Atatürk’ün isteği ile 1924 yılında kurulmuş Türkiye’nin ilk verem hastanesi kapalı, tek bakımlı ve ücretsiz ziyarete açık yer devlet eli ile değil İnönü ailesinin kurduğu Vakıf tarafından bakımı yapılan İnönü Evi.
Tarihi, doğası, iklimi ile özel İstanbul’a çok yakın tam bir huzur, kaçış yeri Heybeliada daha çok yatırımı hak etmiyor mu?
Adım adım gezdiğimiz Heybeliadayı video ile gezmek ister misiniz?