Laos

Güneydoğu Asya’nın henüz bakir, yozlaşmamış, sakin, huzurlu ülkesi Laos son yıllarda diğer Hindiçin ülkeleri kadar olmasa da, turistlerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Denize kıyısı olmayan küçük ülkesi Laos, Türkiye’nin üçte biri büyüklüğünde, altı milyon nüfuslu bir ülke. Laos  Tayland, Çin, Vietnam ve Kamboçya ile sınır komşusudur. 

Laos kendi dillerinde “Bin Filin Ülkesi” anlamına geliyor. Ülkede 2000 den fazla fil varmış. Ülke topraklarının 3/4 den fazlası dağlık. Dünyanın en fakir ülkelerinden. Çin, Vietnam, son yıllarda da Japonya’dan yardım alıyor. Ülkenin topraklarının % 5’inde yapılan tarımla, nüfusun % 80’i geçiniyor. 2005 yılından itibaren liberal politikalara geçilmiş. Hatta 2011 de borsa bile açılmış. Asgari ücret 70 Amerikan Doları. Öğrenim paralı, notları iyi olan çalışkan çocuklar veya torpilliler üniversiteye gidebiliyor. Sağlık hizmetleri paralı, devlet memurları ücretsiz yararlanabiliyor. Özel kliniklerin çok pahalı olduğunu söylüyorlar. Zengin aileler sağlık sorunlarında Tayland’a gidiyorlarmış.

Meraklısına
Laos’u gezmeden önce Çinhindi ve Mekong Nehri’ni bilmek önemli. Hindiçin veya Çinhindi ülkeleri Güneydoğu Asya da; Çin’in güneyi, Hindistan’ın doğusunda. Bu ülkeler Myanmar, Tayland, Malezya’nın kuzeyi (yarımada Malezya’sı), Laos, Kamboçya ve Vietnam. Ama tarihi süreçte Çinhindi kavramı genelde Fransız sömürgesi olan Kamboçya, Laos ve Vietnam için kullanılıyor. Çinhindi ülkeleri için Mekong Nehri ve deltası çok önemli.

Mekong Nehri Güneydoğu Asya’nın en uzun, dünyanın onuncu uzun nehri (4200 km). Tibet’ten 5000’li rakımdan doğuyor. Çin-Myanmar-Laos-Tayland-Kamboçya-Vietnam yani altı ülkede akıyor. Yaklaşık 3000 metre yükseklikteki kayalık boğazlar arasından geçerek Laos’a giriyor. Dünyanın en geniş çağlayanlarını oluşturuyor (yaklaşık 10 km). Kamboçya’dan geçtikten sonra Vietnam’ın güneyinden Güney Çin Denizi’ne dökülüyor. Nehrin geçtiği topraklar verimli. Laos ve Kamboçya’nın başkentleri nehir kıyısında.

Bu bölgenin 6 ayı yağışlı, 6 ayı kuru mevsim. Bu bölgede kış mevsimi yok. Bu nehrin bir özelliği ters akabilmesi. Nisan ayında sıcaklık artması ile Himalayalar’da karların erimesi, mayısta Musonlarla gelen yağmurlar, bu nehre katılan irili ufaklı derelerin ve bu nehrin taşmasına neden oluyor. Pek çok köye ulaşım sağlanamıyor. Mekong Nehri  Kamboçya’da Tonle Sap Gölü ile buluşuyor. Fazla sularını buraya boşaltıyor. Tonle Sap Güneydoğu Asya’nın en büyük gölü olup, bu esnada 3-4 misli büyüyor. Kasım ayında Himalayalar’da don oluyor, Mekong’a akan su azalıyor. Muson yağışları bitiyor. Akarsu artık yatağında akmaya başlıyor. Su seviyesi nehirden yüksek kalan gölün suyu Mekong’a, oradan Güney Çin Denizi’ne gidiyor. Bu olayın dünyada bir benzeri yok.

Mekong Nehri ilginç bir drenaj sistemine sahip. Nehrin suyunun kapladığı alan Türkiye’nin yüzölçümü kadar. Daha önce bahsettiğimiz altı ülke bu nehrin kısmen de olsa havzasında. Bu havzada 60 milyon kişi yaşıyor. Nehirde birçok endemik canlı var. Ayrıca özellikle Laos’da fazla olan hidroelektrik santralleri ile bu bölgenin enerji ihtiyacı karşılanıyor.

Laos 1989 yılına dek tüm ziyaretçilere kapılarını kapatmış. Yeni yeni dışarı açılan bir ülke. 2002 yılına dek yerli pop grupları da yasakmış. Neden halkın manevi olarak kirlenmemesi… Tek partili sosyalist bir cumhuriyet ile yönetiliyor.

Fransa’nın Hindiçin’deki sömürgelerini kaybetmesinden sonra, Amerika Kamboçya, Laos ve Vietnam’ın komünist olmasını önlemek amacıyla 1961 yılında Komünist akımlarla savaşmak üzere 11.000 kişilik bir gizli ordu kurulmasını onaylar. Bu ordunun askerleri Laos’taki Hmong azınlığından seçilir. 1962 yılında imzalanan Cenevre Anlaşması gereği bu ordunun dağıtılmasına karar verilir. CIA orduyu desteklemeye devam eder. Ordunun varlığı Amerikan Kongresi’nden gizlendiği için bütçeden kaynak aktarılamaz. Asker sayısı 30.000’i geçince CIA bölgede uyuşturucu yetiştirilmesi ve satılmasını teşvik eder. Gizli ordunun Generali Vang Pao’nun kendi laboratuvarında ürettiği eroin Amerika’da satılan ilk markalı uyuşturucudur. Eroin üretim ve sevkinde Taylandlı gönüllüler ve dağılan Çin kuvveti askerleri de rol alır. CIA, Burma afyon yetiştirmek için uygun bir yer olduğundan oradan da afyon alır. Burma, Laos, Çin ve Tayland’ın dağlık bölgeleri CIA’nin uyuşturucu üretim merkezi haline gelir. Bölge altın üçgen olarak anılmaya başlar. CIA dünyanın en büyük gizli ordusunu Amerikalılara uyuşturucu satarak finanse eder. Operasyonlara 1973 yılında ABD’nin Vietnam’dan çekilmesi ile son verilir. Gizli ordunun mensuplarından Amerika’ya kaçamayanlar 30 seneyi mülteci kamplarında geçirirler. Bu arada ek bilgi ABD 1974 ‘te Türkiye’ye afyon üretimini kontrol etmediği gerekçesiyle ambargo koymuştu. Uzakdoğu afyon tüketimi ile bağlantısı daha derin bir araştırma konusu olsa gerek.

ABD 1964-1973 yılları arasında her sekiz dakikada bir Laos’u bombalamış. Bu yıllarda yüzlerce yeni bomba denemiş ve geliştirmiş. Bu bombaların çoğu içinde 600 küçük bombanın bulunduğu küme bombaları. Bunların bazıları patlamaya ayarlanıyor. Patlamayanlar daha sonra bölgede yaşayan sivil halk için büyük tehlike teşkil ediyor. ABD 1997 yılına dek atılan bombaların yerini vermeyi reddetmiş. Bu nedenle savaş bittikten 20 yıl sonra bile bombaların civarında yaşayan Laoslular ölmeye devam etmiş. Bugün ülkede yarım milyon ton patlamamış bomba olduğu düşünülüyor. 1970’de yılda 600 kişi bu şekilde hayatını kaybederken, bu günlerde yılda 100 kişi bu şekilde hayatını kaybediyor. Amerika bombaların yerini açıklasa da bomba temizlemek çok zaman alıyor; ülkenin % 95’inin temizlenmesi için 60 seneye ihtiyaç var. Yani 1965’de atılan bir bomba 2065’de de can almaya devam edecek.

Luang Prabang Laos’un eski kraliyet başkenti. Aynı  zamanda ruhani merkezi. 2008 New York Times Gazetesi tarafından dünyada görülmesi gereken yerler listesinde ilk sırada, UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alıyor. Mekong Nehri ve Nam Khan Nehri’nin birleştiği yarımadada kurulmuş. Şehirde 70‘e yakın tapınak ve 2000 dolayında Budist rahip var. Her Lao hayatında en az 3 ay rahip oluyor.

Biz Kamboçya’nın Siem Reap şehrinden Laos Havayolları’na ait küçük bir uçakla 1.5-2 saat uçtuk. Aradaki mesafe 750 km dolayında Luang Prabang’a inince doğruca yemeğe gittik.

Yemekten sonra gece pazarına çıktık. Akşam kurulan gece pazarında genelde kadınlar satış yapıyor. Saf pamuklu giyecek bulmak gelişmiş ülkelerde zor. Bu gece pazarında bol.

The Grand Luang Prabang otelde kalıyoruz. Mekong Nehri kenarında son derece şık ve güzel bir otel.

Luang Prabang’ın nüfusu merkez olarak 100 bin dolayında. Luang Prabang başkent  Vientiane’den daha mistik bir şehir. İnsanda tekrar gelme hissi uyandırıyor. Tıpkı Cusco (Peru) gibi.

Sabah önce Rahiplerin törenine yetişmek istiyoruz. Araba ile şehir merkezine gidiyoruz. Halk çoluk, çocuk yaşlı demeden sokaklara çıkmış, örtülerini yayıp oturmuş, yanlarına tencere, kutu v.s almış bekliyor. Uzaktan safran rengi kıyafetleri içerisinde, yalınayak, düzgün tek sıra halinde rahiplerin geldiğini görüyoruz. Hepsi ellerinde büyükçe, yuvarlak tasa benzer kaplar taşıyorlar. Rahipler böyle tek sıra halinde yürüyerek, halkın kaldırımlarda serdikleri örtülerin üzerinde bulunan çeşitli yiyecekleri toplamaya başlıyorlar. Herkes rahiplerin kabına yiyecek koyuyor. Bir kaşık pirinç, bir bisküvi gibi. Bu törenin amacı ne olabilir? Dünyanın her tarafında benzer duygular yaşanıyor diye düşünüyorum. Yardımlaşma, birliktelik duygusunu güçlendirip, gelenekselleştirme… Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun böyle merkezler; iyilik, insanlık, dürüstlük gibi duygular arayan insanların uğrak yeri oluyor. Richard Gere, Angelina Jolie yoksa buralarda ne arasınlar… Gün ışığı ne muhteşem bir yerde olduğumuzu bize gösteriyor. Yemyeşil doğası, iki katlı yapıları ve güler yüzlü insanların ülkesi.

Gezmeye başlıyoruz. Wat Sene, Ulusal Müze, Wat Xieng Thong (Altın Şehir Tapınağı), Wat Visoun, Wat Aham, Wat Mai’yi ziyaret ediyoruz.

Wat Sene 1718’lerde, Wat Xieng Thong 1560’larda yapılmış. Ulusal Müze 1904 yılında yapımına başlanan Fransız mimari tarzı ile yapılmış olan kral sarayında. 1975 yılında kral iktidardan düşünceye dek burada yaşamış. Müzede fotoğraf çekmek yasak. Ben fotoğraf çekmek için kullandığım telefonumu kaptırdım. Hemen aldılar, çıkışta çektiğim fotoğraf silinmiş olarak geri verdiler. Saraya girerken ayakkabılar çıkarılıyor. Kapıdan girdikten sonra karşınıza çıkan ilk yer Kralın kabul salonu. Ortada tahtı var, arka taraflar özel yaşam alanları. Wat Xieng Thong da 1975 yılına dek kralların taç giyme töreni yapılıyormuş.

70‘e yakın tapınağın bulunduğu bu şehirde Tapınakları gezerek Mekong Nehri kıyısına geliyoruz.

Pac Ou Mağarası’na gidiyoruz. Burası irili ufaklı bir sürü Buda heykelinin olduğu bir mağara.

Öğle yemeğini de Mekong Nehri kıyısında tam bu mağaraların karşısında bulunan bir lokantada yiyoruz.

Daha sonra tekneyle yolumuza devam ediyoruz. Mekong Nehri kıyısındaki köyler ve yaşam.

İlk önce Ban Xanghai Köyü… Altın yaldızlı bir tapınağı ve turistik 3-5 tezgahı olan sakin bir yer.

Tekneyle yolumuza devam.. Bir sonraki durağımız Ban Phanom. Burası daha büyük ve gelişmiş bir köy. Tezgahlarda buraya özgü bir kağıt yapıyorlar. İpekten yapılmış atkıları da pek şık. Tabii alıyoruz.

Transfer vaktimiz yaklaşıyor. Havaalanına doğru gidiyoruz.  Laos’un başkenti Vientiane’ye uçacağız. Laos Havayollarının uçak filosu küçük. Bir gün önce 48 kişinin öldüğü uçak kazası nedeniyle seferlerde aksama var. Biz yeni alınan tek Boing ile Vientiane’ye uçup, Vientiane Plaza Otel’e yerleşiyoruz.

Vientiane  Prabang arası 425 kilometre. Vientiane ismi Sandal Ağacı Şehri anlamında. Şehir Lao, Tay, Çin, Vietnam, Fransız ve Amerikan kültürel etkilerini taşıyor. 200 bin üzerinde bir nüfusu var. Yemek sonrası yürüyüşe çıkıyor, Mekong Nehri kıyısına iniyoruz. Binlerce insan, bir gürültü, bir kalabalık…

Küresel şirketler buralarda bir istikbal görüyorlar herhalde…Kozmetik markaları bangır bangır anonslarla buradalar. Mekong Nehri kıyısında bir dans klubü bile var, çamurun içinde olsa da. Ben bu geceden çok irkildim. Filmlerden izlediğimiz uyuşturucu kullanan insan tiplerinden etrafta o kadar çok var ki… Etrafta uykuda gezer gibi dolaşan bir sürü tip… Yalnız gördükleri erkeklere prezervatif veren yaşını tahmin edemediğiniz küçük kızlar…

Ertesi gün Budha Parkı’na gitmek üzere yola çıkıyoruz. Şehrin 25 kilometre dışında, yolu çok bozuk. Araba devrilmesinden korkutacak derecede. Zaman zaman Mekong Nehri’ni sağ tarafta kalıyor. Nehrin karşısı Tayland.

Budha Parkı 1958 yılında Luang Pu isimli bir Budist rahip tarafından inşa edilmiş. Betondan yapılma olan park Şiva, Vişnu, Arcuna, Budha tasvirleri ile süslü. Garip, ilginç; insan-hayvan-tanrı-şeytan figürleri ile dolu dev heykeller var. Parkın en ilgi çekici yeri; Dünya, Cennet, Cehennemi tasvir eden dev balkabağı görünümündeki heykel. Ağzı konumundaki kapıdan girerek, üst katlara çıkabiliyorsunuz. Labirent görünümlü merdivenler sizi cehennemden cennete götürüyor.

Parkta iki yüzden fazla heykel içinde en ilginçlerinden biri 120 metre uzunluğunda yatan Budha.

Budha Parkı’ndan sonra şehre dönüyor, ülkenin en büyük tapınağı olan That Luang‘a (Stupa) gidiyoruz. Ülkenin sembolü olan bu tapınak aynı zamanda Laos Budizm’inin de sembolü. Laoslular için gurur kaynağı olan bu tapınağı ülkenin paralarının üzerinde de görebilmek mümkün. Altın renginde, dikdörtgen duvarlar şeklinde yükselen, bir çeşit piramit benzeri bir yapı.

Laolar hırsızlık yapmamak, ailelerini onurlandırmak, aç kalmamak gibi nedenlerden tapınaklara geliyorlarmış. Çalmak, öldürmek, yalan söylemek, ırza geçmek, içki yasak. Saat 15 den sonra sadece sıvı tüketerek nefislerini terbiye eden rahipler bilmiyoruz buna kadar uyuyorlar?

Daha sonra Wat Si Saket’e gidiyoruz. 1818 de inşaa edilen bu tapınak, Fransızlar tarafından 1924 ve 1930 da iki kez restore edilmiş. Bu tapınak aynı zamanda müze. Duvarları buda imajı taşıyan gümüş ve seramik heykelcikler ile dolu.

Patuxai Anıtı kentin sembolü. Paris’te Champs-Elysees Caddesi üzerinde yer alan Paris’Arc de Triomphe (Zafer Anıtı) benzeri. 14 Temmuzu Paris’te geçiren biri olarak merakla benzeri yapıya tırmanıp, Viantiane’yi fotoğrafladım. Budist süsleme sanatı ile yapılmış dört kapısı bulunan anıtın tavanında Vişnu, Brahma, Indra tanrılarını tasvir eden süslemeler var. Anıtın beş kulesi “düşüncelilik, dostluk, esneklik, dürüstlük, onur ve refah” şeklindeki Budist ilkesinin temsilcileriymiş. 1957-1968 yılları arasında, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Laos’un Fransa’dan bağımsızlığını alırken ölen askerlerine ithafen yapılmış. Dış mimarisine göre, iç mimarisi daha özensiz. İçi hediyelik eşya pazarına dönüştürülmüş. Anıt fotoğraf çekmek, parkı ve başkenti yukarıdan görmek için uygun bir yer.

Patuxai Parkı, içinde bulunan havuzu, bunu çevreleyen palmiye ağaçları ile hoş bir yer.

Parkın sonunda dünya barışını simgeleyen, üzerinde tüm dünya ülkelerinin bayraklarının olduğu, Endonezya tarafından Laos’a hediye olarak gönderilen bir gong yer alıyor.

Başkanlık Sarayı gayet modern.

Bugün Vientiane’den ayrılacağız. Buradan tekrar Mekong Nehri kıyısına dönüyoruz. Gece gördüğümüz Mekong kıyısından daha güvenli. Şunu belirtmek isterim. Ben bu zamana değin buralarda yerel halktan kaynaklanan hiçbir saldırı veya tedirgin edici davranışla karşılaşmadım. Tedirginliğim tamamen seyrettiğim filmlerden ve okuduğum kitap-yayınlardan kaynaklanıyor. Yoksa kimsenin bizimle ilgilendiği, saldırdığı filan yok.

Nehir kıyısında halk kahramanı Chao Anouvong’un yüzü nehre dönük kocaman bir heykeli bulunuyor.

Çin ve Çinhindi ülkelerinde sık gördüğümüz sokak yemeklerinin yapıldığı seyyar lokantalar her yerde.

Havaalanına giderken düşünüyorum, bir daha Laos’a gelir miyim? Luang Prabang’a evet. Doğası, güleryüzlü insanları, sakinliği ve pozitif enerjisi ile hayran kaldığım bir şehir oldu.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here