Güney Kore Doğu Asya’nın en doğusunda, Kore Yarımadası’nın güneyinde 51 milyondan fazla nüfusu ile gelişmiş bir ülke. Başkent Seul çevresi ile dünyanın en büyük metropolleri arasında yer almaktadır. Ülke nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı Seul ülkenin can damarı, sanayi, ticaret ve finans merkezi.
Ülke 20. yy’da işgaller, savaşlar ve siyasi, ekonomik istikrarsızlık içinde dönemler geçirse de, bugün dört Asya kaplanı ülkesinden biri ve Doğu Asya’nın yükselen yıldızı. Yüksek büyüme hızı, sanayileşme, teknolojik ürünlerde öncülüğü yanı sıra kültürel olarak dış dünyaya tanıtımı da çok başarılı. Kore drama dizileri ve K-Pop müzik alanındaki yatırımları ile de tüm dünyada bilinen merak edilen bir ülke.
Güney Kore, ülkemizde adı çok duyulan hep sempati ile düşündüğümüz uzaklarda bir dost ülke. Bu kadar uzaklığa karşın, Güney Kore ile yakın ilişkilerimizin tarihi 1950’lere gitmekte. 1950 yılında Güney Kore ve Kuzey Kore arasında başlayan savaşta Birleşmiş Milletler Savaş Gücü askerleri arasında yer alan Türk askerleri üç yıl savaştı bu topraklarda. İngiltere’den sonra en çok şehit veren Türkiye, bu bedelin karşılığı Nato üyesi olarak kabul edildi.
Bu tarihi dostluk filmlerle, belgesellerle, öykülerle bu güne kadar korundu. Ancak Kore bize göre tam anlamı ile dünyanın bir ucu. Gidip, gezip geleyim diyebilecek bir coğrafyada olmasa da, yine de niçin Kore’ye gitmeliyim sorusunu cevaplayalım.
Niçin Kore’yi Görmeliyiz:
- Farklı bir ülke, farklı bir kültür
- Tarihi ilişkiler, 1950’lerde Kore için savaşmaya giden Türk askerlerinin anıları, şehitlerin mezarları gezilebiliyor
- Başkent Seul bir yanda, modern gökdelenler arasında saraylar, tapınaklar, sokak yemekleri ile çok renkli bir ülke
- Güney Kore’den Japonya’ya ulaşım kolay, Türkiye’den o kadar yol gidince Japonya gezisi ile hem benzer hem farklı iki kültürü tanımak mümkün
- Seul bir metropol, ancak kalabalık nüfus yormuyor. Konfüçyüs öğretilerini uygulayan Kore halkı çok sakin, kibar ve saygılı. Güvenli bir ülke.
- Kore mutfağı Uzak Doğu’nun en lezzetli tatlarını sunuyor.
- Türk vatandaşlarından 90 güne kadar vize istenmiyor
Seul gezi rehberi yazımıza başlamadan Güney Kore yolculuk kararımın nedenini yazmalıyım. Uzak Doğu ülkelerine merakım tam 10 yıl önce başladı. 2013 yılında Uzak Doğu’da ilk adım attığım mistik, farklı, fakir, kaotik, kalabalık ancak çekici ülke Tayland benim Uzak Doğu maceramın ilk fişeği oldu. Sonraki yıllarda nerede ise her yıl bizim kış mevsimimiz, Uzak Doğu’nun en güzel mevsiminde bu ülkeleri gezmeye başladım. Bu ülkeler; Myanmar, Nepal, Hindistan, Sri Lanka, Kamboçya, Vietnam, Filipinler, Tayvan ve Çin şeklinde sıralandı. Gezdiğim ülkelerin kültürleri, dinleri, tarihleri, halkları batı uygarlığından farklı, Tayvan ve Çin’in dışında, genellikle halkı fakir ancak saygılı topraklar idi.
Güney Kore ve Japonya bu yıllar arasında öncelikli ülkeler listeme girmemiş idi. Uzak Doğu’da birçok ülkeyi gördükten sonra sıra Asya kıtasının en doğusu ve en gelişmiş iki ülkesine geldi. Bu iki ülkeye bugüne kadar uzak durmamın ilk nedeni; iki ülkenin de diğer Uzak Doğu ülkelerine göre (Tayvan dışında) çok daha gelişmiş olmaları, gökdelenlerle kaplı başkentleri ile mistik doğu kültüründen uzaklaştıklarını düşünmem idi. Diğer bir neden ise şüphesiz iki ülkenin, özellikle Japonya’nın dünyanın en pahalı ülkeleri arasında sayılması idi. Yine de Uzak Doğu’nun bu iki özel ülkesini görme zamanı geldi diyerek, en güzel mevsim ilkbaharda, sakura mevsiminde iki ülkeyi programımıza aldık.
Güney Kore gezimiz başkent Seul ile başladı, güneyde liman şehri Busan da ikinci şehrimiz oldu. Busan’dan gemi ile Japonya Fukuako Limanı’na geçerek Japonya’da gezimize devam ettik. Üç haftalık gezimizin bir haftasını Güney Kore’ye ayırdık.
Güney Kore Kısa Tarihi
Meraklısına: Bu bölüm ülke tarihini merak edenler için eklenmiştir. İsteyenler bir sonraki bölüme atlayabilirsiniz.
Kore yarımadasına yerleşim M.Ö 3000’li yıllara kadar uzanmakta. Yarımadada M.S 918 yılında kral Wang Kon krallıkları bir araya toplar ve Koryo Hanedanlığı’nı kurar. İngilizcede kullanılan Korea adı da bu hanedanlıktan gelmekte. 1392 yılından 1910 yılına kadar 500 yıl, Choson Krallığı ile ülkede politik ve kültürel olarak bağımsız bir dönem yaşandı. 16.yy sonlarından 19. yy’a kadar ülke dış dünya ile ilişkilerini de sınırladı. Ancak 19.yy’da Kore içe kapalı politikalarını değiştirerek, Birleşik Krallık, Fransa ve ABD ile diplomatik ve ticari ilişkiler kurma çabalarına girişti.
Ülke diğer ülkelerde ilişkilerini arttırırken, ülkeyi çevreleyen üç büyük devlet, Japonya, Rusya ve Çin Kore topraklarına hakim olmak istedi. Japonya 1910 yılında Kore’yi işgal etti. Kolonial dönemde Kore sanayileşmede ileriye gitse de kendi kültürlerini ve dillerini koruma konusunda Japonların baskısı altında kaldı. II. Dünya Savaşı sırasında da Kore Japonya’nın yanında savaşmaya zorlandı.
Japonya’nın 1945 yılında, II. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ile sömürge olmaktan kurtulan Kore farklı bir senaryo ile karşılaştı. ABD ülkenin 38.paralelden ikiye bölündüğünü ilan ederek adanın güneyini işgal etti. Sovyetler de kuzeydeki topraklara girdi. Güneyde başkenti Seul olan Kore Cumhuriyeti, kuzeyde ise başşehri Pyongyang olan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu. 1950’de Güney Kore’nin tam bağımsız ilanına Sovyetler Birliği ve Çin’in karşı koyması sonrası Kore Savaşı başladı. Amerika ve Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin desteği ile 1953 yılında savaşı Güney Kore kazandı. Yarımada da 38. paralelden sınırları ayrılan iki ülkeye bölündü. Tabi bu savaş 2,5 milyon can kaybına yol açtı.
Savaş sonrasında ABD, Güney Kore’ye politik, askeri ve ekonomik destek verdi. 1960-1970 arasında askeri yönetim altında olan Güney Kore’de ekonomik büyüme ve sanayileşme hızlandı. Kore öncelikle eğitim, ekonomi ve kültürel alanda çok yol kat etti. 1945 yılına kadar 40 yıl Japon sömürgesindeki ülke, 1950’lerde 3 yıl süren ve ağır kayıplarla sonuçlanan Kore Savaşı sonrası 1960’larda Asya’nın fakir ülkesi görünümünde idi. Demokratik yönetime geçişte sıkıntılar yaşayan Güney Kore iki askeri darbe, iki başkanın ömür boyu başkanlık için rüyaları ile demokratik yönetime, insan haklarına verdikleri zararlar, üç kez parlamento feshi ile siyasi istikrarsızlıkla mücadelelerinin yanında 1990’ların ekonomik krizini de ağır geçirdi. Ancak bugün ülke teknoloji ve sanayide dünya üzerinde söz sahibi ülkeler arasında yer almakta. Kore milli gelir artışı ile Asya’nın en hızlı büyüyen ekonomisi, dünyanın da 10. büyük ülkesi. Son yetmiş yılda az gelişmiş bir ülkeden yüksek gelirli gelişmiş bir ülkeye dönüşen Kore bir mucize gerçekleştirdi. Ülkede karma ekonomi ile planlı ihracata dayalı büyüme modeli uygulamaktadır.
Bugün Güney Kore Doğu Asya’nın Japonya ve Çin’den sonraki en güçlü devleti haline geldi.
Ulaşım
Başkent Seul’a THY ve Korean Airlines’ın direk seferleri bulunmakta. İstanbul-Seul arası 10 saate yakın sürmektedir. Bu iki havayolu dışında diğer havayollarında aktarmalı uçuşlarda uygun fiyatlı biletler bulunabilir. Biz Etihad Havayolları’ndan mart sonundaki uçak biletimizi uçuştan 5 ay önce çok uygun fiyat ile aldık. Gidiş Abu Dhabi dönüş Singapur aktarmalı idi uçuşlarımız. İlkbaharın turistlerin talebinin en yüksek olduğu dönem olmasına rağmen biletleri erken almanın avantajını kullandık, uçuş tarihimize yakın fiyatlar tam iki katına ulaşmıştı.
Biletimizi Seul gidiş, Tokyo dönüş olarak aldık. Seul’den direk Tokyo’ya uygun fiyatlı uçuş bulmak mümkün iken, biz Japon Denizi’nden gemi ile Japonya’ya geçmek istedik. Güney Kore gezimizde sadece Seul ile sınırlı kalmaması için güneydeki, ülkenin ikinci büyük şehir Busan’ı programımıza aldık.
Şimdi gelelim özel olarak Seul içi ulaşıma. Seul’de tüm uluslararası uçuşlarda Incheon Havaalanı kullanılmaktadır. Havaalanından yaklaşık bir saat uzaklıktaki şehir merkezine ulaşımın birden çok yolu bulunmakta, bilet fiyatına ve yolculuk süresine göre tercih sizin olacak.
İki çeşit tren karşınıza çıkacaktır. All stop train ve express train. İki tren ile de Seul Tren İstasyonu’na kadar gidebilirsiniz. Birincisi birden çok durakta durarak, 60 dakikada merkeze ulaşıyor, 5-10 dakika sıklıkla hareket ediyor, fiyatı 4.150-4750 KRW arasında. Express train ise 20-40 dakika arasında hareket ediyor, 40 dakikada şehre ulaşıyor, fiyatı ise diğer trenin iki katı civarında, 9.500 KRW.
Otobüs; Havaalanında diğer seçenek, bizim de tercih ettiğimiz otobüs. Öncelikle hemen havaalanı çıkışta kredi kartı ile biletinizi alabiliyorsunuz. Fiyatı çok uygun 5.000 KRW ödedik, ayrıca son derece rahat koltukları olan bir otobüse az sayıda turist bindik. Çoğunluk treni tercih etmiş belli ki. Otobüs ile ulaşım trene göre daha uzun, ineceğiniz durağa göre 60-80 dakika sürmekte. Biz otelimizin konumuna göre otobüsten hangi durakta ineceğimizi önceden çalışmıştık. Otobüse binerken şoföre haritada durağımızın ismini gösterdik, Şoför durağa ulaşınca bizi uyardı, biz de bavulumuzu çeke çeke durağa yakın otelimize kolaylıkla ulaştık.
Diğer bir seçenek de taksi, birden çok kişi iseniz değerlendirilebilir. Dört ayrı tür taksi standarttan, vana kadar değişiyor. Türüne göre değişebilir fiyatlar, aslında taksi çok pahalı değil, biz şehir içinde kısa mesafelerde çok kullandık, ancak havaalanında tren ve otobüs seçenekleri arasında ısrarla taksi aramak istemeyebilirsiniz bizim gibi.
Gelelim şehir içi ulaşıma. Şehir içi ulaşım için Seoul City Pass kartları alabilirsiniz. Seoul City Pass
Tmoney card alıp para yükleyerek tüm toplu ulaşım araçlarından yararlanabilirsiniz. Kart için başta 2500 Won ödeniyor, sonrasında kullanımınıza göre kiokslarda ve bazı dükkanlarda kartınıza para yükleyebilirsiniz. Biz Seul’de metroyu az kullandığımız için bu kartı kullanmadık, ancak Busan’da bu kart ile çok rahat yolculuk yaptık.
Seul metro sistemi çok gelişmiş, her türlü ulaşımınızı metro ile yapabilirsiniz. Seoul Metro Uygulaması
Biz son güne kadar metro kullanmadık. Konaklama bölümde bahsedeceğim gibi, konaklama yerimizi dikkatli seçtik ve görmek istediğimiz birçok yere yürüyerek ulaştık. Arada da taksi kullandık. Biz kocaman metropol Seul’u küçük ve sevimli bir şehri gezer gibi gezdik.
Bu arada Seul geziniz için telefonunuza KakaoMap uygulamasını indirmenizi de önermek isterim. Tüm gezilecek yerler ve popüler restoranlar, kafeler için bu uygulama ‘Googlemaps’e göre daha doğru yönlendiriyor.
Konaklama
Seul gibi büyük ve çok renkli bir şehirde konaklanacak bölgeyi kendi ilgi alanlarınıza, en çok nerelerde zaman geçirmek istediğinize göre seçmek daha doğru olabilir. Önce bölgeleri tanıyalım. Myeongdong: Bol alışveriş yapmak, eğlence parklarında zaman geçirmek, şık kafelerinde, restoranlarında, aynı zamanda da sokak yemeklerinde de değişik lezzetler tatmak istiyorsunuz tercih edilecek popüler bir bölge.
Hongdae: Hongik Üniversitesi civarında, eğlenceli, genç nüfus ağırlıklı, yine kafeleri, restoranları ve uygun fiyatlı konaklama imkanı olan bir bölge Itaewon: Bu bölge de çok sayıda alışveriş merkezleri, uluslararası restoranları ve gece hayatı için canlı bir bölge
Insadong: Gelelim bizim konakladığımız bölgeye. Turistler için öncelikle görülecek saraylar, tarihi alanlar arasında olan, bu yerlere yürüyerek kolaylıkla ulaşılacak bir bölge. Yine şık ancak geleneksel dükkanlar, butikler, kafeler restoranlar da ulaşılacak mesafelerde. Biz üç gün boyunca bir çok yere yürüyerek ulaştık, Seul Tower gibi daha uzak yerlerde de taksi kullandık. Yürüyerek çok yere kolaylıkla ulaşıp, gökdelenler ve AVM’ler arasında kaybolmadığımız için bizim gözümüzde Seul çok sevimli bir şehir olarak kaldı.
Vize
Birçok blogda Türk vatandaşları için Kore vize istemiyor yazısı görebilirsiniz. Aman dikkat, Eylül 2021 tarihinden itibaren Kore için farklı bir şekilde vize uygulamasına geçilmiş gibi. Birçok ülkede uygulanan kapı vizesinden de farklı. Kore’ye uçmak için daha ülkeden çıkmadan online ETA formunu doldurup, 45 dolar ödeme yapıp onay beklemeniz gerekiyor. Onay iki gün içerinde dönüyor. Turlar ile gidenler acentalar tarafından bu konuda uyarılıp, form doldurma işini daha önce yapabilirler. Ancak bizim gibi bireysel gidenler uçuş yapmak üzere check in yaparken bu uygulamayı öğrenip, uçak kalkmadan onay gelip gelmeyeceğini bilemeden heyecan yaşayabilirsiniz.
Online başvuru linki aşağıda;
Gezelim Görelim
Seul, Güney Kore’nin başkenti ve en büyük şehri. Seul 10 milyonluk merkez nüfusu, çevresi ile 26 milyona ulaşarak, dünyanın en büyük metropolleri arasında yer almaktadır. Ülkenin yarısından çoğu da bu şehirde yaşamaktadır. Ülkenin gelişmişlik düzeyinin artmasında en çok payı olan Seul şehri de son yıllarda çok daha fazla turist çeken bir şehir kimliğine kavuştu.
Gezginler için de Seul ilgi alanlarınıza göre çok şey bulabileceğiniz bir şehir. Bizim gibi daha çok ülke tarihi, kültürü, halkı, yaşam şekli ile ilgili iseniz saraylar, tapınaklar, müzeler sizi karşılıyor. Markalı ve teknolojik ürünler, hareketli gece hayatı, Kore lezzetleri sunan restoranlar, kafeler, temalı modern AVM ler öncelikleriniz arasında ise her birini fazlası ile bulabileceksiniz.
Seul gezimize kraliyet sarayları ve tapınakları ile başladık. Seul’deki tarihi tüm sarayları gezecek zamanınız olmayabileceğini düşünerek mutlaka görülmesi gereken iki sarayı paylaşacağım.
Saraylara geçmeden önce ‘Hanbok’ tan söz etmeliyim. Sarayların önünde geleneksel Kore giysileri ile dolaşanları görünce şaşırmayın. Biz şaşırmıştık. Nedenini öğrenince hemen Hanbok kiralayan bir dükkana girip yüzyıl öncesinin geleneksel Kore giysilerinden en beğendiğimizi kiralayıp, sarayları ücretsiz dolaştık. Sokaklarda bu kıyafetler ile dolaştık, bol bol fotolar çektik. Bu nedenle saraylarla Seul gezisine başlamadan linkteki yazımı okumanızı öneriyorum. ‘Hanbok’ Geleneksel Kore Giysisi ile Turistlere Unutulmaz Anlar
Changdeokgung Palace
Changdeokgung Sarayı 1392-1897 yılları arasında Joseon Hanedanı tarafından yaptırılan beş saraydan biri. Saray 1405 yılında ana saray Gyeongbokgung Sarayı’ndan daha sonra yapılmış, daha küçük olsa da 45 hektarlık bir alanda 13 bina ve 28 bahçe pavilonları ile gösterişli bir saray. Sarayın mimarisi ve dağın eteğinde bulunduğu doğal ortama uyumlu ve asimetrik yerleşimi ile farklı bir tarza sahiptir. Saray 1592 yılında Japon işgali sırasında çıkan yangında çok zarar görmüş. 1610 yılında restore edilmiş ve 270 yıl ülkenin son krallığına kadar ana saray olarak kullanılmış. Saray 1917 yılında yine yangında bazı bölümleri tahrip olsa da 1991 yılından sonra yapılan restorasyonlarla bugüne getirilip halka açılmıştır. Saraylar içinde yine de en iyi korunmuşlar arasında yer alan saray, özellikli Kore mimarisi ve doğa ile uyumlu konumu ile 1977 yılında Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde yerini almış.
Sarayın görülmesi gereken bir bölümü de ‘Secret Garden’. Saray giriş sadece 3000 KRW iken gizli bahçe eklenirse 8000 KRW’ye yükseliyor ücret. Biz baharda sakura zamanında hem bu sarayı, hem gizli bahçeyi gezme şansına sahip olduk. Ayrıca yukarıdaki yazımda belirttiğim gibi geleneksel kıyafetleri ‘hankok’ ile gezince iki saraya da gizli bahçeye de bilet ücreti ödemedik. Gizli bahçe saatlerine göre rehberle gezilebiliyor. Bahçede yaşı 300 yıldan büyük 26.000 ağaç bulunuyor. Sakuraların açtığı dönemde sakura ağaçlarının önleri fotoğraf sırası bekleyen turistlerle çevrelenmişti. Doğal olarak biz de ilgimizi göz alıcı sakuralara yöneltince diğer özel ağaçları dikkatimizden kaçırdık gibi. Seul’da bu sarayları gezmek için en güzel zamanın özellikle ilkbaharda sakuraların açtığı ve sonbaharda yaprakların sarı, kırmızı renk dönüşümleri sırasında olduğunu belirtmeliyim.
Ancak bu arada Gizli Bahçe’de Josean Hanedanlığı döneminden kalma güneş saatinin yer aldığı gözümüzden kaçmadı.
Changdeokgung Palace, pazartesi günleri dışında 9.00-18.30 arası ziyarete açık. Bizim ziyaret ettiğimiz mart ayında saat 17.30 kapanış saatiydi.
Gyeongbokgung Palace
Gyeongbokgung Palace, Josean Hanedanlığı döneminde yapılan ilk ve en büyük saray. Seul’de mutlaka görülmesi gereken yerlerin ilk sırasında. Saray 1395 yılında inşa edilmiş, hanedanlık döneminde dört saray daha yapılsa da, Gyeongbokgung Palace hanedanlığın ana sarayı olmuş.
Japon işgali zamanında tahrip olan sarayın yenilenmesi için Kore devleti önemli yatırımlar yapmıştır. Sarayın içinde Kore Ulusal Saray Müzesi ve Folk Müzesi de yer almaktadır.
Sarayın gösterişli Gwanghawamun Kapısı’ndan giriyoruz. Bu kapıda günde üç kez saat 11.00 -14.00 ve 16.00’da nöbet değişimi yapılıyor. Şanslı iseniz bu değişimi görüntüleyebilirsiniz. Bu arada üzülmeyin sarayın içinde de bu saatlerden birer saat önce yine üç kez nöbet değişim törenini izleyebilirsiniz. Biz şanslı turistler arasında idik ve kapıdaki nöbet değişimini yakaladık. Saray ve bahçesini çok keyifle ve hankoklarımız ile dolaştık.
Saray salı günleri dışında yaz döneminde 9.00-18.00 arası açık, giriş ücreti 3.000 KRW.
Bukchon Hanok Köyü
Seul gibi gökdelenlerle çevrilmiş bir metropolde önce şehrin ortasındaki saraylarda dolaştıktan sonra sırada şehrin göbeğinde bir köy vardı. Gitmeden önce gezeceğimiz yerleri okurken bir ulaşım aracı ile bu köye ulaşacağımızı düşünmüştük. Ancak Seul’de otelimizi tarihi bölgede ayırttığımız için Hanok Köyü’ne de yürüyerek ulaştık. Seul büyürken tarihi köy şehrin içinde kalmış, ancak bizdekinin aksine tarihi evleri ve dokusu korunmuş köyün, turistlerin ilgisini çeken bir bölge yaratılmış.
Bukhan Hanok köyü Gyeongbok ve Changdeok Sarayları ve Jongmyo Tapınağı’na yakın bir bölge. Joseon Hanedanı döneminde, 600 yıl önce asillerin ve üst düzey devlet görevlilerinin yaşadığı 900 Kore evi yer alan köy. Köyde 1920’lere kadar önemli değişiklik olmamış. Ancak 1930’larda devletin girişimi ile şehrin içinde geleneksel Kore mimarisi korunarak köy yenilenmiş. Bugün bu evler müzelere, sanat merkezlerine, butik otellere, restoranlara, kafelere dönüştürülmüş. Dar sokakların arasında, vadide dolaşırken tarihi mimarisi, kapıları, çatıları, bahçe düzenlemeleri ile altı asır öncesinin sokaklarında dolaşıyoruz. Hala bazı evlerde yaşayanlar olsa da artık bölge turistlerin özel ilgi gösterdiği bir alana dönüşmüş. Herhangi bir giriş ücreti olmayan Hanok Köyü, sokaklarında serbestçe dolaşacağınız, belirli evleri yakından görebileceğiniz, bahçesinde fotolar çekeceğiniz tarihi bölge. Seul gezisinin de olmazsa olmazlarından.
Jongmyo Shrine
Seul gezimizde önceliğimiz tarihi, geleneksel Seul izlerini aramak olduğu için Jongmyo Tapınağı’nı da gezilecek yerler listemize aldık. Hızlı Seul gezisi yapanların veya modern Seul gezenlerin görmeden geçeceği bir tapınak olabilir. Özellikle gezmeyi öneriyorum.
Jongmyo Tapınağı, günümüzde korunan en eski ve en otantik kraliyet Konfüçyüs Tapınağı. Tapınak yine Joseon Hanedanı döneminde 1394 yılında yapılmış ve ölen kral ve kraliçelerin anılmasına adanmış. Her mevsim ve yılın son ayı olmak üzere yılda beş kez atalarını anmak için törenler düzenlenirmiş. Tapınak bugünkü hali ile 16.yy’da düzenlenmiş, eski kraliyet ailelerinin öğretilerini içeren tabletler de sergilenmekte. Günümüzde, mayıs ayının ilk pazar günü ve kasım ayının ilk cumartesi günü olmak üzere yılda iki kez Joseon Hanedanlığını anma ritüeli müzik, şarkı ve dans eşliğinde yapılmaktadır. Bu dans ve müzik ritüeli Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasları arasında yer almaktadır.
Tapınak mimarisi ve bahçesi ve sergilenen eserler bizi en az saraylar kadar etkiledi.
Bongeunsa Tapınağı
- Tripadvisor
Seul’de yine şehrin ortasında bu kez karşımıza renkli bir Budist Tapınağı çıkıyor. Tapınağın ilk yapılışı 794 yılına kadar gitmektedir. Joseon hanedanlığında bir dönem Budizm baskılanmış yerine Konfüsyanizm daha önem kazanmış. Bongeunsa 1550-1936 yılları arasında Kore’nin en önemli Budist Zen Tapınağı olarak yerini almış. 1936’dan sonra yangın ve savaşla birlikte zarar görmüş ancak 1941-1982 yılları arasında yapılan restorasyonlarla eski kimliğini kazanmış. Tapınakta ülkenin en yüksek taş heykeli olan ‘Maitreya –Future Buda’ heykeli yer almakta. Gangdam Bölgesinde, Starfield COEX Mall’ın yakınında yani gökdelenler arasında yer alan tapınak yine de sakin bir atmosfer sunuyor ziyaretçilerine.
Seul Tower
Seul’ün tarihi bölgelerinin en önemli yapıları, sarayları tapınaklarını gezdikten sonra modern Seul’e yüzümüzü dönme zamanı geldi.
Seul Kulesi, Seul’un en yüksek noktasından tüm şehri kuşbaşı görebileceğimiz bir yer. Hele akşam üzeri güneş batarken doyumsuz bir manzara sunuyor. Namsan Dağı’na Radyo TV istasyonu olarak 1971 yılında yapılan, 236 metre yüksekliğindeki kule bugün turistlerin ilgisini çeken bir nokta.
Kulenin cazibesini arttıran başka bir özelliği ise sonsuz aşk dilekleri ile çiftlerin ziyaret yeri olması. Seul Kulesi’nde çok sayıda aşk kilitlerinin kulenin birçok yerine asılmasının ötesinde ayrıca otomatik aşk kilidi makinesi konmuş tepeye. Çiftler aşk kilitlerini makineden alıp istedikleri yere astıktan sonra kilidin anahtarını Namsan Dağı’ndan fırlatıyorlar. Anahtarları bulunup aşk kilitleri açılamayacağı için aşklarının da sonsuza kadar süreceğine inanmaktalar. Kısaca Radyo TV istasyonu bugün turistler ve aşıkların özel ziyaret yeri.
Seul Kulesi’ne Chungmuro ve Dongguk metro istasyonlarından geçen 1 numaralı Namsan Sunhwan Shuttle Bus ile ulaşılabilir. Ya da teleferik ile kuleye çıkabilirsiniz. Teleferik saatleri 10.00-23.00 arası tek yön 11.000 Won, gidiş dönüş 14.000 Won ücret ile çıkılabilir. Tabi teleferik ücreti biraz yüksek. Biz tek yön çıkmayı tercih ettik, dönerken dağdan merdivenlerle rahatlıkla inilebiliyor.
Kulede dört adet restoranda Seul manzarasına karşı akşam yemeği yiyebilirsiniz, ya da ayrıca bir bilet ile kulenin en tepesine çıkabilirsiniz. Biz kulenin en üst gözlem yerine çıkmadık, aşağıda şehir manzarası sunan geniş terasta güneşi batırmayı tercih ettik. Kule saat 10.00-23.00 arası açık, cumartesi günleri gece yarısına kadar kalabilirsiniz bu renkli alanda.
Namsan Dağı’nın en yüksek noktası tarihi olarak da ayrı bir yere sahip. Joseon döneminde uzun mesafeli haberleşme amacıyla kullanılan önemli noktalardan biri. Özellikle düşman kuvvetlere karşı ülkede beş yüksek dağdan gündüz duman gece ise ateş ile haberleşme sağlanmakta imiş. Namsan Dağı da sınır bölgelerden gelen haberlerin izlendiği ve haberleşmenin yapıldı bir dağ olarak kullanılmış tarih boyunca. Gözetleme ve haberleşme kulesi de restore edilmiş.
Myeongdong Alışveriş Bölgesi
Seul’un modern ve hareketli bölgesi Myeongdong. Dünya çapında alışveriş merkezleri ile pahalı bölge turistler için de ilgi çeken yerlerden biri. Gökdelenlerle kaplı ana caddelerdeki ünlü alışveriş merkezlerinin dışındaki ara sokaklarda daha uygun fiyatlı marketlerde de alışveriş yapabilirsiniz. Bu arada Kore’nin kozmetik ürünleri dünya çapında üne sahip. Çok sayıda sade kozmetik ürün satan mağazalar göreceksiniz. Biz bölgede dolaşırken mask isimli bir mağazaya daldık, güzellik ürünleri çeşitleri başımızı döndürdü ve hiç düşünmediğimiz halde ellerimiz kollarımız dolu çıktık. Hem dükkanlarda, hem tezgahlarda çok sayıda Kore’ye özgü yerel ürünler, hediyelik eşyalar da bulabilirsiniz. Şüphesiz teknolojik ürünlerin çeşitlerinin zenginliğini söylemeye gerek yok.
Ayrıca sokak aralarına akşam saatlerinde kurulan sokak tezgahlarında da zengin Kore mutfağının lezzetlerini tadabilirsiniz. Myeongdong metro istasyonunda inip çevreyi gündüz ve gece gezebilirsiniz. Biz gündüzleri tarihi bölgeleri gezip geceleri hareketli, canlı sokaklarda dolaştık. Ancak büyük AVM’lerde zaman geçirmek istemedik.
Nandaemun Alışveriş Bölgesi
Myeongdong Bölgesi’nde şık mağazalarda dolaşıp, bütçenize göre belki sınırlı alışveriş yapma şansınız olabilir. Buna alternatif olarak Nandaemun bölgesini mutlaka dolaşmanızı öneriyorum. Şehrin en büyük alışveriş alanı, çok çeşitli ürünleri daha uygun fiyatlı bulabilirsiniz. Günün her saati dolaşabilirsiniz, ancak akşam saatlerinde daha hareketli ve yine sokak yemeklerini tadabileceğiniz çok sayıda tezgahlar da sizleri bekliyor. Biz bir akşamımızı da bu bölgede geçirdik.
Bu arada daha geleneksel Kore ürünlerini bulabileceğiniz alışveriş bölgesi Insadong, yine alışveriş ve sokak lezzetleri tadılan bir bölge.
Dongdaemun Design Plaza ve Park
Seul’un ilginç modern yapılarından biri neofuturistik kültür kompleksi. Dongdaemun Stadyumu 1920’li yıllarda ülke Japonya hakimiyeti sırasında yapılmış. Stadyum 2011-2014 yılları arasında günümüzde dünyanın en büyük üç boyutlu atipik yapısına dönüştürülmüş. Bina tarih ve kültür parkı olarak ziyarete açılmış. İçinde sanat galeri, müzeler, etkinlik alanları ile farklı bir yapı Dongdaemun Plaza.
Yeme İçme
Kore ve Japon mutfakları benim açımdan Uzak Doğu lezzetinin tavan yaptığı mutfaklar oldu. İlk Tayland’a gidişimde ürkek ürkek sokak yemeklerine bakarken, bu gezimde ne varsa tatmak istedim.
Kore mutfağı zaten Uzak Doğu mutfağı içinde en bilinen lezzetli mutfaklar arasında. Öncelikle et ve balıktan zengin, doyurucu çorbalar sofralarda baş köşede. Lokantada sofraya ekmek gelmediğinden doğal olarak pirinç ve sağlıklı kimchi yemeğin yanında. Kimchiyi bizim lahana turşusu olarak düşünebiliriz.
Kore et yemekleri de tadılacak illaki, hele lokantada masanın ortasına uzanan bacaları ile mangal yapmanın da tadına doyulmaz. Biz bazı restoranlarda masaların ortasındaki mangalları ve bacaları görünce bir akşam özellikle böyle bir restoranda yemek istedik. Restoranda menüdeki fotolara bakarak porsiyon olarak etimizi söyledik. Biraz sonra masaya etler yanında soslar ve yanında başka malzemeler geldi. Biz birisinin gelip bize servis yapacağını beklerken garson bırakıp gitti. Malzemelere bakakaldık. Bu arada yan masada bir genç bizim şaşkınlığımızı fark ederek masamıza yöneldi. Biz Seul’de ikinci gecemiz olduğunu, Kore mutfağını tanımadığımızı ve nasıl pişireceğimizi bilmediğimizi söyledik. Kendi yemeğini bırakıp masamıza gelen gencin yardımı ile başardık etlerimizi pişirmeyi.
Biz diğer akşam yemeklerimizde Nandaemun ve Myeongdong bölgelerinde sokakta yedik. Son derece temiz tezgahlarda (hiç Tayland’a benzemiyor), çok çeşitli yiyecekleri, görerek seçme şansımız olduğu için tercih ettik. İstakozundan, yengecine çeşitli deniz ürünlerinden, tatlılarına, atıştırmalıklarına birçok lezzeti tadabildik. Kore çeşitleri, baharatları hepsi çok lezzetli geldi. Biraz Uzak Doğu mutfağına alışan damak tadımın yanı sıra gerçekten Kore mutfağının da lezzetli olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Tabi kişisel olarak her gittiğim ülkenin yemeklerini tatmak gezi programlarımın bir parçası olduğundan her türlü yerel mutfak bana değişik geliyor.
Son Söz
Güney Kore modern ve geleneksel dokuyu çok güzel sentezleyen bir ülke. Başkentte tarihi sarayları, tapınakları, ülkenin asırlık değerleri korunmuş. Bugünün Seul’u ışıl, ışıl renkli neonlarla süslü, hareketli caddeleri, alışveriş merkezleri, eğlence parkları, restoranları, kafeleri, gece klübleri ile yaşayan bir şehir. Şehir tertemiz, büyüklüğüne rağmen düzenli, sakin, turistlere saygılı insanları, zengin mutfağı ile Seul gezilecek, görülecek şehir.
Seul gibi bir metropolde beklentilerimizin üzerinde tarihi, kültürel, estetik eserlerle karşılaştık. Kore için en güzel gezme mevsimi ilkbahar ve sonbahar. Biz ilkbaharda çok keyifli dolaştık ülkeyi. Birçok turistik yerlerini gezebilsek de, ünlü gökdelenleri, AVM’leri, eğlence parkları, kafelerini ve modern sanat galerinin ve müzelerini de gezemedik. Seul üç geceden daha fazla zaman ayırmayı hak ediyor.