Kremna, Türkiye’de çok sayıda bulunan antik kentlerden biri ve baştan söylemek gerekir ki, en heyecan verenlerinden değil. Ama Kremna’yı biricik yapan Toroslar’ın kucağından baktığı eşsiz manzara. Yunanca uçurum kelimesine yakınlığından dolayı ismiyle müsemma bir yer.
Kremna, Burdur’un Bucak ilçesinde, Çamlık Köyü’nde bulunuyor. Burdur-Antalya yolu üzerindeki Bucak sapağından 15 kilometrelik bir mesafe sonra varılmakta. Aynı şekilde Isparta-Antalya yolundan Kremna sapağından 10 kilometre sonra Kremna’ya gelirsiniz. İki yol da iyi ama Burdur/Bucak üzerinden gelinirse yol daha biraz daha iyi; Antalya yolundan sapılırsa taşlık kısımlar var. İki tarafta da manzara şahane, çam ormanları arasından 1250 metre civarında bir yüksekliğe tırmanacaksınız yine de sanki Antalya tarafında biraz daha keyifli. Özel araç yoksa; Burdur-Bucak-Çamlık yoluyla ulaşabilirsiniz; köy içinden kısa bir yürüyüşle Kremna’ya varacaksınız.
Kremna, üç tarafı uçurumlarla çevrili bir yer, sadece batı yönünden ulaşılabilen bir tepenin en ucuna kurulmuş. Bu nokta herhalde korunmak amaçlı seçilmiş olsa da pek bir işe yaramamış anlaşılan. Çünkü kim gelmişse ele geçirmiş, elin haydutuna kadar… Pisidyalılara ait Kremna’nın bilinen ilk sakinleri Solymoslularmış sonra MÖ 6. yüzyılda Lidyalılar, MÖ 546’da Persler ve tabii MÖ 336’da Büyük İskender’in eline geçmiş. Büyük İskender’den sonra MÖ 307’de komutanlarından ve İskender hayranı Antiokhos yönetimine ve sonra Seleukosların eline geçen kent, Apameia Barışıyla Pergamon Krallığı’nın olmuş. Pergamon’un son kralı III. Attalos tuhaf bir kişilik; çocuğu olmadığı için ülkesini Roma İmparatorluğu’na bırakmış. Ama III Eumenes bu kararı tanımamış. Hoş tanımamış da ne olmuş; gitmiş, Romalılara yenilmiş. Sonuçta Pergamon Krallığı MÖ 64’te yıkılınca Kremna da Roma İmparatorluğu’na geçmiş.
Ama bitmemiş; Amasya’da doğan ve ölen coğrafyacı (ve tarihçi) Strabon, MÖ 39-25 arasında Galatia Kralı Amytas’ın bölgeye hakim olduğunu söyler. Amyntas biraz kaygan bir tip; Ceasar’a karşı düzenlenen komploda Brurus ve Cassius’un yanındayken, sonra birden Marcus Antonius’un tarafına geçmişliği var, sonra da Octavius’a destek vermiş. Öyle biri işte. Amyntas’ın ölümüyle Kremna, Roma kolonisi haline gelmiş. Roma döneminin şaşaalı günleri buraya da yansımış. Roma’nın gezgin imparatoru Hadrianus MS 129’da buraya da tırmanmış. İmparator Aeurelianus, bütün Roma İmparatorluğu’na olduğu gibi, buraya da zenginlik ve refah getirmiş. Daha sonra kent Isauralı haydut Lydius tarafından ele geçirilir. Sonunda İmparator Marcus Aurelius Probus şehrin imdadına yetişmiş; tabii Germenleri telef eden birine elin haydudu ne kadar direnebilir, gerçi Lydius epey bir direnmiş, sonra kendi adamları tarafından öldürülmüş. Kadere bakın ki Probus’un sonu da kendi askerlerinin elinden olmuş. Kremna bundan sonra Roma hakimiyetinde yaşamış. Roma İmparatorluğu’nun ayrılmasından sonra Bizans egemenliğine giren şehirde bulunan sikkelere göre Selçuklular zamanında bile burası kullanılmaktaymış.
Ama bugüne kalanlara bakılırsa burası bir Roma kenti. Yine Strabon’a göre, Amyntas burayı ele geçirilemeyecek yerler arasında saymış ama sonucu görüyorsunuz.
Kremna’nın bulunduğu Çamlık köyünün eski adı Girme imiş; Girme ve Kremna arasındaki uyuma takılan R.N.Waddington, yüzyıllar sonra buraları ilk bulan kişi olarak kabul ediliyormuş. 1872’den itibaren Eggert ve Hirschfeld, Kremna ve diğer Pisidya kentlerini araştırırken Kremna’da bulduğu ‘Colonia Iulia Augusta Felix Cremnensium’ ibaresiyle kenti tam tespit edebilmiş. Sterret, Lanckoronski ve Ramsay zaman içinde Kremna ve diğer Pisidya kentleriyle ilgili çalışmalarıyla bölgenin geçmişine ışık tutmuş. Prof Dr Jane İnal 1970’lerde yapığı kazılarda çıkarılan eserler ise Burdur Müzesinde sergilenmekte.
Şimdi bunları anlattım ama gözünüzde müthiş bir antik kent canlanmasın. Öncelikle ilk gördüğünüz öbek öbek taş yığını, sanırım buralar kazı yapılması için sırasını bekliyor. Ayrıca biraz kendi halinde; evet, bir güvenlik kulübesi vardı ama boştu. Antik kent, dağ başındaki girişten dik bir yamaç yürüyüşüyle ulaşılan bir yer olduğu için insan gideceği yol ve mesafe hakkında endişe duyuyor. Neyse ki ben gittiğimde uçuruma karşı arabayı çekip, kendince manzaranın tadını çıkaran birileri vardı; bu yoldan yürü, varırsın, dediler de yolumdan emin oldum, aklımdan hep acaba o kafayla benle dalga mı geçtiler, diye geçirerek…
Antik kente geldiğinizde sur kalıntıları ve şehre giriş kapıları sizi karşılayacak. Gözünüze çarpan binalar ise kütüphane, bazilika ve ilerde tiyatro. Tiyatro önünde nymphaeum/çeşme kalıntıları görülebilir. Tabii Sagalassos’un muhteşem nymphaeumunu gördüyseniz bu size bir şey ifade etmeyecektir. Izgara planlı kentte, akropol ana binaların toplandığı yer, forum ise kütüphane, bazilika, kemerli yapı eksedra bulunduğu bölüm.
Etrafa saçılı yazıtlı taşlar, sütun başlıkları, bitki ve hayvan desenli sütunlar şehrin geçmiş günleri hakkında bilgi vermekte. Agora, sütunlu cadde ve etrafındaki dükkanlar, gymnasium kalıntıları ancak hayal gücünüzle gözlerinizin önünde canlanabilecek durumda; çoğu taş kümeleri halinde… Buralara belki canlandırma panoları konabilir, tabii turistik açıdan Kremna’ya sıra geldiğinde…
Kremna’nın en önemli buluntuları kütüphaneden çıkmış. Bizans dönemine ait mozaik döşemeler, Roma dönemine ait yazılı kaideler, bu kaideler üzerindeki heykeller muhteşem. Nemesis, Athena, Apollo, Leto, Herakles, Aphrodite, Hygieia, Asklepios ve elbiseli anonim kadın heykelleri Kremna’nın parlak günlerinin izlerini taşıyor; görmek için Burdur Müzesi’ne gitmeniz gerekecek.
Aksu Vadisine bakan, Karacaören Göleti manzarasına sahip Kremna, antik kent meraklısı gezginleri ne kadar tatmin eder, bilemem ama bu manzara, içinizdeki yolculuğa bir durak olabilecek muhteşemlikte… Hazırlıklı gelin, artık ‘hazırlık’tan ne anlarsanız…
• Yazıda Hüseyin Metin’in ‘Pisidia’da Görkemli Bir Kent, Kremna’ makalesi ve Burdur Müzesi bilgilendirmelerinden yararlanılmıştır.