Sille, başlı başına bir yazının konusu olabilecek zenginlikte bir yer. Konya’nın 8 km kuzeybatısında yer alan Sille’ye Alaaaddin Tepesi’nden 64 numaralı otobüsle ulaşabiliyorsunuz. Yarım saatte bir kalkan otobüsler yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra tamamen farklı atmosferi olan bu şirin köye ulaşıyor. Burası son dönemlerdeki restorasyonlarla bir turizm cazibe merkezi haline getirilmeye çalışılıyor. Hak ediyor da.
Sille’nin tarihi çok eskilere dayanıyormuş. Çevresindeki Sızma Höyüğünde MÖ 8 yüzyıla uzanan izler bulunmuş. Antik dönemde Sylla olarak isimlendirilen bölgede Friglerden sonra Roma döneminde ait iskan izlerine de rastlanılmış. Efes’ten doğuya giden Kral Yolu üzerinde olan Sille’nin misafirleri arasında Aziz Paul’ün de olduğu düşünülmekte.
Hristiyanlığın yayılmasında önemli rolü olan Roma Kralı Büyük Konstantin’in, ilk Hristiyan aristokratı olduğu kabul edilen annesi Helene’nin yaptırdığı Aya Elenia Kilisesi, Sille’nin göz bebeği yerlerinden. Helene; İsa’nın gerildiği kutsal hacı bulmak için Kudüs’e yaptığı gezi boyunda geçtiği yerlere birçok kilise inşa ettirmiş; bu da Sille’nin bu yol üzerinde olduğunu gösteriyormuş.. Kaya mezarları ile Ak Manastır bu dönemden kalan izler.
MS 7-10 yüzyıllar arasında Arap akınlarına maruz kalan Sille, bu dönemde Hristiyanlar için önemli bir merkez haline gelmiş. 1071’den itibaren Türk akıncılarının hakimiyetine giren Anadolu ile birlikte, özellikle Konya’nın Selçukluların başkenti olmasından sonra Sille’de yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde Konya’dan taşınan gayrimüslimlerin özellikle Sille’ye taşındığı düşünülmekte. I.Haçlı Seferi sırasında Sille talan edilmiş ve Haçlı Ordusu geri dönerken buradan pek çok Rum Bizans ordusuyla İstanbul’a gitmiş. 1226 yılında I.Alaeddin Keykubat Ermenistan seferi dönüşünde bir grup Hristiyan Peçenek Türkünü buraya yerleştirmiş. Anadolu Selçuklularından sonra bölge önce Karamanoğullarının, sonra Osmanlıların hakimiyetine girmiş.
1898 yılında Sille Selçuklu ilçesine bağlanmış, 1915 yılında Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından Sille’deki kilise, manastır ve kaya mezarlıklarının bulunduğu bölge birinci derece sit alanı olarak ilan edilmiş.
Sille’ye otobüsle gelirken Cephanelik’te inerseniz, Sille çayı boyunca tüm köyü gezme şansınız olur. Cephanelik 2009 yılında restore edilmiş, bir parkın içinde, burada sergiler oluyormuş ama ben gittiğimde kapalıydı. Sol tarafınızda ise tarihi bir mezarlık var.
Yol boyunca önce sizi Ak Hamam karşılayacak. Bugün Sille Halk Kültürü Müzesi olarak hizmet veren yer, 1884 yılında Hacı Ali Ağa tarafından yaptırılmış. Yol boyunca ilerlerken eski Sille evlerinden restore edilmiş, cafeler, oteller, lokantalar, hediyelik eşya dükkanları size eşlik edecektir.
Solunuzda, Sille Çayı’nın öbür tarafındaki tepelerde ise artık ziyaret edilmesi yasak olan Kaya Mezarları-Kiliseleri bulunmakta. Bunlar arasında özellikle Koimesis Tes Paganias Kilisesi önemli ama bu bölgede göçük tehlikesi olduğundan girmek yasak…Göremediğim bir başka yer ise Hristiyan aleminde Hagios Khariton adıyla bilinen Ak Manastır, Sille Manastırı veya Eflatun Manastırı… Burası Mevlana’nın içinde yedi gün yedi gece durduğu söylenen bir su kaynağının da bulunduğu bir yer. Ama askeri bölge içinde. Belki de bu bir şans, çünkü böylece hala şapelleri, hücreleri ve su kaynağı sağlam duruyormuş.
Sille evlerinden dönüştürülmüş kafeler, lokantalar arasında Sille Sanat Merkezi gözüme çarpıyor. Burada Selçuklu İmparatorluğunun nadide eserlerinden olup genelde yurt dışına kaçırılan türlü objelerin imitasyonları yapılıyor, sergileniyor ama satılmıyor. Mutlaka göz atın.
Yol bizi Aya Eleni Kilisesine götürüyor. Yukarıda söylendiği üzere, Büyük Konstantin’in annesi Helena’nın 327 yılında yaptırdığı bir kilise burası, şimdi ise müze. Sille taşından yapılmış Kilisenin kitabesi 1833 yılı tarihini taşıyormuş.
Girişi ücretsiz olan Kilise, haç şeklinde ve içinde Hazreti Meryem ve İsa ile havarilerinin tasvirleri görülebilir, ayrıca altar süslemeleri, piyano, sıhhiye kalem ve muhteşem süslemeleriyle kutsal mekanı cemaat yerinden ayıran üç bölümlü ikonastasis bulunmakta.
Sille’deki bir şapel de şimdi ‘Zaman Müzesi’ olarak kullanılan yer. Aya Eleni Kilisesinin karşısındaki tepede. İçeride muhtelif dönemlerde zaman ölçmek için kullanılan aletler, saatler bulunmakta. Bu küçük ama etkileyici Müzenin bence en nadide parçası, bir usturlab. Maden ya da ahşaptan yapılan usturlablar, güneşle yıldızların konumları aracılığıyla zaman ile ilgili sorunlara cevap bulan, yıldızların yükseklik açılarının ölçülmesi, burçlarla ilgili bilgilerin edinilmesine yarayan bir aletmiş. Müzede ayrıca güneş saatleri, köstekli saatler, porselen saatler görülebilir.
Sille’nin başlangıcındaki eski mezarlığın bir benzeri bitiminde de var. Bu mezarlıklardaki bazı mezar taşları ise dönemin taş işçiliğinin şahikalarından.
Sille’de göreceğiniz bir diğer yer de Çay Cami. 19 yüzyıla tarihlenen Camide, zengin ahşap işçiliği dikkati çekiyor. Tepe Cami ise oldukça yüksek bir yerde olduğu için ulaşılması zor, ben içine girmedim, zaten genelde kapalıymış, vaaz kürsüsü arkasında 1878 tarihi olduğu için bu tarihten önce yapıldığı düşünülmekteymiş.
Sille’deki bir diğer cami ise, 1863 yılında yapılan Sille Ak Cami.
Sille de ayrıca metruk bir hamam ve halen restorasyonda olan bir cami de bulunmakta.
Sille turizm ile desteklenmeye çalışılan bir köy, gezmesi de keyifli. Ama Sille’yi Sille yapan esas unsur, yani oraya kültürünü bırakan Anadolu’nun Hristyan vatandaşları yok, onlar yerini bol gözleme, ayran, tandır almış. Biraz da ortama renk katan, hafif bohem canlı müzik taraçaları, butik havalı kafeler… Gidin; Sille Sanat Merkezi, Zaman Müzesi ve Aya Eleni Kilisesi başlı başına gitme nedeni olacak unsurlar, bence memnun kalmamanız mümkün değil ama beklentiniz çok yüksek olmasın.