Koltuğunuza kurulup güzel bir film izlemek hoşunuza gider mi? Seyahat etmeyi sever misiniz peki? Sinemanın ve yola koyulmanın tadını aynı anda alacağınız bir film izlemeye ne dersiniz o zaman?

Sinemanın büyülü evreninde yol filmlerinin özel bir yeri var. Anlattıkları hikayeyi bir yolculuk üzerine kuran bu filmler, izleyiciyi de kahramanlarının yaptığı yolculuğa ortak etmeyi başarıyorlar çoğu zaman. Yol filmlerindeki kahramanlar farklı nedenlerle, kimi zaman kendi istekleriyle, kimi zaman da mecbur kaldıkları için yola düşüyor; bazen birilerinden, bazen kendilerinden kaçıyorlar. Kimi zaman da bir arayışın içindeyken görüyoruz onları. Kendilerini birisini veya bir şeyi ararken bulabiliyorlar. Bu filmlerin kahramanları yaptıkları yolculuklarda hayata, insana ve kendilerine dair yeni şeyler keşfediyor ve bize de keşfettiriyorlar.

“Yolculuk” sinemanın çok sevdiği ve işlediği bir konu olduğu için 1930’lu yıllarda çekilen ilk örneklerinden başlayarak kabarık bir yol filmleri listesi yapmak mümkün. Komediden drama, maceradan gerilime uzanan geniş bir tür yelpazesinde, her seyirci kendi sinema zevkine uygun yol hikayeleri bulabilir.

Bu sayfanın gezgin ruhlu takipçileri için iki gezi arasında evlerinde mola verdikleri sırada izleyebilecekleri ve bir sinemasever olarak beni en çok etkilemiş olan yol filmlerinden bir seçki hazırladım. Her filmin ve her seyahatin bir keşif olduğuna; seyahat etmenin ve sinemanın hayata anlam kattığına inanan herkesin izlemek isteyebileceğini düşündüğüm bu filmleri, çekildikleri yıllara göre sıralanmış olarak ve kısa tanıtıcı bilgilerle birlikte aşağıda bulabilirsiniz.

Bu seçkideki filmler, bana göre kahramanlarının gittiği yerleri görme isteği uyandırmaktan çok, yapılan yolculuğun anlamını sorgulattıkları için izlenmeyi hak ediyorlar. İzleyicisini kâh düşündüren, kâh eğlendiren bu filmleri seyrederken karakterlerin yaptıkları yolculuklar nedeniyle yaşadıkları değişimlere, vardıkları keşiflere ve kendi içlerinde yaptıkları yolculuklara tanık oluyoruz. Film bittiğinde, sinemanın izleyiciyi her filmde başka bir dünyaya götüren, insanı geliştiren ve hayatı güzelleştiren bir sanat olduğunu bir kez daha hissediyoruz.

Yolculuklar, çoğu zaman bize hoş sürprizler yaşatır. Üzerinden zaman geçtiğinde, o yolculukta yaşadığımız aksilikleri bile gülümseyerek anmaya başlar; en çok da yaşadığımız o hoş sürprizleri hatırlarız. Her yolculuk, daha önce hiç bilmediğimiz ve artık hiç unutmayacağımız bir an, bir tat, bir görüntü, bir duygu, bir iz bırakıverir içimize. Onca yolu geldiğimize değer birden. Aynı yolu yeniden katetmeye değer. Her yolculuğun anlamı ve hissettirdikleri farklıdır, tıpkı filmler gibi. Her film bir yolculuk değil midir sizce de? Nice yolculuklara…

Easy Rider (1969)

Yönetmen: Dennis Hopper

Oyuncular: Peter Fonda, Denis Hopper, Jack Nicholson

Ülke: ABD Yapımı

Süre: 95 dakika

1968’in bütün dünyada etkili olan isyankâr ve özgürlükçü ruhunu sıcağı sıcağına beyazperdeye taşıyan, 50 yaşına yaklaştığı halde hiç eskimeyen filmlerden birisidir “Easy Rider”. Amerikan sinemasında daha önce bir benzeri çekilmemiş olan bu ayrıksı film, zamanın ruhunu en saf haliyle perdeye aktarmakla kalmaz; 1970’li yıllarda çekilen Amerikan bağımsız filmleri üzerinde biçim ve içerik bakımından önemli izler bırakır.

“Easy Rider”, yol filmleri arasında da her zaman ilk akla gelenlerden biridir. İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı travmanın içine doğan, bu yüzden barışa ve özgürlüğe yürekten bağlanmış bir kuşağı temsil eden iki genç adam, uyuşturucu satarak elde ettikleri parayla birer motor satın alıp Amerika’nın batısından doğusuna doğru yola çıkarlar. Bu yolculuğu bir macera arayışından çok, dönemin yerleşik düşünce kalıplarına ve toplumsal standartlarına uymayı reddeden 68 kuşağının, Soğuk Savaş döneminin muhafazakâr Amerikası ile yüzleşmesi olarak düşünmek ve izlemek daha doğru olacaktır.

 The Passenger / Yolcu (1975)

Yönetmen: Michelangelo Antonioni

Oyuncular: Jack Nicholson, Maria Schneider,Jenny Runacre

Ülke:İtalya, İspanya, Fransa Ortak Yapımı

Süre: 126 dakika

İtalyan sinemasının en önemli yönetmenlerinden Michelangelo Antonioni’nin bu usta işi filminde sıradışı bir yolculuğa tanıklık ediyoruz. Savaş muhabirliği yapan, ancak kariyerinde bir düşüş dönemi yaşayan Amerikalı gazeteci David Locke, bir iç savaşı belgelemek üzere Kuzey Afrika’ya gidiyor.  Burada, tam da yaptığı işin gerçekliğini sorgulamaya başlamışken beklenmedik bir biçimde kendi gerçeğinden kaçma fırsatı buluyor. Bu kaçış, onu başka birinin hayatındaki tehlikeli bir yolculuğa çıkarıyor.

David Locke’un, Afrika’da başlayıp İspanya’ya ulaşan yolculuğuna eşlik ederken kendimize soruyoruz:  Kendinden,  geçmişinden, kısacası herşeyden kaçmak mümkün olabilir mi? Film, az diyaloglu ve  derinlikli anlatımı ile bu sorunun cevabını arıyor. Finalde, kameranın yavaş yavaş bir otel odasının penceresinden sokağa çıkarak yeniden odaya döndüğü, 11 dakika süren ve kesme yapılmadan çekilmiş olan sahnenin, teknik ve estetik olarak sinema tarihinde özel bir yer aldığını ayrıca hatırlatmakta fayda var.

Paris, Texas (1984)

Yönetmen: Wim Wenders

Oyuncular: Nastassja Kinski, Harry Dean Stanton, Dean Stockwell, Hunter Carson, Aurore Clement

Ülke: Almanya, Fransa, İngiltere, ABD Ortak Yapımı 

Süre: 145 dakika

Filmografisinde yol filmlerinin önemli bir yeri olan usta Alman yönetmen Wim Wenders’ın yönettiği, senaryosunu Pulitzer ödüllü yazar Sam Shephard’ın yazdığı, Amerika’da çekilen “Paris, Texas”; aşık olmak, aile kurmak, ana-baba olmak, kazanmak-kaybetmek ve herşeyi bırakıp gitmek üzerine düşünen ve konuşan nefis bir yol hikayesi.

Film, Amerika’nın Teksas eyaletinde, çölün ıssızlığındaki viran bir kafeteryaya giren bir adamla açılıyor. Filmin baş karakteri ve 4 yıldır kayıp olan Travis Henderson ile böyle tanışıyoruz. Karısı Jane’in Travis’i terketmiş olduğunu; bir zamanlar mutlu bir evlilikleri varken sonraları birbirlerinden uzaklaştıklarını; terk edildikten sonra Travis’in kayıplara karıştığını; dağılan ailenin küçük oğluna ise Travis’in Kaliforniya’da yaşayan erkek kardeşi Walt ve karısı Anne Henderson’ın sahip çıktıklarını öğreniyoruz. Film, Travis’in neden kayıplara karıştığını ve neden geri döndüğünü söylemiyor. Bunun yerine, hayatına kaldığı yerden devam etmeyi seçen Travis’in bu seçiminden sonra başlayan yolculuğuna ortak ediyor bizi.

Özgün sinema diliyle, görüntü yönetimiyle, müziğiyle, diyalogları ve oyunculuklarıyla çağdaş bir sinema klasiği olan bu çok katmanlı filmin adındaki Paris’in, Amerika’nın Teksas eyaletinde bulunan ve Henderson ailesinin bir zamanlar yaşamış olduğu bir kasabanın adı olduğunu belirtelim.

Rain Man / Yağmur Adam (1988)

Yönetmen: Barry Levinson

Oyuncular: Dustin Hoffman, Tom Cruise

Ülke: ABD Yapımı 

Süre: 133 dakika

Sinemanın en güzel yol hikayelerinden birini anlatan “Rain Man”de, spor araba satıcısı Charlie Babbitt ve otizmden muzdarip ağabeyi Raymond Babbitt’in birlikte yaptıkları yolculuğa eşlik ediyoruz. Bu yolculuk, aralarında yakınlık veya duygusal bir bağ olmayan bu iki kardeşin birbirlerinin dünyasını tanımalarına vesile oluyor.

Dustin Hoffman’ın otizmli ağabey rolünde sergilediği ve kendisine 1989 yılında En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandıran muazzam performansı ve sinema dünyasının yetenekli bestecisi Hans Zimmer’ın imzasını taşıyan müzikleri, filmin hafızalarda yer etmesini sağlıyor. Gerçekçi finali ise, filmi tipik Hollywood filmlerinden ayıran bir özelliği olarak öne çıkıyor.

“Rain Man”, dokunaklı hikayesi ve incelikli anlatımı ile geniş kitlelere ulaşmayı başarmış olmasının yanı sıra otizm hakkında dünya çapında farkındalık yarattığı için de anılmaya değen bir film. Eğer filmin otizmi konu etmesi ilginizi çektiyse, yönetmen Mick Jackson tarafından 2010 yılında çekilen biyografik bir drama olan “Temple Grandin” filmini de izleyebilirsiniz.

Thelma & Louise (1991)

Yönetmen: Ridley Scott

Oyuncular: Geena Davis, Susan Sarandon, Brad Pitt,Keitel, Michael Madson

Ülke: ABD, İngiltere, Fransa Ortak Yapımı

Süre: 130 dakika

Sinema tarihindeki en iyi yol filmlerinden birisi olduğu halde, asıl kimliğini, hikayesinin merkezindeki  kadın dayanışmasından alan bir film: “Thelma & Louise”. Filme adını veren iki kadın karakterin, bunaltıcı hayatlarına kısa bir mola vermek ve bir hafta sonu tatili yapmak üzere arabaya atlayarak başladıkları yolculuk, zincirleme olarak birbirine eklenen olaylarla tehlikeli bir “kanundan kaçış” hikayesine dönüştükten sonra sürprizli bir finalle sona eriyor.

En güzel film müziklerinin bestecisi Hans Zimmer’ın nefis müzikleriyle bezenmiş ve Grand Canyon’un görselliğiyle süslenmiş olan bu özel film, “kadın özgürlüğünün sinemasal sembolü” haline gelmiş durumda.  Thelma ve Louise’in var olduklarını hissetmek için çıktıkları bu maceralı yolculuk, sinema dünyasında her zaman “erkek egemenliğinin kadınlar üzerinde yarattığı baskıya kadınların verdiği tepkinin hikayesi” olarak değerlendirilmiştir. Hem yönetmen Ridley Scott’un, hem de baş karakterleri canlandıran Susan Sarandon ve Geena Davis’in kariyerlerinde bir kilometretaşı olan bu filmi, kadınların sesine kulak veren herkesin izlemesi gerekiyor.

Night on Earth / Dünyada Bir Gece (1991)

Yönetmen: Jim Jarmusch

Oyuncular: Winona Ryder, Roberto Benigni, Gena Rowlands, Armin-Mueller Stahl,Beatrice Dalle, Giancarlo Esposito,Rosie Perez, Isaac De Bankole,Paolo Bonacelli, Matti Pellonpaa

Ülke: ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Japonya Ortak Yapımı

Süre: 129 dakika

Amerikan bağımsız sinemasının en üretken ve en yetenekli yönetmenlerinden Jim Jarmusch’un hem yazdığı hem yönettiği bu güzel filmde bir tane değil, beş tane yolculuk izliyoruz. Beş bölümden oluşan  “Night on Earth”, aynı gece Los Angeles, New York, Roma, Paris ve Helsinki’de yaşanan beş taksi yolculuğunu anlatıyor. İzleyiciyi oturduğu yerden kalkmadan bir taksiye bindirip beş ayrı şehre götüren bir film izlemek size de çok cazip gelmiyor mu?

Filmin bölümleri, bir taksi şoförü ile yolcusu arasında geçen diyaloglar üzerine kurulmuş. Hepsi nefis ayrıntılarla ve ince bir mizahla bezenmiş olan bu diyalogları kâh gülerek, kâh hüzünlenerek izliyoruz. Her biri ayrı güzellikteki taksi yolculuklarının, o şehrin ve o ülkenin ruhuna, kültürüne, kimliğine uygun düşen unsurlar içerdiğini görmek filme ayrı bir lezzet katıyor.

İzledikten sonra en çok hangi bölümü sevdiğinizi mutlaka düşünecek, ama büyük olasılıkla bölümler arasında bir sıralama yapmakta zorlanacaksınız. Şoför koltuğunda usta komedyen Roberto Benigni’nin oturduğu, yolcusuyla din ve cinsellik üzerine koyu bir sohbete daldığı Roma’da geçen taksi yolculuğunu ise her zaman gülümseyerek hatırlayacaksınız.

Before Sunrise / Gün Doğmadan (1995)

Yönetmen: Richard Linklater

Oyuncular: Julie Delpy, Ethan Hawke

Ülke: ABD, Avusturya, İsviçre Ortak Yapımı 

Süre: 101 dakika

“Trende karşılaşan iki yabancı birbirlerine aşık olur.”

Filmi özetleyen bu cümle, basmakalıp bir hikaye izleyeceğimizi düşündürüyor, sizce de öyle değil mi? Oysa sinema tarihinin en güzel yol filmlerinden biri var karşımızda. Bütün zamanların en romantik filmlerini belirlemek için yapılan anketlerde de mutlaka adı geçen bir yolculuk filmi “Before Sunrise”. Yolunuz Viyana’ya düşerse, sokaklarında yürürken bu filmin mutlaka size eşlik edeceğini hemen belirtelim.

Fransız bir genç kadın (Celine) ve Amerikalı bir genç adam (Jesse) Avrupa’daki bir trende karşılaşıp yakınlaşıyorlar. Ancak zamanları sınırlı; yalnızca güneş doğuncaya kadar birlikte vakit geçirebilecekler. Bu son derece içten ve sade filmi izlerken farklı kültürlerden gelen, farklı karakterlerdeki bu iki insanı birbirine neyin yakınlaştırdığını düşüneceğiz. Bir kadın ve bir erkeğin sakin sakin akıp giden diyaloglarından ibaret olan bu filmin büyüsünün nerede olduğunu soracağız kendimize.

Filmi beğenenler için yönetmen Richard Linklater’ın, aynı oyuncularla öykünün devamını anlatan iki film daha çektiğini ve “Before” üçlemesinin toplamda 18 yıla yayılan bir dönemi kapsadığını hatırlatalım. İzlemek isteyenler için üçlemenin ikinci ve üçüncü filmleri:

“Before Sunset/Gün Batmadan” (2004) ve “Before Midnight/Geceyarısından Önce” (2013).

Seven Years in Tibet / Tibet’te Yedi Yıl (1997)

Yönetmen: Jean-Jacques Annaud

Oyuncular: Brad Pitt, David Thewlis, B.D. Wong

Ülke: ABD, İngiltere Ortak Yapımı 

Süre: 136 dakika

“Seven Years in Tibet”, Avusturyalı dağcı Heinrich Harrer’in otobiyografik kitabından beyazperdeye uyarlanmış etkileyici bir yol ve dönem filmi.

Dağcı Harrer, Himalaya Dağları’ndaki en yüksek zirvelerden birine tırmanmak üzere yola koyulmuşken İkinci Dünya Savaşı patlak veriyor. Savaş çıktıktan sonra başından geçen bir dizi olayın sonunda Herrer, kendini Tibet’te buluyor. Burada Dalai Lama ile dostluk kuruyor. Bu dostluk, Harrer’in kendi içinde bir yolculuk yapmasına vesile oluyor.

Yer yer ana akım sinemanın tercih ettiği bazı basmakalıp formüllerden faydalandığı için olumsuz eleştiriler almış olsa da bu güzel film; yaşanmış bir hikayeyi perdeye aktarması, akıcı anlatımı, etkileyici karakter değişimi ve otantik mekânları sayesinde ilgiyle izleniyor.

Filmin gösterime girmesinden sonra başrol oyuncusu Brad Pitt’in Çin’e girmesinin Çin hükümeti tarafından yasaklandığını da ilginç bir anekdot olarak belirtmeden geçmemek gerek.

Im Juli. / In July. / Temmuz’da. (2000)

 

Yönetmen: Fatih Akın

Oyuncular: Moritz Bleibtreu, Christiane Paul, İdil Üner, Mehmet Kurtuluş, Birol Ünel

Ülke: Almanya

Süre: 100 dakika

 

Çağdaş Alman sinemasının en başarılı yönetmenlerinden birisi olarak kabul edilen Fatih Akın’ın yazıp yönettiği bu masalsı filmde, Almanya’dan Türkiye’ye doğru güneşli, sıcacık bir yolculuk yapıyor ve çok eğleniyoruz. Filmin kahramanı, içine kapanık ve çekingen bir öğretmen olan Daniel. Yetenekli Alman oyuncu Moritz Bleibtreu’nun canlandırdığı Daniel, aşık olduğu ve Türkiye’de yaşayan Melek’in peşinden yola koyuluyor. Bu yolculukta ona arkadaşı Juli eşlik ediyor.

Bu deli dolu, çok neşeli, yer yer fantastik, çoğunlukla komik, baştan sona samimi, epeyce kalabalık, tüy gibi hafif ve birazcık da romantik filmin içinde neler yok ki… Önce tesadüfler, sonra aşk, daha sonra masallar, rüyalar, güneş, ay, yıldızlar, gökyüzü, güzel gözler, arabalar, fotoğraflar, nehirler, tekneler, kamyon şoförleri, gümrük memurları, İstanbul ve güzel şarkılar var. Ama en önemlisi umut var.

Hiç kafa yormayan sıradan bir romantik komedi gibi görünse de gerek biçimsel özellikleri, gerekse içeriği açısından maharetli ellerden çıkmış derinlikli bir film “Im Juli.”. İzlediğinizde siz de mutlaka tekrar izlemek ve izletmek isteyeceksiniz.

O Brother, Where Art Thou? / Neredesin Be Birader? (2000)

Yönetmen: Joel & Ethan Coen

Oyuncular: George Clooney, John Turturro,Tim Blake Nelson, John Goodman,Holly Hunter

Ülke: ABD, Fransa, İngiltere Ortak Yapımı

Süre: 107 dakika

Amerikan sinemasının başarılı ve üretken yönetmen kardeşleri Ethan ve Joel Coen’in birlikte yönettikleri “O Brother, Where Art Thou?”, 1920’li yılların Güney Amerikasında hapishaneden kaçarak bir hazinenin peşine düşen üç mahkumun kaçmalı, kovalamacalı, eğlenceli hikayesini anlatıyor. Hikayeyi, Homeros’un Odysseia’sından serbest bir uyarlama olarak düşünmek mümkün. Filmin etkileyici görselliğinin arkasında Amerikalı usta görüntü yönetmeni Roger Deakins’in imzası var.

Coen kardeşlerin hikaye anlatmadaki becerilerini bir kez daha ortaya koydukları ve kendilerine has sinema dilinin bütün özelliklerini taşıyan bu sıcak filmi izlerken firari mahkumların yolculuğuna eşlik ediyor, yol boyunca onlarla gülüyor, onlarla dertleniyoruz. İnce mizahı, otantik Güney Amerika ezgilerinden isabetle seçilmiş müzikleri ve başta George Clooney olmak üzere yetenekli oyuncu kadrosunun üst düzey performansları ile keyifle izleyeceğiniz bu filmi beğenirseniz, Coen’lerin filmografisindeki diğer nefis filmleri de izleyebilirsiniz.

Motorcycle Diaries / Motosiklet Günlüğü (2004)

Yönetmen: Walter Salles

Oyuncular: Gael Garcia Bernal, Rodrigo De La Serna, Mia Maestro, Mercedes Moran

Ülke: Arjantin, ABD, Şili, Peru, Breazilya, İngiltere, Almanya Fransa Ortak Yapımı

Süre: 126 dakika

Beyazperdede bugüne kadar anlatılmış en etkileyici yol hikayelerinden birisini izlediğimiz bu şahane filmde, Arjantinli varlıklı bir ailenin oğlu olan Ernesto Guevara de la Serna’nın, Güney Amerika’da yaptığı yolculuğa eşlik ediyoruz. Tıp fakültesinde son sınıf öğrencisi olan 23 yaşındaki Ernesto, mezun olmadan önceki son tatilinde, 29 yaşındaki arkadaşı Alberto Granado ile birlikte bir motosiklete atlayarak Güney Amerika ülkelerini katediyor. Bu yolculuk, Ernesto’ya kıtanın gerçeklerini ve toplumsal adaletsizliğin boyutlarını gösterecek ve genç adamın geleceğini şekillendirecektir. Filmin genç doktor adayı Ernesto’yu biz bugün, siyasi tarihin en önemli devrimci önderlerinden birisi olan Che Guevara olarak tanıyoruz.

Che Guevara’nın 1952 yılında yaptığı, 4 ay süren  8.000 km’lik yolculuğu boyunca tuttuğu günlüğü ve yol arkadaşı Alberto Granado’nun yazdığı kitabı kaynak alarak Jose Rivera tarafından yazılan senaryodan beyazperdeye aktarılan bu mücevher gibi filmi, Brezilyalı yetenekli yönetmen Walter Salles yönetiyor. Uluslararası film festivallerinde, en iyi film ve en iyi yönetmen kategorilerinin yanı sıra oyunculuk, senaryo, müzik, sinematografi dallarında toplam 36 ödül almış olan filmin, bu ödüllerin dışında 47 tane de ödül adaylığı bulunuyor.

İdeolojik kaygılardan ve politik mesajlardan arınmış sade ve gerçekçi anlatımıyla, derinliğiyle, insanın içine işleyen müziğiyle ve muazzam görselliğiyle izledikten sonra asla unutamayacağınız filmler arasında yerini alacak.

Sideways (2004)

Yönetmen: Alexander Payne

Oyuncular: Paul Giamatti, Thomas Haden Church, Virginia Madsen, Sandra Oh

Ülke: ABD, Macaristan Ortak Yapımı

Süre: 127 dakika

Şarap sever misiniz? Cevabınız “evet” ise bu filmi mutlaka izlemelisiniz.

Sizi 2 saat boyunca gülümsetecek olan enfes bir film olan “Sideways”te yolumuz Amerika’nın şarap cenneti Kaliforniya’ya düşüyor. Biri karısından iki yıl önce boşanmış, yazarlığa hevesli ve şarap-sever bir öğretmen, diğeri bir hafta sonra evlenecek olan pek tanınmayan bir televizyon oyuncusu iki yakın arkadaşın bekarlığa veda gezisine eşlik ediyoruz bu kez. İki dostun niyetleri bir hafta boyunca şarap içip golf oynamak. Bakalım kısmetlerinde başka neler var?

Şarap kültürü üzerinden hayatı ve insanları açıklayan filozof halleriyle ve enfes Kaliforniya manzaralarıyla sizi mutlaka içine alacak olan bu filmi, “izlediğinizde çakırkeyif olacağınız nefis bir kara-komedi” olarak tarif edebiliriz. Yönetmen Alexander Payne’in incelikli mizahı ve sıcacık anlatımı ile dikkat çeken “Sideways”i izlerken, iyi yazılmış senaryosunu ve güçlü oyunculuklarını da çok seveceksiniz.

Little Miss Sunshine / Küçük Gün Işığım (2006)

Yönetmen: Jonathan Dayton, Valerie Faris

Oyuncular: Tony Collette, Greg Kinnear, Steve Carell, Paul Dano, Alan Arkin, Abigail Breslin

Ülke: ABD Yapımı

Süre: 101 dakika

Amerikan bağımsız sinemasının 2000’li yıllardaki en güzel örneklerden birisi olan bu sıcak ve samimi filmde, külüstür sarı minibüslerine doluşarak yola koyulan bir Amerikan ailesini izliyoruz. Anne, baba, dede, dayı ve ağabeyden oluşan bu ilginç aile, evin küçük kızı Olive’i, “Küçük Gün Işığım” adlı çocuk güzellik yarışmasına katılmak üzere Kaliforniya’ya götürüyorlar. Aile üyelerinin her birinin farklı dertleri, farklı çıkmazları var. Mutlu değiller. Başarılı değiller. Hatta belki birbirlerinden kopmak üzereler. Onlarla birlikte yolculuk ederken, aslında günümüz Amerikan toplumunun ve değerlerinin sıkı bir eleştirisine tanık oluyoruz.

Nefis mizahı ve şaşırtıcı gelişmelerle ilerleyen hikayesiyle içimizi ısıtan bu film, aynı anda hem eğlendiriyor, hem duygulandırıyor, hem de düşündürüyor. Film bittiğinde, bir yandan beklenmedik finalinin keyfini sürerken bir yandan da kendimize soruyoruz: Ne zaman kaybetmiş, ne zaman kazanmış oluruz? Yoksa asıl kaybedenler, hiç denememiş olanlar mıdır?

Into the Wild (2007)

Yönetmen: Sean Penn

Oyuncular: Emile Hirsch, Marcia Gay Harden, William Hurt, Jena Malone, Catherine Keener, Hal Holbrook, Kristen Stewart, Vince Vaughn

Ülke: ABD Yapımı

Süre: 148 dakika

Amerikan sinemasının güçlü oyuncusu Sean Penn bu filmde yönetmen koltuğuna oturarak bize Christopher McCandless‘ın gerçek yaşam hikayesinden esinlendiği bir hikaye anlatıyor.

Varlıklı bir ailenin oğlu ve iyi bir üniversiteden mezun olan 23 yaşındaki Christopher, “kariyer yapma-para kazanma-evlenip aile kurma” ekseni üzerine kurulu parlak geleceğini, sahip olduğu maddi değerleri, ailesini, şehir hayatını ve teknolojiyi arkasında bırakarak; bir sırt çantasıyla Alaska’nın vahşi doğasında büyük cesaret isteyen bir yolculuğa koyuluyor.

Film boyunca Christopher’ın, yaban hayatın içindeki o yalnız ve zorlu yolculuğuna ve yaşamına tanıklık ediyoruz. Bir yandan da karakterin yaptığı seçimi, sisteme ve toplumun dayattıklarına karşı durmak için seçtiği yolu sorguluyoruz: Nereye aitiz? Ne kadar özgürüz? Nerede ve nasıl mutlu oluruz? Bu sarsıcı filmin unutulmaz müziklerinde ise Pearl Jam grubunun solisti, yetenekli müzisyen Eddie Vedder’ın imzası var.

The Darjeeling Limited / Küs Kardeşler Limited Şirketi (2007)

Yönetmen: Wes Anderson

Oyuncular: Jason Schwartzman, Adrian Brody, Owen Wilson, Bill Murray, Natalie Portman

Ülke: ABD Yapımı 

Süre: 91 dakika

Amerikan sinemasının üç yetenekli aktörünün canlandırdığı üç erkek kardeş, babalarının ölümünden bir yıl sonra Hindistan’ı boydan boya kateden bir tren yolculuğuna çıkıyorlar. Aralarında güçlü bir bağ olduğunu söylemek çok zor. Üstelik kardeşlerin her birinin farklı bir derdi var: Francis, bir motosiklet kazası geçirmiş, iyileşmeye çalışıyor. Peter, eşinin hamileliğine alışmakla meşgul. Jack ise aşk acısı çekiyor. Ruhani bir yolculuğa çıktıklarını düşündüğümüz bu üç kardeş, kişisel sorunlarıyla, babalarının eşyalarına olan saplantılı düşkünlükleriyle ve birbirleriyle iletişim kurmayı beceremeden nereye varabilirler dersiniz?

Filmi, kendine has üslubu ve özgün sinema dili ile öne çıkan Amerikalı yönetmen Wes Anderson yönetmiş. Filmi izlerken, yönetmenin alâmet-i farikası olan renk ve müzik kullanımı, kostüm ve dekorlardaki nefis detaylar mutlaka dikkatinizi çekecektir. Görüntü yönetiminden diyaloglarına, ince mizahından sıradışı karakterlerine kadar her şeyiyle Wes Anderson filmi olduğunu ispatlayan bu şekerleme gibi filmi izlediğinizde, büyük olasılıkla, ilk fırsatta bir tren yolculuğu yapmak isteyeceksiniz.

Visits: 1

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here