Cape Town, Güney Afrika’nın Western Cape eyaletinin başkenti ve en büyük şehridir. The New York Times ve The Daily Telegraph tarafından 2014, 2016 ve 2023 yıllarında dünyada ziyaret edilebilecek en iyi yer olarak seçilmiş. Cape Town, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve zengin kültürel çeşitliliğiyle unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Şehir, Avrupalıların Afrika’daki ilk yerleşim yeri olduğu için “Mother City” (Ana Şehir) olarak anılmaktadır. Aynı zamanda Afrika’nın iç kesimlerine açılan bir kapı niteliğindedir.
Güney Afrika’nın kültür merkezi olan Cape Town, Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu’nu arasında yer aldığından her iki okyanustaki plajları, coğrafi konumu, üzüm bağları ve doğal ortamlarında yaşayan foklar, penguenler, balinalar ve çok çeşitli hayvanları ile ilgi çekiyor. Şehrin mimarisine, mutfağına ülkenin Afrika, Avrupa ve Asya halkalarının kültürleri de renk katıyor.
Güney Afrika golf tutkunları için de dünya sıralamasında yer alan bir ülke. Ülkeye özel golf turları düzenleniyor.
Nüfusu 4 milyona yaklaşan Cape Town aynı zamanda ciddi sosyal ve güvenlik sorunlarıyla da karşı karşıyadır. Şehre havaalanından giriş yaptığınızda, dağların eteklerinde sıralanmış gecekondular ve üst üste yığılmış kibrit kutularını andıran sosyal konutlar ilk dikkatinizi çeken unsurlar olacaktır.
Cape Town’u daha iyi anlamak için öncelikle Güney Afrika tarihine kısaca değinmemiz gerekiyor.
Kısa Tarihi
Cape Town Güney Afrika’nın en eski tarihi olan şehirlerinden biridir. Cape Town bölgesi binlerce yıl bölgenin yerli halkı Khoisanların yerleşim yeri olmuştur. Bu yerli topluluklar avcılık ve hayvancılıkla yaşamlarını sürdürmüşler. 1488’de Portekizli kaşif Bartolomeu Dias, Ümit Burnu’nu geçerek bölgeye adım atması ile Avrupalılar yerli halkın yaşadığı topraklara adım atmışlar.
1652’de Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin Cape Town’da bir ikmal istasyonu kurması şehrin resmi olarak kuruluşu kabul ediliyor. Hollandalılar Asya’ya giden gemilere erzak sağlamak için burada bir koloni oluştururlar. Bu dönemlerde yerli halk ile Avrupalılar arasında çatışmalar yaşanır.
Hollanda Kolonisi Dönemi 1652-1795 yılları arasında sürer. Hollandalı yerleşimciler (Boerler) tarım yapmak için bölgeye yerleşir ve köle emeği kullanmaya başlarlar. Köleler Güneydoğu Asya, Madagaskar ve Afrika’nın diğer bölgelerinden getirilir. Yerli Khoisan halkları da topraklarından sürülür veya Hollandalıların hizmetine girer.
İngilizler 1795 yılında, Hollanda’nın Fransa tarafından işgal edildiği dönemde Cape Town’ı ele geçirirler. 1806 da bölge tamamen İngiliz kontrolüne geçer. Cape Town İngiliz İmparatorluğu’nun önemli bir limanı haline gelir. 1948 yılında Apartheid (ırk ayrımcılığı) politikaları uygulanmaya başlar.
Cape Town’da siyahi ve renkli nüfus, bazı bölgelerden zorla çıkarılır ve bazı bölgelere girişleri yasaklanır.
Ancak 1960’lardan itibaren Güney Afrika’da apartheid karşıtı direnişler artar. Direnişlerin lideri Nelson Mandela Cape Town açıklarında Robben Adası’nda 27 yıl hapis yatar. Direnişler sonunda Apartheid’ın sonu gelir ve ülkede demokratik dönem başlar. 1994 yılında ilk demokratik seçimler yapılır ve Nelson Mandela Güney Afrika’nın ilk siyahi devlet başkanı olur. Cape Town Güney Afrika’nın yasama başkenti olarak kalır ve önemli bir turizm merkezi haline gelir.
Günümüzde Cape Town doğal güzellikleri ve kültürel çeşitliliğiyle Afrika’nın en çok turist çeken yeridir ancak hala ekonomik eşitsizlik ve su krizi, güvenlik gibi sorunlarla mücadele etmektedir.
Cape Town, hem sömürge tarihinin izlerini taşıyan hem de modern bir Afrika metropolü olan renkli bir şehirdir.
Ulaşım
İstanbul’dan Cape Town’a THY’nın direk uçuşu bulunmaktadır. Yolculuk 11 saat sürmekte. Biz THY ile direk uçuş yaptık. Ancak Cape Town Uluslararası Havaalanı’na birçok ülkeden uçuş olduğundan daha uygun fiyatlı aktarmalı uçuşlar mümkün.
Cape Town şehir içi ulaşımında MyCiTi otobüsleri ile dolaşabilirsiniz. Şehir merkezinin yanı sıra şehir içinde popüler yerlere gidebilirsiniz. Ayrıca Tren (MetroRail) ile bazı sahil kasabalarına ulaşım sağlanabiliyor. Ancak özellikle trenlerde akşam saatlerinde güvenlik sorunu yaşanabilir. Hop-On-Hop-Off otobüsler ile yine şehir turistik yerler görülebilir. Ancak Cape Town’uü yeterince tanımak için şehir dışında bazı bölgelere gitmek gerekiyor. Hem şehir içinde hem de çevreye ulaşmak için UBER ve BOLT uygulamaları ile taksi kullanmak aynı zamanda güvenli bir seçenek olacaktır. Tabi ki yine çevre gezileri için daha özgürce gezmek için araba kiralanabilir ancak İngiliz sistemi ile sol şeritten araba kullanıldığını belirtelim.
Gezelim Görelim
Cape Town’da ilk günümüzü şehir merkezine ayırdık. Bazı bölgeleri yürüyerek dolaşabilirken bazı bölgelerde rehberimiz arabadan indirmekte isteksiz davrandı. Yazımızda da öncelikle merkezde önemli yerlerle başlayıp sonrasında çevre gezilerimizyer alıyor.
Netcare Christiaan Barnard Memorial Hospital
Dünyanın ilk kalp nakli ameliyatını gerçekleştiren Dr. Christiaan Barnard, Güney Afrika’nın en büyük gurur kaynaklarından biri. Onun anısını yaşatmak için inşa edilen Netcare Christiaan Barnard Memorial Hospital şehir turlarında dışarıdan gösterilmekte.
Eski Belediye Binası
Cape Town’un ruhunu yansıtan en önemli binalardan biri Eski Belediye Binası. Edwardian mimari tarzında inşa edilmiş olan bina 1905 yılında açılmış, binanın bir saat kulesi bulunuyor.
Tarihi belediye binası günümüzde sergiler, konserler ve kültürel etkinlikler için kullanılmakta. Nelson Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan birkaç saat sonra bu binanın balkonundan halka ilk konuşmasını yapmış. Bu konuşmanın anısına 2018 yılında Mandela’nın heykeli binanın önüne yerleştirilmiştir.
Tarihi Banka ve Sigorta Binası
1940 yılında bir sigorta ve banka şirketi olarak inşa edilen bu art deco tarzındaki bina, yapıldığı dönemde Afrika’nın en yüksek binası imiş. Binanın dış cephesinde, taştan oyulmuş ve ülkenin tarihini farklı açılardan yansıtan kabartmalar bulunmakta.
Ümit Burnu Kalesi
Hollanda Doğu Hindistan Şirketi tarafından 1666-1679 yılları arasında inşa edilen beşgen planlı taş kale, iyi korunmuş ve en eski yapısı olarak kabul edilmektedir. Kale şirket gemileri için bir tedarik merkezi ve askeri, siyasi ve sivil yaşamın bir parçası olmuş. Hindistan, Mozambik, Madagaskar gibi doğu ülkelerinden getirilen 60.000 köle, bu kaleyi inşa etmek için çalıştırılmış.
1936 yılında tarihi anıt ilan edilen kale, 1980’de kapsamlı bir restorasyon geçirmiş ve günümüzde müze olarak ziyarete açıktır.
Bazı seyahat siteleri Ümit Burnu Kalesi’ni dünyanın en korkunç beş yerinden biri olarak göstermektedir. Rivayete göre kalede işkence gören mahkumların çığlıkları hâlâ yankılanmaktadır.
İziko Slave Lodge (Köle Locası)
Cape kolonisinin ayakta kalan en eski ikinci yapısı olan Köle Locası 1679 yılında inşa edilmiş. Bina İngilizler tarafından 1811 yılına kadar kölelerin barındığı bir yer olarak kullanılmıştır. Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nde çalışan köleler de burada kalmışlardır.
1966’da bina bir kültür/tarih müzesine çevrilmiş ve o dönem yalnızca İngiliz ve Hollandalıların maddi varlıkları sergilenmiştir. 1990’lı yıllara gelindiğinde, Cape Town’daki kölelerin tarih içindeki rolü kabul edilmeye başlanmış, 1998’de bina “Köle Locası” olarak tekrar adlandırılmıştır.
Parlamento Binası
Cape Town, Güney Afrika’nın yasama başkenti olarak kabul edilmektedir. 1884 yılında inşa edilen Parlamento Binası, Neoklasik ve Cape Dutch mimarisini harmanlayan bir yapıdır.
Kraliçe Victoria tarafından 1853 yılında Cape Town’da bir parlamento kurulmasına izin verilmiş. Günümüzde Güney Afrika’nın yasama organlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Şirket Bahçesi
Şehir merkezinde yer alan 8 hektarlık park Cape Town’un en eski yeşil alanıdır. 1650 yılında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi tarafından gemilere taze erzak sağlamak için kurulmuş. Avrupa ve Hindistan’da yetişen bitkiler bu bahçede de yetiştirilmiş. Yürüyüş yolları, çimler, botanik ve tarihi açıdan değerli ağaçları, sincap, kaz, güvercin gibi hayvanları ve heykelleri ile bugün bir cazibe merkezi.
Parkta önce 1818 yılında Cape Town valisinin vergilerle oluşturduğu ulusal kütüphaneyi binasını görüyoruz. Binanın önünde kişisel kütüphanesini buraya bağışlayan sömürge valisi Sir George Grey’in heykeli var.
Parkta heykeli yer alan Güney Afrika tarihinde, sömürge düzeninde çok önemli rolü olan Cecil John Rhodes’tan söz etmeliyiz. Bir papazın oğlu olan Rhodes, hastalığına sıcak iklim iyi gelir diye 17 yaşında İngiltere’den Güney Afrika’ya gönderilir. Rhodes 18 yaşında Rothschid & Co. dan sağladığı fonla elmas madenlerine sahip olur, 1888 de kurduğu De Beers ile elmas fiyatlarını kontrole alır, bir tekel oluşturur. Firma bugün hala dünya elmas ticaretinde gücünü korumaktadır. Rhodes 40 yaşına gelmeden Güney Afrika’nın başbakanı olur. Siyah Afrikalıların topraklarını kamulaştırır, seçimlere katılmasına engel olur. En güçlü yerli şeflerle anlaşarak, kuzeye doğru sahip olduğu toprakları genişletir. İngiliz İmparatorluğu’nun bu topraklarda genişlemesini sağlarken Portekizlerin, Almanların, Boerlerin Afrikanın içlerine hareket etmesini engelleyerek kendi şirket çıkarları ve İngiltere’nin çıkarlarını örtüştürür. Bugünkü Zimbabwe ve Zambiya toprakları onun adıyla Rodezya olarak anılmaya başlanır. Bütün dünyanın Britanya’ya ait olmasının hayalini kuran Rhodes 19.yy’ın Hitleri midir?
Parkın ortasında Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında, Birleşik Krallığın yanında yer alarak savaşa katılan hayatını kaybeden Güney Afrikalıların anısına dikilen Delville Wood Anıtı yer alıyor.
Parkın bir köşesinde yer alan Iziko Güney Afrika Müzesi 1825’te kurulmuş, zooloji, paleontoloji ve arkeoloji konularında uzmanlaşmış bir müze
Bo-Kaap Bölgesi
Cape Town’daki gezimize Bo-Kaap Bölgesi ile devam ediyoruz. Renkli evleriyle ünlü bu bölge, 17. yüzyılda Hollandalı sömürgecilerin Afrika’nın farklı bölgelerinden ve Güneydoğu Asya’dan (özellikle Malezya ve Endonezya) getirdiği köleleri yerleştirdiği bir mahalle. Bo-Kaap bugün hala kültürel çeşitliliğini koruyor ve halkının yaklaşık %60’ı Müslüman.
www.tripadvisor.com.tr
Burada dikkat çeken yapılar arasında Nurol Camii bulunuyor. Caminin inşası mahalledeki Müslümanların Osmanlı’dan talebi üzerine Osmanlı Devleti tarafından gönderilen Ebubekir Efendi tarafından başlatılmış ve II. Abdülhamid’in yardımlarıyla tamamlanmış.
Caminin hemen yanından geçen Long Street Cape Town’ın en hareketli bölgelerinden biri. Renkli gece hayatı ile bilinen bu cadde, kulüpleri, restoranları ve tarihi binalarıyla ünlü.
Victoria Alfred Waterfront Bölgesi
Victoria Alfred Waterfront Cape Town’un yerleşim merkezi olarak geliştiği ilk bölge.
1651 yılında, Hollandalı doktor ve tüccar Jan Van Riebeeck, Hollanda Doğu Hindistan Şirketi adına buraya ayak basmış ve 1654 yılında gelen gemilere tatlı su ve sebze sağlamak için küçük bir iskele inşa ettirmiş. Zamanla bu iskele genişleyerek Cape Town’un en önemli limanı haline gelmiş. 1858’deki şiddetli fırtınalar sonucu birçok gemi batınca, Kraliçe Victoria’nın oğlu Prens Albert 1860 yılında burayı güvenli bir limana dönüştürmek için dalgakıran inşaatına başlamış.
Bugün Victoria Alfred Waterfront, alışveriş merkezleri, restoranlar, el sanatları pazarları, oteller, denizcilik müzesi ve akvaryum gibi birçok turistik noktayı barındırıyor. Akşam yemeğimizi burada Grill Steak House’ta yiyoruz. 2024 sonbaharında kalite-performans açısından Cape Town’daki en iyi 10 restorandan biri seçilmiş. İlk gecemiz gibi Son gecemizi de V&A Waterfront’ta geçiriyoruz. Sokak sanatçıları ve canlı atmosfer eşliğinde bu kez Belthazar Restoran’da yemeğimizi yiyoruz.
Konakladığımız Commodore Hotel de Cape Town’un en popüler ve güvenli bölgelerinden biri olan Victoria & Alfred Waterfront’ta yer alıyor.
Masa Dağı
Cape Town’da ikinci günümüzde programımıza Cape Town’un simgesi olan Masa Dağı ile başlıyoruz. Tafelberg olarak da bilinen bu dağ, Cape Yarımadası’nın omurgasını oluşturan kumtaşı dağlarının kuzey ucunda yer alıyor. Deniz seviyesinden 1.085 metre yüksekliğinde ve zirvesi dik uçurumlarla çevrili düz bir plato şeklinde.
Masa Dağı, dünyanın yeni doğal harikası arasında sayılıyor. Her yıl milyonlarca turist çeken dağ şehrin en güzel panoramik manzarasını göreceğiniz yer. 2000’den fazla bitki türüne ev sahipliği yapıyor ve bunların 1.500’ü bu bölgede bulunuyor. Dağ Khoe halkı tarafından 2.000 yıl önce keşfedilmiş.
Cape Town, dünyanın en rüzgârlı şehirlerinden biri. Güneydoğudan esen rüzgârlar, dağın yamacına çarptığında yükselerek soğuk havayı yukarı iter ve dağın zirvesi sık sık bulutlarla kaplanıyor. Sis ve yağmur nedeniyle her zaman zirveye çıkmak mümkün olmayabiliyor.
Dağa çıkış için yürüyüş ve tırmanış rotaları bulunuyor ancak en popüler yol teleferik ile çıkmak. Almanlar tarafından 1929 yılında inşa edilen teleferiğin 360 derece dönebilen kabinleri ile Aslan Başı Tepesi, Signal Tepesi, Robben Adası ve Masa Körfezi manzaraları eşliğinde zirveye yükseliyoruz. Zirveye ulaştığımızda da ne kadar şanslı olduğumuzu düşündük, yoğun sis olmadığı için şehrin muazzam manzarasını fotoğraflayabiliyoruz.
Stellenbosch: Güney Afrika’nın Şarap Başkent
Stellenbosch, Cape Town’un 50 km doğusunda, Eerste Nehri kıyısında yer alan şirin bir kasaba. 1679 yılında kurulan bu kasaba, Güney Afrika’nın en eski ikinci yerleşim yeri. Kasaba, Huguenotların 1690 yılında bölgeye yerleşmesiyle gelişmiş.
Stellenbosch, Güney Afrika’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan Stellenbosch Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, ülkenin en büyük bankası ve en büyük süt ürünleri grubu gibi birçok büyük şirketin merkezi burada bulunuyor.
Cape Dutch mimarisiyle bezenmiş bu kasabanın sanat galerileri, şık butikleri ve kaliteli restoranları dikkat çekiyor. Buraya geliş amacımız ise şarap tadımı yapmak.
Simonsig Şarapları’nda tadım yapıyoruz. Burası, Güney Afrika’da geleneksel yöntemle yapılan ilk köpüklü şarabı üreten aile işletmesi. Güney Afrika, dünyanın en büyük 8. şarap üreticisi ve 6. en büyük ihracatçısı konumunda. Stellenbosch bölgesi ise özellikle Pinotage üzümüyle ünlü. Öğle yemeğimizi Wine Glass adlı restoranda yedikten sonra Franschhoek kasabasına geçiyoruz.
Franschhoek: Fransız Köşesi
“Fransız Köşesi” anlamına gelen bu kasaba, 1688 yılında 300 kadar Huguenot’un bölgeye yerleşmesiyle kurulmuş.
Franschhoek, 2022’de Time dergisi tarafından “Dünyada Ziyaret Edilmesi Gereken 50 Yer” arasında gösterilmiş. Şarapçılık ve gastronomi alanında ünlenmiş bu kasaba, Güney Afrika’nın şarap ve yemek başkenti olarak kabul ediliyor.
Burada, Huguenot Anıtı ve Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. 1948’de inşa edilen bu anıt, Fransız Huguenotların dinsel baskılardan kaçıp burada özgürlüklerine kavuşmasını simgeliyor.
Huguenotlar burada 1948 yılında açılan bir anıt yapmışlar. Baba, oğul, kutsal ruhu sembolize eden üç yüksek kemer, kemerlerin tepesinde doğruluk güneşi ve haç. Sütun dizisini yansıtan su havuzu ise Fransa’da yaşadıkları dinsel zulmün ardından,burada kavuştukları ruhsal dinginliği ve dinsel özgürlüğü simgeliyor. Huguenot Anıtı’nın yanında da müzesi var. Kasabanın tek anayolunda yürürken Belediye Binası dikkatimi çekti. Belediye Binası tarihi bir bina olarak koruma altında imiş.
Ümit Burnu (Cape Point ve Cape of Good Hope) Rotası
Cape Town gezimizin son gününde hedef Ümit Burnu’na ulaşmak idi. Ancak yol boyunca birbirinden etkileyici doğa manzaraları ve Afrika’ya özgü hayvanlarla buluşmak da rotamıza renk kattı.
Camps Bay
Cape Town şehir merkezinden kıtanın güney ucuna ilerlerken önce Cape Town’ın en lüks sahil beldesi Camps Bay’de mola verdik. Bembeyaz kumlu sahili, lüks villaları, renkli kafeleri restoranları ile bir cazibe merkezi. Muhteşem bir Atlas Okyanusu manzarası sunuyor yaşayanlara, ziyaretçilere. Gece hayatı da hareketli olan bu bölge Cape Town’da hareketli, güvenli ve deniz güneş tatili yapmak isteyenler için tercih edilecek bir bölge.
Chapman’s Peak Drive
Bugünkü rotamızda Atlas Okyanusu kıyısında ilerlerken bizi dünyanın en güzel sahil manzaralı yolu karşıladı. Hout Bay ile Noordhoek arasındaki 9 km lik yol dünyanın başka bir yerinde göremeyeceğiniz heyecan ve manzara sunuyor. Virajlı yol bir tarafında dağ, bir tarafında uçurum manzarası. Arabanızın üzerinize düşecekmiş gibi duran kayalıklarında altında ilerlerken, okyanus dalgalarının köpüklerinin kayalıklara çarpışını izlemek de bambaşka bir duygu uyandırıyor.
Cape Point
Ümit Burnu yolunda önce Cape Point’e uğruyoruz. Cape Point Avrupa’nın en güney batı ucunda bir burun. Kayalıklar üzerinden müthiş okyanus manzarası, doğal güzelliği ve tarihi deniz fenerini görmek için Ümit Burnu’na gidenlerin mutlaka uğradığı bir nokta. Kayalıkların üzerinde en tepede yer alan fener 1859 yılında yapılmış. Cape Point noktasına dik bir yoldan tırmanarak çıkılabiliyor ancak bir füniküler ile çıkmak doğal olarak en kolay yol.
Fenerin bulunduğu noktadan Atlas Okyanusu’nun uçsuz bucaksız manzarasını fotoğraflıyoruz ve bu özel anı şampanya ile kutluyoruz.
Ümit Burnu
Ümit Burnu coğrafi ve ticari açıdan dünya tarihinde önemli bir yer almaktadır. Afrika’nın güney batısında en güney noktası olmasa da coğrafi olarak önemli bir noktadır. Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu’nun buluştuğu yer diye biliniyor (asıl nokta Cape Agulhas’tır).
Ümit Burnu tarih boyunca denizciler için büyük önem taşımıştır. Portekizli denizci Bartolomeu Dias 15.yy’da buraya ayak basması ile Avrupalıların deniz yolu ile Hindistan’a ulaşılabileceği keşfedildi. Ümit Burnu’nun keşfi ile dünya ticaretinde deniz yolunun önemi arttı.
Hout Körfezi ve Cape Kürklü Fokları
Ümit Burnu rotamız üzerinde Hout Körfezi’ne uğruyor. Hout Körfezi güzel bir koy. Bölgede yaşayan 3000-5000 adet Cape Fokları da bu körfeze yakın Duiker Adası’nda koloni halinde yaşıyorlar. Hout Körfezi’nden kalkan tekneler ile yarım saatlik bir deniz yolculuğu ile fokların adasına yaklaşıp, tekneden gözlüyoruz fokları. Fokların bir kısmı küçük adada güneşleniyor bir kısmı da suda balık avlıyordu. Bu ilginç hayvanları bu kadar yakından izlemek ve fotoğraflarını çekmek keyifli idi.
Boulders Beach ve Afrika Penguenleri
Boulders Beach Simon’s Kasabasında bulunan granit kayalıklardan oluşan korunaklı bir koy. Sadece Güney Afrika kıyıları ve Namibya’da bulunan Afrika penguenleri bu koyda koloni halinde yaşıyorlar. Maalesef 2,5-3.5 kg ağırlığında 60-70 cm boyundaki Afrika penguenlerinin sayısı gittikçe azalıyor. Humboldt, Macellan ve Galapagos penguenleri ile akraba olduğu düşünülüyor.
Yeme İçme
Cape Town lezzet düşkünleri için de bir cennet. Afrika’dasınız ancak mutfak lezzetleri size Afrika, Avrupa ve Asya karışımını sunuyor. Deniz ürünleri, etler ve Güney Afrika lezzetleri donatacak sofranızı.
Deniz ürünlerini mutlaka Cape Town da denemelisiniz, Johannesburg ile gezinize devam edecekseniz Cape Town kadar zengin çeşitlerle karşılaşamayacaksınız. Deniz ürünleri içinde istakoz, istiridye, kalamar ve karides çeşitlerini bol ve uygun fiyatlı tadabilirsiniz. İngiliz hükümranlığında uzun süre kalan ülke olarak fish and chips de en çok karşılaşacağınız balık menüsü olacak. Fotoğrafta görüldüğü gibi biz ilk akşam Water Front’ta yediğimiz yemekte birkaç çeşidi birleştirdik.
Cape Town et çeşitlerini de bol bulacağınız bir yer. Braai Güney Afrika barbeküsü ile et ve sosis lezzetlerini tadabilirsiniz. Ayrıca kurutulmuş et çeşitlerini hem restoranlarda hem de marketlerden paketli satın alabilirsiniz. Boo Kap’ın köri baharatlı tavukları da değişik tavuk lezzeti arayanlar için. Tabi köri tadına alışkınsanız.
İçeçekler bölümüne gelince yazımızın önemli bir bölümü şarap bağlarına ayrıldığına göre öncelikle Stellenbosch ve Franschhoek bağlarının şarap çeşitleri denenecek. Pinotage, Chenin Blanc ve Sauvignon Blanch önerilen çeşitler arasında. Bu arada Afrika’nın ünlü likörü Amurala da burada üretildiğinden kahvenin dondurmanın yanında tadılabilir. Bu arada Amuralayı marketlerden free shoplardaki fiyatlardan daha uygun fiyata alabilirsiniz, Yerel biralar Devil’s Peak ve Jack Black de denenebilir.
Nerelerde yenebilir sorusuna cevabımız ise biz üç akşam yemegini de Water Front’ta belirli restoranlarda yedik. Water Front bölümünde yazıyor restoran isimleri. Şaraplar bölgesinde ve Cape Point’te de öğlen yemeğimizi yedik. Sokaklarda yemekten kaçınıp belirli yerlerde yemek uygun olacaktır. Water Front, Hout Bay ve Camp Bay restoranları kaliteli ve lezzetli yemekler için önerilen yerler.
Son Söz
Cape Town, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve kültürel çeşitliliğiyle gezginlere unutulmaz bir deneyim sunuyor Bo-Kaap’ın renkli sokaklarından Masa Dağı’nın etkileyici manzaralarına, Stellenbosch ve Franschhoek’in şarap bağlarından, Ümit Burnu’nun vahşi doğasına kadar her detay bu şehri tekrar ziyaret etmek için bir neden. Cape Town, hem doğaseverler hem de kültür meraklıları için eşsiz bir destinasyon.
Cape Town büyüleyici bir şehir olmasının yanı sıra yüksek suç oranları ve sosyal sorunlarla da mücadele eden bir destinasyon. Planlı ve güvenli bir şekilde seyahat edildiğinde, dünyanın en etkileyici şehirlerinden biri olarak anılarınızda yerini alacaktır.