Khiva sokaklarında, zihnimde acaba hangi yüzyıldayız sorusu ile dolaştım. Her yer toprak rengi, yüksek surlar, turkuaz renkli çiniler, seramikler, minareler, medreseler, ahşap işlemeli kapılar, sokakta değişik kalpaklı kişiler, neredeydim?
Dünyanın en eski kültür merkezlerinden biri, Harezm (Hive) Hanlığının başkenti, Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde bir açık hava müzesinde dolaşıyorum.

Khiva 2500 yıllık bir yerleşim yeri. İpek Yolu üzerinde kervanların durakladığı önemli bir kavşak. İki çöl arasında bir vaha olan Khiva, İskender, Amir Timur ve Cengiz Han’ın da işgallerine uğramış. On altıncı yüzyılda, Orta Asya’da İslami merkez olmak üzere Buhara ile rekabete girişilir. Bu amaçla büyük bir proje başlar, mimarlar, ustalar şehre getirilip günümüze kalan eserler yaptırılır. Şehrin yapılarında görülen estetik seramik ve ahşap işlemeciliği şehre mimari açıdan da ayrıcalık sağlıyor. Khiva’da yer alan eserler de Orta Asya’da en iyi korunmuş islam eserleri arasında sayılmaktadır.

Ayrıca Zerdüşlüğün kurucusu, Zerdüşt’ün de burada doğduğu ve yüzyıllarca dinin şehirde hakim olduğu belirtiliyor. Ancak şehir 19. yüzyılda köle ticaretinin yapıldığı, hırsızlık ve dolandırıcılığın yaygın olduğu namı kötü bir şehre dönüşmüş. Köle ticaretine 1917 Ekim Devrimi ile Sovyetler Birliği döneminde  yasaklanarak son verilmiş. 1970′ lerde de şehirde restorasyon çalışmaları başlanmış.

Khiva ‘İtchan-kala‘ yani iç kaleye girince açık hava müze geziniz başlıyor. 26 hektarlık bir ‘Devlet Arkeoloji ve Tarih Müzesi’  ve müzede 50’den  fazla tarihi yapı var.

Khiva’yı önce video ile gezmek isterseniz.

Eski şehrin dört yönde de kapısı var, ancak turist girişleri batı kapısından. Tabi bir müzeye girdiğiniz için ücret ödemeniz gerekiyor.
 

Diğer  Orta Asya şehirlerinde olduğu gibi burada da  güneşte kurutulmuş tuğladan yapılmış ve 6-8 metre yükseklikte şehir surları. Surların büyük bir kısmı yıkılmışsa da 2,2 km’lik bir bölümü restore edilmiştir. Tarih boyunda bu surlar saldırılarda yıkılmış tekrar  tekrar yapılmış. 

İlk durağımız Yazlık Saray’ın üzerinden çektiğim şehir manzarası ne kadar etkileyici bir şehirde dolaşacağımızı gösteriyor.

Şehir surlarının önünde bizi bir heykel karşılıyor. Matematikçi El Harizmi Heykeli. El Harizmi 780 yılında bu şehirde doğmuş, cebir biliminin kurucusu ve sıfır rakamını bulan kişi. El Harizmi’nin yazdığı cebir kitabı doğu ve batının ilk cebir kitabı olup, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yapıldığı ilk eserdir.

Heykelin hemen arkasında görünen medrese şehrin önemli medreselerinden Mohammed Amin Khan Medresesi, 1855 yılında yapılmış. Khiva’da en büyük ve iki katlı Medrese otele dönüştürülmüş. Otel İç kalede yer alan ilk otel. Kaleye batı kapısından girer girmez hemen sağda. Bizim için çok büyük sürpriz oldu, bu muazzam eser bizim iki gece kalacağımız otel. Daha kapıdan girer girmez etkileyen şehrin, böylesine güzel bir otelinin hücresinde uyumak çok ilginç bir deneyim oldu. 
Medresenin avlusu

Bu tarihi şehirde, medrese hücresinde uyuduk, medrese sınıfında kahvaltımızı yaptık. 

Khiva’nın sembolü Kalta Minor. Hemen otelimizin önünde. Bu minare 19.yy. da yapılmaya başlanmış. Orta Asya’nın en yüksek minaresini yapmak amaçlanmış. Yapılmasını  isteyen Amir Khan 1855 yılında ölünce yarım kalmış. Bu hali ile üzerindeki mavi, yeşil, sarı çinileri ile göz alıcı.

İslam Khoja Minaresi, 1908 yılında yapılan 45 metre yüksekliğinde ve Khiva’nın her noktasından görülen minare.

Cuma Cami, orijinal ahşap işlemeli kapısı, içerisi kare şeklinde, çatıyı destekleyen 215 ahşap sütundan başka süsleme bulunmamaktadır. Cami 10. yy da yapımına başlamış. 18.yy’a  kadar da yeniden yapılma devam etmiş.

Cami içindeki sütunlarda tam bir ahşap işlemeciliği sanatı yansıtılmış. Üzerlerinde çiçek, yaprak desenleri ince ince işlenmiş. Değişik dönemlerde yapılmış sütunlar farklı dokularda yer alıyor.

Açık hava müzesi şehirde bazı binalar müzelere çevrilmiş. Müzik aletleri müzesi bile var.

 Yazlık Saray

Dış duvarlarda ve kapı girişlerinde harika çini işlemeciliği, Hanın tahtı

Doğu kültüründe han olur da haremi olmaz mı? Sarayın önemli bir bölümü hareme ayrılmış.

Haremin sol tarafında hanın odaları, sağ tarafta ise kadınların yaşam alanı yerleştirilmiş. Bugün harem giriş kapısının tam karşısına haremde kullanılan malzemelerin sergilendiği bir bölüm.

O tarihlerde Khiva’da günlük yaşamı yansıtan resim şehrin canlılığı hakkında çok şey anlatıyor.

Günümüzün Khiva’sında görülecek yerleri tek tek yazmak gerekmiyor. Toprak ve parke taşlı sokaklarda yürüyüp çevrenizde gördüğünüz her binanın içine girmekten kendinizi alamayacaksınız zaten.

Khiva sokaklarında dolaşalım
Özbekistan’da satıcılar her yerde, sokakta, camide, medresede, müzede, sanki tarihi dokudan en çok uzaklaştıran görüntü bu satıcılar oluyor. Birden kendinize gelip turist olduğunuzu hatırlıyorsunuz.
Bu arada tabi tezgahlara bakmadan geçemiyoruz. Ben ne mi aldım Khiva’dan. Özbekistan’ın yerel deseni olan bir fular. Ödediğim parada bir avuç dolusu, tabi Özbekistan Somu ile. Fotoğrafta görünen banknotlar, altındaki fuları almak için ödediğim miktar yani bir tomar para bir fular için. Nasıl olsa çanta tomar tomar para dolu. 
Khiva’da ahşap oymacılığı halen devam ediyor. Bir ahşap atölyesi çalışanları ve eserleri,
Khiva’nın eski şehrin dışındaki yerleşim yerleri de tamamen topraktan yapılmış. Şehrin her yerinde toprak rengi hakim.
Khiva’nın her yeri tarih, Medrese hücresinde uyuyup, 500-600 yıl öncesi sokaklarda dolaşıp, yine o tarihlerden kalma binalarda yemeklerinizi yiyebilirsiniz. Aşağıdaki fotolar öğlen ve akşam yemeklerimizi yediğimiz tarihi restoranlardan.

Khiva’da ikinci günümüzde  özerk Karakalpakistan Cumhuriyeti bölgesi’ne gittik. Khiva’dan 200 km uzaklıkta, Kızılkum Çölü’nde uzun bir otobüs yolculuğu ile elli kaleler denen, tarihi olarak kilden yapılmış çok sayıda kaleleri gezdik. Tabi biz Türkiye’de çok sayıda ve daha etkileyici kaleler gördüğümüzden, şu anda içinde yaşam olmayan kaleler çok ilgimizi çekmedi. 

Bizim için asıl ilginç deneyim, yörük çadırlarını görmek, gerçek bir kıl çadırda yerel yemeklerden yemek idi. Aslında bu ortam turistik amaçla düzenlenmiş olsa da bizim için değişik oldu. Çadır içerisinde yer sofrasında yerel yemekler ve tabi Özbek pilavı yedik.

İki günlük Khiva gezisi sonrası Buhara’ya Kızıl Kum çölünde 450 km’lik bir otobüs yolcuğu ile ulaştık. Kızıl Kum bizim kafamızda canlandırdığımız gibi sarı ve kum şeklinde topraktan oluşan bir çöl değil. Adından da anlaşılacağı gibi, kızıl ve az bitki örtüsüne sahip. 

Asıl çölde gittiğimiz duygusu kilometrelerce yolda lokanta, tesis ve tuvalet göremeyince hissediliyor. Biz azıklarımız yanımızda ve tuvaletti bir otobüs ile seyahat ederek önlemimizi almıştık. Bazı bloglarda tuvalet ihtiyaçlarını doğada giderdiklerini yazmışlar.
Son Söz

Khiva Özbekistan’a gidince mutlaka görülmesi gereken bir şehir, hatta öncelikle  Khiva’yı görmek için bile Orta Asya’ya gidilebilir. 

3 COMMENTS

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here