Kommagene Antik Çağ’da Fırat’ın kuzey kıyıları ile Toros Dağları arasında kalan bölgeye verilen ad. Bugün Adıyaman ve Gaziantep illerinin kuzeyini ve Kahramanmaraş ilinin bir kısmını içine alıyor.

M.Ö. 4 – M.S. 1. yüzyıllar arasında burada Pers-Ermeni-Helenistik Dönem krallıklarından biri kurulmuş.

Biz UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Nemrut Dağı’nı görmek için buradayız. Nemrut Dağı Adıyaman ili, Kahta ilçesi sınırlarında, Adıyaman’a 87 km uzaklıkta.

Adıyaman Güneydoğu Anadolu’da bulunan bir ilimiz. Ama bazı ilçeleri Doğu Anadolu, bazı ilçeleri Akdeniz bölgemizde; yani üç bölgenin kavşağında. 300 bin dolayında nüfusu ile GAP dan faydalanan bir ilimiz. Kahta ise 120 bin dolayındaki nüfusu ile Adıyaman’ın en büyük ilçesi. Nemrut Dağı’nın eteklerinde kurulmuş. Adı Persçe de “Dağın Eteği” anlamına geliyor. Nemrut Dağı bu ilçe sınırlarında. Bölgede gezilecek çok sayıdaki tarihi yer arasında Adıyaman Kalesi, Karakuş Tümülüsü, Besni-Sesönk Tümülüsü, Sofraz Tümülüsü, Kahta Kalesi, Pirin Antik Kenti, Palanlı Mağarası, Haydaran Kaya Kabartması, Turuş Kaya Mezarları ve Taş Ocakları bulunuyor. Bizim vaktimiz sınırlı olduğundan bölgeye ancak bir gün ayırabildik. Bu nedenle sadece Nemrut Dağı’nı ve Cendere Köprüsü’nü görebildik.

Şanlıurfa üzerinden geldiğimiz Kahta yolu yaklaşık 2-2.5 saat sürdü. Yolda Atatürk Barajı kenarında çay molası sonrası geldiğimiz Kahta’da otobüsümüzü terk ederek küçük minibüslere bindik. Bu bir zorunlulukmuş. Ve Nemrut Dağı’na minübüslerle tırmanmaya başladık, yağmur yağmasın diye dua ederek. Turizm Bakanlığı’nın Nemrut Dağı tesislerine gelene dek geçen süre 1 saati aşıyor. Bu tesislerden dağın belli bir noktasına devamlı ring şeklinde ayrı bir minibüs çalışıyor, minibüsten de belli bir noktada inerek yürüyerek tırmanıyorsunuz. Ekim ayı sonu ve hava çok soğuk. Buraya gelinebilecek son ay. Bu mevsimde burada ne güneşin doğuşunu ne batışını izlemek için hava müsait değil.

Nemrut Dağı’nda bulunan mezar anıt, 2150 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerinde, yumruk büyüklüğündeki çakıl taşlarının yığılması ile yapılmış. Kral Antiokhos’un mezar tümülüsü. Kral Antiokhos (M.Ö 62-32),  Kommagene Krallığı’nın en ünlü krallarından biri, Ermeni Kral diyen de var. Annesi Seleukos İmparatorluğu’ndan (Grek), babası Pers (Ahamenişlerden). Doğu ve batı kültürlerinin  her ikisinden de etkilenmiş. Zaten Kommagene, Yunanca “Genler Topluluğu” demek.

M.Ö. 62 yıllarında yapılan  mezar tümülüsünde, doğu ve batı teraslarında birbirine benzeyen dev heykeller var. Burası yerleşim yerlerinden uzakta, ıssız, virajlı, dik yokuşları olan bir yer. 2000 yıl boyunca sadece katırlarla ulaşılabilmiş.

Nemrut Dağı, Toros Sıradağları’ndan olup Türkiye’de faaliyete geçebilecek en riskli yanardağlardan biri. Kuzey Anadolu deprem fay hattına çok yakın olan bölgede muhteşem kalıntılar için çok büyük bir tehlike bulunuyor. Ayrıca açık havanın yarattığı tahribat bu eserlerin gittikçe yıpranmasına yol açıyor. Heykellerin Adıyaman Müzesi’ne taşınması zaman zaman gündeme gelmiş.

1987 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olan Nemrut Dağı, ilk kez 1881 yılında demiryolu çalışmaları için Diyarbakır’a gelen bir Alman mühendis tarafından farkedilmiş. Daha sonra Osmanlı İmparatorluk Müzesi Müdürü Osman Hamdi Bey, 1883 de bir ekiple Nemrut’ta çalışmış. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikalı arkeolog Theresa Goell ve Alman Karl Doerner burada araştırma ve incelemeler yapmışlar.

Ne kadar hazırlıklı olursanız olun bu çıplak dağlarla çevrili, gökyüzü ile birleşmiş izlenimi veren zirveye gelince gördükleriniz şaşkınlık yaratıyor.

Ulaştığımız zirvede yeni bir dağ yaratılmış. Bu Kral Antiokhos’un Tümülüs’ü. Eskiden 75 metre yüksekliğinde olduğu söyleniyor. Şu anda 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapında. Kireç taşları kırılarak avuç içi büyüklüğüne getirilmiş ve metrelerce yığılmış. Taşlar kazıldıkça tümülüsün içine doğru aktığından bir kazı yapmak çok zor, şimdiye dek başarılamamış. Yapılan tüm sismik araştırma ve sondajlara rağmen henüz Kral Antiokhos’un mezar odasına ulaşılamamış.

Tanrılara gösterilen saygının kendine de gösterilmesini isteyen, kendine tanrılar katında yer ayıran, onlarla kendini aynı gören Kral Antiokhos’un zekasına hayran olmamak mümkün değil. Biz Doğu Terası’ndan gezmeye başlıyoruz.

En geniş yeri 45×50 metre boyutunda olan en büyük teras. Güneyden kuzeye doğru sırasıyla aslan (yeryüzü hakimiyetini temsil ediyor), kartal (gökyüzü hakimiyetini temsil ediyor), Antiokhos, Kommagene (krallığı temsil eden tanrıça), Zeus (Yunan baş tanrısı ve Perslerde ki Ahura Mazda özdeşi), Apollon (Yunan, Pers ışık ve güneş tanrıları), Herakles (Yunan yarı insan yarı tanrı, Pers-Yunan Savaş tanrısı), aslan ve kartal. Güneşin doğuşu bu terasta izleniyor. Doğu Terası’nın Pers medeniyetini temsil ettiği  düşünülüyor. Heykeller oturur durumda, büyük taş blokların üst üste konulması ile oluşmuş. Koruyucu hayvan heykellerinin dışında her heykel ayrı bir kaide üzerinde. Heykellerin gövdeleri 8-10 metre, başları 2.5-3.5 metre yüksekliğinde. Heykellerin kaidelerinin arkasına iki nüsha halinde  yazılmış kitabe var. Kral Antiokhos bir kitabenin başına bir şey gelirse diye yedeğini de düşünmüş. Nitekim 1882 yılında  iki nüsha karşılaştırılarak kitabede anlatılanlar çözümlenmiş. Kral Antiokhos bu yazılarda herkese seslenmiş. Sıradan bir insana, geleceğin yöneticilerine, hırsızlara…Zaten bu kitabelerin okunmasından sonra buranın sırrı çözülmüş.

Batı Terası, Doğu  Terası’ndan daha küçük en geniş yeri 50×30 metre boyutunda aynı heykeller, aynı kitabeler burada da var. Sadece Doğu Terası’nda olan sunak burada yok. Batı Terası depremlerden, hava şartlarından daha çok etkilenmiş. Bu terasın Yunan Medeniyetini temsil ettiği düşünülüyor. Batı Terası’nda soğuk bir havada güneşin batışını izledik.

Fotograf: Canan Taşkın

Fotograf: Canan Taşkın

Restorasyon için Batı Terasından götürülen Aslanlı Horoskopu göremiyoruz.

Fotoğraf: Canan Taşkın

Sağa doğru yürüyen aslan figürünün bulunduğu horoskop 175 santim boyunda ve 240 santim genişliğinde ,0,47 santim kalınlığında kabartmalı kum taşından yapılan bir horoskop imiş. Aslan figürünün boynunda bir hilal, gövdesinde 8 ışınla karakterize edilmiş 19 yıldız bulunuyormuş.

Fotoğraflar Doç.Dr.Nezih Aytaçlar

Akşam ayazında, bu muhteşem yerden ayrılıyoruz.1800 lü yıllarda yapılan eski kazıların fotoğraflarına yol boyunca bakıyoruz.

Fotoğraflar Doç.Dr.Nezih Aytaçlar

Yolda Cendere Köprüsü’nü görüyoruz. Cendere Çayı üzerinde. Köprünün güneyindeki iki korint düzenindeki sütun İmparator Septimius Severus tarafından kendi ve karısı adına yaptırılmış. İmparator köprünün kuzeyine de aynı şekilde oğulları Caracalla ve Geta adına iki sütun daha yaptırmış. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Caracalla, kardeşini öldürüp onun adına ne varsa yakıp yıkmış. Şimdi köprünün kuzeyinde tek sütun var.

Cendere Çayı bir kanyondan akıyor. İki kemerli köprü kanyonun iki yakasını birleştiriyor. Antik Cabinas şimdiki adı Cendere Çayı’nda çok fazla su şu anda yok. Köprü her biri onlarca ton ağırlıkta olan düzgün kesme taşlardan yapılmış. 7 metre genişlik, 30 metre yükseklik ve 120 metre uzunlukta hiç harç kullanılmadan yapılan şahane bir Roma dönemi eseri. Biz üzerinden yürüyerek karşıya geçtik.

Akşam yorgun argın Adıyaman Rabat Otel’ine ulaştık. Açık büfe yemek sunan otelin açık büfesinde kıymalı patlıcan, patlıcan kızartma, pilavdan  oluşan menüden yemeklerimizi alıyor ve dinlenmeye geçiyoruz. Sabah kahvaltı sonrası Adıyaman’dan ayrılıyoruz. Kral ve tanrıların taşlaştığı, gökyüzüne uzanan Nemrut Dağı, görkemli heykelleri ve hikayesi ile anılarımızda yerini alıyor.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here